Ahmet San : “Müzik Yapımcıları Müzikten Anlamıyor”

Ahmet San… Türkiye’nin en önemli organizatörlerinden ve ilk menajerlerinden. 90’lı yıllarda aynı anda Tarkan, Burak Kut, Mustafa Sandal, Kenan Doğulu, Mirkelam, Sezen Aksu, Sertap Erener, Mahsun Kırmızıgül ve Emrah’a manejerlik yapmış bir isim. Türkiye’de son dönemde star çıkmamasının nedeninin müzik sektörünün oyun kurucularının yani yapımcıların iş bilmemezliğine ve yatırım yapmayışına bağlayan San, sanatçıların da gerçek anlamda menajerlik sistemi ile çalışmadıkları için hak ettikleri yere gelemediğini söylüyor. “Türkiye’de kime yazık oldu” sorusuna ise “Ben, kamuoyunda bilinen bütün isimlere yazık olduğuna inanıyorum” cevabı veriyor.

Ahmet Bey size Türkiye’nin ilk tek gerçek menajeri diyebilir miyiz?

Hayır, gerçek organizatörü diyebiliriz ama Cumhuriyetin ilk yılları hariç 50’lili yıllardan sonra hayatın daha çok bu tip olaylar ile birleştiği zamanları düşünürsek, Erkan Özerman bana göre ilk gerçek anlamda menajer.

Ama siz sonra bu işi çok yaptınız…

Ben 73 yılında organizasyon yapmaya başladım yani 43 yıl geçmiş, 93 yılında 20 yılım dolunca dedim ki; “ben bu işi çok iyi biliyorum; organizasyon, star nedir?” O zaman menajer olmaya karar verdim 93 yılında. Birde ara dönemim var. 80’li yıllarda Hasan Bora diye çok sevdiğim bir organizatör vardı. Bütün bu gazino dünyasının organizatörü… Onunla tanışınca Türk eğlence hayatına yönelik organizasyonlar yaptım. Hatta Hasan ile bir çadır da aldım. İstanbul, İzmir Adana’da kurduk konserler yapmak üzere. O sırada Emrah ile abisi vefat etmişti, “Küçük Emrah” çok iyi değerde, çok popülerdi. Dedim bir menajerlik denemesinde bulunsam, kardeşim gibi de sevdim, anlaşabileceğimi de hissettim. 80‘li yıllarda Emrah ile 3-4 yıl menajerlik işi yaptım. Sonra vazgeçtim, organizasyon boyutunu büyütmeye karar verdim.

Ama siz Tarkan’a da menajer olmadınız mı?

Tabi 93 yılına kadar, ama ben Emrah harici 20 yıllık organizasyon hayatımda bir menajerlik yapmadım. O döneme kadar Türkiye’de ilk gerçek anlamda Erkan Özerman’dır. 93 yılında bir yaz sezonu 8 stat konseri yapınca dedim ki; bu birikimimi ben bir yaz bile 8 stad konseri yapıp 400 bin bilet satıp Madonnalar, Michael Jackson, rock müzikte Bon Joviler, metalikalar falan getirdikten sonra bu birikimimi Türk sanatçılar ile pekiştireyim, onlara faydalı olayım ve çalışma hayatıma organizatörlüğün yanına menajerliği de 93 yılında ekledim. Aynı anda Tarkan, Burak Kut, Mustafa Sandal, Kenan Doğulu, Mirkelam, EMF, Sezen Aksu, Sertap Erener, Mahsun Kırmızıgül ve Emrah’ı yaptım.

Aynı anda?!

Evet aynı anda.

YA İNTİHAR EDECEKTİM YA KATİL OLACAKTIM

Delirmediniz mi?

