Site icon Müzikonair

Ama Bütçemiz Kısıtlı

“Ama bütçemiz kısıtlı!”

Bu ülkede yazarak, çizerek, şarkı söyleyerek, enstrüman çalarak, dans ederek ya da benzeri işler yaparak hayatlarını geçindirme derdinde olanların en çok duyduğu cümle budur; bu konuda bahse girerim.

Şahane bir projedir, belki de yıllardır hayalini kurduğunuz, içinde olmak istediğiniz türden… Teklif getirirler, ballandıra ballandıra anlatırlar. Şöyle olacaktır, böyle olacaktır, şu da vardır, bu da vardır. Ağzınızın suyu akar. Sonra asıl cümleye gelir sıra… “Ama bütçemiz kısıtlı!”

Güzel ya da yakışıklı olmak dışında henüz bir maharet sahibi olamamış ve tam da bu yüzden ekrana çok yakışacak başrol oyuncularının seçildiği dizi projesinde senarist için bütçe kısıtlıdır mesela. Her bölümü dört saat sürecek, içine yirmişer dakikalık bilmem kaç reklam kuşağı alınacak dizinin nedense kısıtlıdır bütçesi.

Şişesi 5 liralık biranın 22 liraya satıldığı, gece boyu gelenin gidenin haddindin hesabının olmadığı mekânda, müşterilerin oraya gelmesine sebep olan müziği yapacak müzisyenler için bütçe kısıtlıdır.

Bir dergi çıkarılıyordur. Dergi sayfalarının yarısı ilandır. Okunacak çok az şey vardır ve onları yazanlar için de ne hikmetse bütçe kısıtlıdır.

Sayısız örnek verilebilir bu konuda. Emek ucuzdur çünkü bu ülkede. Özellikle de yaratıcı emek. Bir projede en az pay yaratıcı emeğe biçilir. Projenin o emek üzerine kurulduğu gerçeği ise görmezden gelinir. Bir dergiyi derdi yapan yazarlarıdır, bir sinema filmini ya da diziyi fim/dizi yapan senaristlerdir her şeyden önce. Kötü bir senaryoyu en şahane yönetmen, en baba oyuncular bile ayağa kaldıramaz. Bir müzikli mekâna müşteri her şeyden önce çalınan müzik için gider. “Dj” de çalsa, müzisyen de, böyledir bu. Sadece gitmesiyle de bitmez iş. Müşterinin mekânda kalma süresini, hatta içki içip/yemek yiyip mekâna para kazandırma yüzdesini de orada çalan dj/müzisyen tayin eder. Vesaire vesaire…

Çeşitli karşı tezler öne sürülebilir. Eğlence vergisinden tutun da, televizyonlardaki reyting matematiğine kadar… Hiçbiri emek sömürüsünün bahanesi olamaz oysa. Olmamalıdır.

Bir de şu var ki, hele de heyecanlı, hevesli bir üretenseniz, bazen yaptığınız işin karşılığını alamayacağınızı bile bile o işi yapmak istersiniz. Gönüllü çalışırsınız, sırf o projede adınız geçsin, o mekânda afişiniz asılsın, şanınız yürüsün diye atlarsınız işe. Kendinize ve dahi emsallerinize büyük kötülük yaptığınızı düşünmezsiniz bile o sırada. Bir olur, iki olur. Üçüncü de uyanırsınız duruma. Ama artık çok geçtir. Bir dördüncü projeyi siz ret ederseniz, yerinize gönüllü olacak başka birileri bulunur mutlaka. Bu düzen böyle devam eder.

Kimse çıkıp “bütçen kısıtlıysa yapma bu işi,” diyemiyor maalesef. İçinde bulunduğumuz açmazın en büyük sebebi bu. Kimse de “bütçem var, hakkın neyse alacaksın,” demiyor. En azından ben duymadım bunca yıldır.

İçinde bulunduğumuz zamanda herkes müzisyen olabilir, “dj” olabilir, yazar olabilir, senaryo yazabilir, şarkı söyleyebilir… Öyle de oluyor nitekim. Bu noktada işini hakkıyla yapanların, yaptığı işi eğitimi, bilgisi, görgüsü ve deneyimi ile kıymetlendirenlerin kendi değerlerini kendilerinin ortaya dökmesi şart oldu. Yaşadığımız ülkedeki anlayış bunu bir zaruret haline getirdi.

Ben şahsen kendi adıma, yıllardır duyduğum “Ama bütçemiz kısıtlı,” cümlesini bundan sonra bana ilk söyleyeceğe “Öyle mi? E zaman siz o kısıtlı bütçenizi alın da…” diye cevap verebilecek doygunluktayım artık. Maddi doygunluktan bahsetmiyorum. İkrah gelmesi durumu… Anladınız siz onu.

YAVUZ HAKAN TOK, MÜZİK ON AIR, KASIM 2015, İSTANBUL

Exit mobile version