Delirdiğim için intihar etmek ve katil olmak arasında tereddüt ederken dedim ki; “Ne intihar edeyim ne katil olayım ben bu işi sonlandırayım.” Bir an kestim ama Sezen ile Sertap ile bir süre daha devam ettim. Kestiğim vakit benim bütün asistanlarımı o sanatçılara verdim. Ben kendilerine uygun düzeni kurdurmuştum. Ben ekip işini sevdiğim için. Mesela Uygar ile Birol, Tarkan ile uğraşıyordu. Tarkan‘ın menajeri oldu Uygar. Serdar, Kenan Doğulu ve EMF ile uğraşıyordu. O oldu menajer. Kestim ama bir anda onları cascavlak ortada bırakmadım. 10 yıl, iyi bir menajerlik yaptım diye düşünüyorum.

90’lardan bugüne ne değişti Ahmet bey? 90’larda Türkiye çok fazla star üretiyordu. Ama şimdi hiç üretmiyor.

Müzik starı. Şimdi film starı üretiyor. Dizi film, sinema endüstrisi neticesinde, sebebi de pazar yöneticileri, savunucuları sinema ağırlıklı olduğu için. Biz hazıra konmayı seviyoruz esasında. Niye seviyoruz? Bir iş tutulduğu vakit herkes o işe yönelir. Bir iş biraz sekteye uğradığı vakit kaçarlar. Ee şimdi müzik sektörü zora girdi, film sektöründe hazır para var. Televizyonlar o dönemde, 2000’li yıllarda bilhassa birçok paralar ödemeye başlayınca yapımcılar film işine, müteşebbisler daha ziyade film – dizi işine yöneldi. Müzik sektöründen koptu. Bir de sektör endüstrileşemedi müzikte. Endüstri ne? Sermayenin girmesi. Dünyada ilk defa Türkiye’de Universal battı. Olacak şey değil; Universal battı. Dünya’nın en iyi plak şirketi Sony küçüldü, büyüyeceğine. Sermaye ile müzik sektörüne giren Rock ve Prestij battı. Hiçbir başka ülke yok ki Universal batsın.

Halbuki Türkiye’nin nüfusu çok genç. Star üretmesi lazım. Ama Türkiye’de en genç star 35 yaşında Murat Boz. Çok saçma değil mi? Tarkan star olduğunda gencecikti.

Ben bunu şuna bağlıyorum. Müzik sektörü bir kişi üzerine monte edilen bir sektör. Yani Murat Boz, Tarkan, Sezen Aksu veya kimse eğer o hem özel yaşamında hem iş yaşamında inişli çıkışlı süreçler yaşıyor ise senin ürettiğin stratejiler onun üzerine inişler çıkışlar yaşamak zorunda kalıyor. Atamıyorsun, öldüremiyorsun. Karısı, bir gün sevgilisi, bir gün teyzesi bu işe karıştığı vakit ne oluyor senin bütün oturtmaya çalıştığın stratejiler çöküyor. Film sektöründe veya dizi sektöründe ne oluyor? Yapımcı yani savaş veren, üretim yapan bir anda öldürüveriyor, dizide veya filmde.

Dolayısıyla müzik bir kişiye endeksli, film sektörü ise ekibe endeksli aradaki en büyük fark bu. Şimdi oyun kurucular ile bir sektör endüstri haline gelir. Müzik sektöründeki oyun kurucuları yani menajer, organizatör, albüm yapımcısı bütün bunlar yok olduğu zaman kim, neyin savaşını verecek? Film sektöründe oyun kurucuları yani televizyon kanalları veyahut sinema salonları işleticileri, film dağıtım şirketleri, müzik yapımcıları bir savaş veriyor. Hem madden hem manen bir savaş veriyor. Star hep var, esas oyun kurucuların güçlü olması, savaş vermesi, düzgün iş yapmasıdır başarıyı yakalayan. Yeni yeni isimlerin yeni yeni projelerin ortaya çıkmasıdır. 90’lar ile 2000’li yıllar arasında en büyük fark müzik sektöründe, oyun kurucularının olmaması daha doğrusu yeterli birikim ile yeterli hedefler ile oluşmamış olması oyun kurucularının.

İLK POP STAR’DAN 6 STAR ÇIKARIRDIM

Şimdi anladım.

Şimdi bir örnek; biz Pop Star yaptık 13 tane yarışmacı vardı.

Dünya starı gibiydiler…

Fatih ve sen bana teklif ettiğinde Mehmet Ali Yalçındağ ile konuştum zaten. Komiğime gitti, 3 tane amatör ile nasıl aylarca televizyon programı yapılır?

Yer yerinden oynadı…

Hatta aldattı da beni Fatih, ne olacak dedi, haftada bir saat dedi. Bir anda iş o kadar büyüdü ki, iki gün 3, 3 buçuk saat yayın, 7 saat yayın, onun ön hazırlıkları…

Ve hayatınız mahvoldu.

Evet abi. Sen süper star oldun, ben unutulmaya başlıyordum. Tekrar gündeme geldim. Şimdi bu ne? 3 – 4 tanesini at bana göre benim 90’lı yıllarda heyecanım ve iş yapma isteğim olsaydı en az 6 tane star çıkarmıştım. Tartışmasız.

Bayhan, Firdevs…

Bayhan benim kalemim değil.

Ama stardı…

Tabi tabi. Ama işte diyorum ki hepsi star olabilirdi. Işığı vardı zaten olay pişirdi hepsini sundu. Bayhan bir aşcı yamağı iken bir anda milyonlara ulaşan bir şey ve konuşulan adam oldu. Ben olsaydım Yavuz Bingöl tarzı bir çocuk, Tarkan tarzı bir çocuk, Kenan Doğulu tarzı bir çocuk, Sevtapvari bir kadın. Yani orada Firdevs, bizim Aydan, Selçuk, Alpay, Abidin, Eser şimdi bu 6 tane çocuk stardı. Kimse savaşını vermez ise ne olur? Med Yapım bir TV programı olarak baktı ona. Doğru olabilir. Ama DMC vardı Doğan Medya’nın. Eğer oyun kurucular bu işin içinde olmak isteseydi, Ercan gibi müzik adamı yapımcısı olan bir yerde menajeriyle, yapımcısıyla, altyapısı, reklamı oluşmuş star çıkardı. Ve 10 yıldır da pazardan pay almış olurlardı. Ben buna adım gibi imza atıyorum. Bu saydığım 6 tane ismi ben, o heyecanım ve isteğim olsaydı, bugün Kenan’dan da Sertap’tan da farksız hale getirirdim. Dolayısıyla benim gibi bir menajer yoksa, bunları sahne aldıracak bir organizatör yoksa, bunların sahne alacağı mekanlar yoksa bunlar ne halt yiyebilir, hiç halt yiyemez. Niye 35 yaş ve üstü? Çünkü hepsinin bir birikimi var hepsi kendi yapımlarını yapıyor. Türkiye’nin en büyük plak şirketlerinden biri DMC , Samsun Demir müzikten anlamaz ki Avrupa Müzik 3 kardeş de müzikten anlamaz.

Polat da var…

Polat yapımcı mı bilmiyorum.

Poll Production …

Poll Production , yapım da yapıyor mu?

Tabi tabi….

O da müzikten anlamaz, onların rolü başka. Ben de müzikten anlamam ki! Ama ben jüride bile farklı konumdaydım. Ben menajerim. Beni hiç ilgilendirmiyor. ‘DO’yu iyi mi söylemiş kötü mü söylemiş. Do’yu çok iyi söyleyen yüzlerce, binlerce alternatif var. Onun münakaşasını yaptık. Yıldız kumaşı var mı yok mu? Ve bu rezil olur mu olmaz mı? Eğilir bükülür… Ben paketleme uzmanıyım. DMC’nin başında Samsun da kalabilir. Samsun kafadan sen iyi söyledin, Ajda sen kötü söyledin diye uğraşacağına, saçmalayacağına bence. Yapımcı şeyi ile organizatör sıfatı ile onların doğru ürünler çıkartıp doğru paketlemesi ile uğraşması lazım.

Yani bugün Türkiye’de star çıkmamasının sebebi yapımcılar?

Tabi. Ama kökünde de sanatçılar. Ben niye küstüm? Sen niye sordun demin? Ya katil olacan ya köprüden intihar edecen. Yani yazık değil mi? Niye köprüden intihar edeyim? Niye katil olup içeri gireyim? Tabi sen starlarla uğraşıyorsun hep. Ben star öncesiyle. Ama biliyorsun. İlk bunların hepsi böyledir. Konuştuğu vakit böyle cümleyle…

Yere bakar…

Yani… 15 dakikayla iki defa bakar. Birinci yıl böyle bakar, üçüncü yılda böyle oturur. Dördüncü yıl da Armağan olursun. Yani Armağan Bey, Armağan Abi, sonra “Armağan ne bilirsin” olursun. Şimdi dolayısıyla bunun savaşını vermeli mi vermemeli mi diye karar verdim. Şimdi yapımcı yok. Yapımcıların hepsi 3-4 tane sanatçıya yahut aranjöre diyor ki “Al bu Ozan. Sen bir yapım yap. Ben seni finanse edeyim. Ozan’ın zamanı zaten DJ’lik zaman bulamıyor. Dolayısıyla müziği product edecek adamlar da, besteciler de, söz yazarları da kendileri perform etmeye başlıyor. Dolayısıyla kavram kargaşası… Sanatçı mısın, yönetmen misin, söz yazarı mısın, besteci misin? Ne olduğu meçhul, herkes kendi imkanlarıyla kendine yol çiziyor. Savaş veren yok. Herkes kendi savaşını veriyor. Müzik yapımcısı olarak savaş veren yok, organizatör olarak savaş veren yok, yapımcı olarak savaş veren yok. O zaman da yeni star çıkmıyor.

MÜZİKTEKİ GERİLEMENİN TUTUCULAŞMAYLA İLGİSİ YOK

Bunun Türkiye’nin tutuculaşmasıyla da ilgisi yok mu Ahmet?

Hayır.

Eskiden atıyorum. Bir slogan vardı ya: Seks, satar… Bütün herkes…

Yine satarsın abi. Ama o zaman unutma. Sen dahil yaptığın mesleği ben dahil sınıf atlatmada Cem Uzan’a borçluyuz. Cem Uzan niye? İmkanı olmayan, yasal olmayan bir dönemde televizyonculuğa başladı. Ve sektöre ivme kazandırdı. Ve orada işler yapılması, paralar dönmesini sağladı. Şimdi dolayısıyla bir televizyoncu o zaman iyi veya kötü KralTV, müzik endüstrisine bir şeyler katıyordu. Şimdi KralTV hiç umursamıyor ki. Yani sektöre ne yaparım diye kaygısı yok. Power FM Radyo ise çok önemli, herkes dinliyor. Hiç umursamıyor. NumberOne umursamıyor, DreamTV umursamıyor. Yani sektöre de “Yeni ürünler nasıl çıkar?

Biz bu sektörde kendimizi nasıl konumlandırmalıyız” diyecek imkan kalmadı. Organizatör yok, menajer yok, yapımcı yok, radyocu kendi kafasında bir planda yürüyor. Televizyoncu kendi kafasında bir planla yürüyor. O zaman para da, salonlar da problem. Dolayısıyla bir müteşebbisler serisi çıksa bu işi külliyen değiştirir. Dolayısıyla muhafazakarlıkla ilgili olduğuna inanmıyorum. Burada para olduğuna inanan insanların girip savaş verip, oyun kurucular olarak bu sektöre sahip olması gerektiğine inanıyorum. Televizyon daha kolayına gidiyor insanların. Ama televizyon da biliyorsun tıkanmıştı. Televizyonlar para ödeyemiyordu falan. Yurtdışı satışları başladı, doğru mu?

Evet…

Kim başlattı abi?

İrfan bey…

İrfan Bey’den önce kim başlattı? Bir tane Nesin Pinto muydu?

İzzet Pinto…

İzzet Pinto… Aldı şeylerini gitti. Dolayısıyla yapımcılar olarak televizyon, dizi yapımcıları hep televizyonunun genel müdürünün koltuğuna bakarak plan yapmaya başladı. Halbuki işte önce İzzet Pinto sonra İrfan bunları yurtdışında satmaya başlayınca pazar bir anda değişti mi?

Değişti…

Dolayısıyla müzikte de aynı şekilde ben inanıyorum ki iyi bir televizyoncu mesela Acun, entertainer kanalı, yarışmalar yapıyor. Ne kadar düzgün perform eden insanlar var. Bence Acun’un görevi entertainer kanal sahibi sıfatıyla bu sektörde tirbişon olması gerekir diye düşünüyorum. Şimdi pazar var mı? Bence stratejiler doğru oturtulursa müzikte de yeni yeni starlar çıkar. Çünkü hakikaten 20 yıl önce vardı da şimdi niye yok? Ortaya çıkamıyor ki. Bulutlar kapatıyor insanların önünü.

DÜNYA STARI OLAMADIKLARINA İÇİM CIZ EDER

Hiç televizyonda birini görüp şöyle diyor musunuz; Bu bende olacaktı şimdi…

Çok dedim.

Kime dediniz mesela?

Şimdi bir kere kendi artistlerime dedim. Yani hala içim cız ediyor. Çünkü sanatçının biriyle dünyanın bir numaralı plak şirketi Atlantik’le 8 yıl, 8 albüm anlaşması imzaladım. Çocuk oyuncağı değil. Ki o artiste o plak şirketi “sen çok iyi şarkıcısın hadi güle güle” demiş olmalarına rağmen. Bir başkasıyla dünyanın ikinci plak şirketiyle 4 yıl 4 albüm anlaşması imzaladım. Bir başkasıyla Fransa’nın en önemli Avrupalı yapımcılarından biriyle anlaştırıyordum. Bir tanesinde İngilizlerle anlaştırtıyordum. Yani bu üçü halen benim kardeşim gibidir. Biri işte “merhaba, merhabalarla” yetiniyorum. Bu dördünün dünya starı olmadığını görmek bile benim içimi cız ettiriyor.

Kim onlar ki?

Tarkan, Mustafa Sandal, Burak Kut, Kenan Doğulu. Kare As’ım. Tarkan Atlantik Records’la 8 yıl 8 albüm antlaşması imzaladı ben bıraktığım zaman. Sony ile Mustafa Sandal imzaladı. Burak Kut Londra ile imzalıyordu, Kenan Doğulu da Fransa ile imzalıyordu.

Ama hiçbirisi olmadı?

Hiçbirisi olmadı. Şimdi bu esasında aynı senaryoları ben daha önce gördüğüm için fazla ısrarkar olmadım ve onları bırakmayı tercih ettim. Çünkü Ajda Pekkan’a zamanında Erkan Özerman Fransa’da albüm çıkarttırdı. Mediterranee şarkısı bütün Galeri Lafaet’ler dahil her yerde çalıyordu. Mort Shumanlar vardı. Elvis Presley ve Beatles’a bile beste veren, Fransa’da yaşayan Ajda’ya aşık olmuştu. Her şeyini Ajda’ya veriyordu. Ajda terk etti. 2 yıllık iş anlaşması yapıp bilmem kaç parayı cebine koyunca terk etti. Neco, Mayk Brando ölmüştü. Fransa’nın ilahı bir adam. Yerine Neco’yu çıkartıyorlardı. Oya dedi ki “aman benim koca elden gidiyor.” Başının etini yedi.

Neco başlarken iş bitti. Semiha Yankı Eurovision sonuncusu olduğu yıl Fransa’nın en önemli plak şirketi Bacley ile sözleşme imzalamıştı. Stüdyoda kayıtlardaydı. Bir televizyoncuya aşık oldu. Televizyoncu geldi onu stüdyolardan aldı, kaçırdı, götürdü. Fransız delirdi. Planlar, programlar, harcanan paralar falan… Dolayısıyla bütün bunları gören bir insan olarak dedim ki “Bizim Türkler buradaki kısa ve sınırlı menfaatlerle yetiniyorlar. Ve hiçbir zaman da bunlardan yurt dışı pazarında bir halt olmaz.” 70’li yıllarda bunları yaşadım, gördüm daha doğrusu. 90’larda da yaşadım. Yani “20 yılda bir halt olamadıysa bundan sonra da olamayız” deyip vazgeçtim.

Sonra Tarkan bir İngilizce albüm çıkardı ama hiçbir şey olmadı?

İşte onu söylüyorum. Sen neyi, ne yaptığını çok iyi biliyorsun değil mi? Hiç laf ola diye bir albüm çıkartabilirsin belki ama kendini şarkıcı diye konumlandırır mısın?

Hayır…

İşte bu şarkıcılar da kariyerlerini en iyi kendileri yönetebileceğine inanıyor. İtimat sıfır. Bu olmayınca ekip işi oluşmuyor. Bütün sıkıntı o.

Siz Türkiye’nin ilk stat konserlerini de yaptınız…

Tabi. İlk gerçek anlamda stat konserlerini yaptım.

Mesela Michael Jackson..

Michael Jackson kimin aklına gelsin.

Madonna…

İlk 86 yılında yaptım. 105 bin biletli oldu İzmir’de. O zaman Live at Afrika’ya yardım çok önemliydi. 9 Eylül 1986’da Burhan Özfatura, Büyükşehir İzmir Belediye Başkanı’nın desteğiyle 6 tane yabancı 4-5 tane Türk, İzmir Atatürk Olimpiyat Stadyumu’nda altmış Tırlık bir prodüksiyonla Sandra, Sisi Cage, Bed boys, Blue, Iva Zanicchi, Ricchi ve Poveri, 5 Avrupalı, MFÖ ve bir kaç grup daha vardı. 3 Türk 8 yabancılı 86’da stat konseri yaptım. Sonra 93’ten itibaren 10 yıl stat konserleri yaptım.

Hiç “ulan ne uğraştım ben bununla. Burnumdan da fitil fitil geldi” dediğiniz kimse oldu mu?

Menajer olarak esasında hepsi. Orada bir gazetede demişim, “En büyük hatam Türk sanatçılarına yatırım yapmak oldu.” Çünkü hakketmiyorlarmış.

O kadar?

Tabi tabi hiç bilmiyorlar.

Mesela atıyorum. Madonna geldiğinde Michael Jackson geldiğinde ya…

Hayır, yabancılardan ayrı…

Nerden bulaştım ben buna?

Yok. Yabancılarda çok profesyonelizm var. Bir tek Grace Jones ve Brigitte Nielsen. Çünkü Brigitte Nielson’ın o dönemki menajeri sevgilisiydi. Grace Jones’in da kocasıydı. Katil olabilirdim yani Grace Jones hatta yılbaşı Uludağ Hayri abinin Yazıcı’nın otelinde, diskosunda çıkıyordu. İçerisi deli gibi kalabalık. Zaten half playback, müzik playback, şarkı life çıkıyorlar.

İçerisi dolu. Half play müzik?

Evet. Çıkmamaya başlayacağım. Böyle kocası çıkartmayacağım falan. Yani o Yazıcı Oteli’nin lobisinde alıp adamı taa bütün şeyde koştu aşağılara, zor kaçtı. En sonunda yakaladım. Tekme tokat falan sonra Grace özür dileyerek sahneye çıktı. Bir de Brigitte Nielsen’in menajeri sevgilisi Çeşme Festivali’nde sunucu. Canlı yayın, naklen yayın. ‘Çok iş yaptırttın. Arttır rakamı.” İstediği paranın yüzde 50’sini daha istedi. “Vermezsen çıkmam” dedi. Hermann, neydi. Herman şimdi unuttum. Birde o. O ikisi. Onun haricinde yani çok profesyonelizm var. Çok acayip bile olsa bunlar şey.

Sizi ben Popstar’dan biliyorum. Garip tikleriniz vardır. Bunların hepsi aslında bunlarla uğraşmaktan oluşmuş şeyler.

Evet. Şimdi tik mik kalmadı. Gördün mü? Çok az var.

Bitti mi?

Tabi.

Baya bitti?

Tabi abi. 10 tane sanatçı düşünsene. Bunlar 50 konser verse 500 konser ediyor. Birinin anasının problemi, öbürünün bilmem nesinin problemi de caba… O arada da yabancı sanatçı organizasyonu yapıyorsun. Yani menajerliği bıraktığım an çok büyük bir yük sırtımdan gitti. Çünkü onların mesleki kariyerini yönetmek için riske atıyorlar kendilerini. Dolayısıyla hata yapmamak için azami gayret gösteriyorsun.

Ben hep bütün bunları şeye bağlıyordum, toplum tutuculaştığı için çıkmıyor diye düşünüyordum herhalde.

Yok, yok. Hatta bir de sektör hatalı sektör. Şimdi belediyeler bedava konserler veriyor. Bu öldürüyor. Yani haketmeyen parayı alıyor. Millet bilet almamaya başlıyor. Salonları istediğin gibi kullanamıyorsun. Vergiler arttı. Kontroller arttı. Bütün bunlar dezavantaj ama savaşmak isteyen olsa çok rahatlıkla yeni yeni starlar çıkar diye inanıyorum.

Ama gece hayatı da bitti. Bence star ile gece hayatı arasında bir ilişki var.

Abi bir düşünsene. Ben 73 yılında bu işe başladığımda İstanbul’da 8 tane gazino vardı. 1500 kişi ortalama. 12 -15 bin kişi ve hafta ortası bile full oluyordu. Ben Bebek Belediye’ye ilk yabancı sanatçı getirdiğimde Gönül Yazar 2 yıl sözleşme imzalıyordu ve yılda 500 gösteri yapıyordu. Çarşamba ve Cumartesi – Pazar matine. 7’de gece gece 10 iş. 52 hafta 500 iş. Aralıksız, durmaksızın. Ve 1500 kişi. Bunun gibi Maxim, Bebek Maxim, Bebek Belediye, Taksim Maksim, Lunapark, Taşlık, Vatan Caddesi yani 8 tane kulüp ve insanlar çıkıyordu. Televizyon falan yoktu. Tabi şimdi televizyon büyük bir etken. Hayat pahalı büyük bir etken. Düzgün bir hizmet anlayışı da life performans da var mı abi? Ve de o life performansı yapan sanatçıların ne özellikleri var? Şimdi bir sanatçı. Ben isim vermeyi sevmiyorum ama ben hangisini menaj ettiysem o yıldan bu yıla herhalde kaç, 20 yıl mı geçti? 97’ler yani 15 yıldır aynı yerdeler. Aynı yerdeler. O zaman seyredeceksin abi?

Kime yazık oldu Türkiye’de?

Ben, kamuoyunda bilinen bütün isimlere yazık olduğuna inanıyorum.

O kadar diyorsunuz?

Adamo… Hatırlar mısın Adamo’yu?

Hatırlıyorum.

70 küsür yaşında. Paris’te her yıl Theatre Şanzelisi 5-6 konser sold out. Albano Avrupa’da ve Doğu Blokları’nda en az yılda 60-70 konser veriyor. Bizimkiler ne yapıyor? Hiçbir şey yapmıyor. Hadi o biraz rahatsız, azalttı. Ama 20-25 konser veriyor. İtalya’da, Fransa’da en az 30 tane falan sanatçı var her bir ülkede diğer ülkelerde konser veren. Bizdekiler ne? Türk’e bile playback gidiyorlar.

Ama o maliyetten Ahmet Bey?

Tabi. Yine ne yaptığına bağlı. Gidiyor da ne yapıyor ki zaten? Hangi maliyet? Niçin maliyet? Şimdi ben bu işi yaparken bir kere diyorum ya oyun kurucular ve sistem müsade etmesi lazım. Sağolsun o dönemler, Cem Uzan hem arkadaşım olması nedeniyle hem de televizyon şirketi sahibi ve müzik kanalı sahibi olması nedeniyle entertainmentda, müziğe de önem verdiği için hep beni destekliyordu. Şimdi Kenan Doğulu’yu ben menajer olarak sözleşmeyi imzaladığım vakit plakçısı vardı. Plakçısı ne yapıyordu? Bir tane klip çekiyordu. Ben ‘dur kardeşim, başka boyuta taşıyoruz’ dedim. Alinur Velidedeoğlu, Türkiye’nin en önemli, en büyük reklam ajanslarından birinin sahibi. Ona yönetmenlik yaptırdım ve klibi Mısır’da çektirdim Kenan’ın. İlk anlaşmaya başladığım vakit. Kenan, Ozan ben de geleyim dedi. Gel. Arkadaşı ben de geleyim dedi. Biz 18 kişi Kahire’ye gittik. Birde orada fiziki koşullar gümrük falan. 8 gün kaldık bir klip çekmek için. Yani eli ayağına karıştı plakçısının. Ulan acaba bu para bana mı kalacak diye? Şimdi bunun savaşını vermez isen Burak Kut, ilk kimle çıkmak istersin dedim? “Sarah Brightman” dedi. İlk anlaştığım zaman. Bir ay sonra Sarah Brightman ile anlaşmıştım. 3 ay sonra da AKM’de full Sarah Brightman’la 80 kişi ile konsere çıktı. Yani 18 yaşında bir çocuk hayali Sarah Brightman ve onunla konsere çıktı.

Şimdi siz şuan Tarkan’ın menajeri olaydınız Tarkan’ın Türk sanat müziği albümünü çıkarttırır mıydınız?

Hayır, söz konusu bile değil. O bir tarz. Ben onu ilk dönemde Kanal D’de 150 bin dolara çıkarttım. Türk sanat müziği okuttum. Ama bitti. Hem 150 bin dolar, hem “hey çocuklar o adam bu kadar önemli” dedim, bitti gitti. Türker İnanoğlu ve Fatih benim Paris’ten de Salmon’dan da sınıf arkadaşım, kalp krizi geçirdi. Çünkü alışmışlar. Nonoş, tutoş, emoş bedava sanatçı çıkartıyorlar. Güç olunca televizyondan para almayı başlattım. Hobby jöle 5 bin dolar veriyordu klip sponsorlarına. Tarkan’a 100 bin, Mustafa Sandal’a 75 bin, Kenan Doğulu’ya 75 bin dolar para verdiler. Yani sektör yoktu. 5 bin dolar, sponsorlukta. Çıkartıyorsan demekki koşullara göre eksikler, zorluklar ne ise bir plan yaparsın. Ne muhafazakarlıklar, ne şehitler bunlar elbette önemli unsurlar ama çözüm bulursun abi. Bunun için de oyun kurucularının sağlam olması, birde değer olması lazım bu sanatçılara, ama değmediği ortada, en önemlisi o.

Kaynak : NOKTA Dergisi | Armağan Çağlayan

Exit mobile version