Site icon Müzikonair

Aydilge: ‘Botokslu Yüzler Gibi, Botokslu Müzikler Var!..’

Aydilge, Milliyet Molatik’te Özcan Beylan’ın sorularını yanıtladı.

Geçtiğimiz haziran ayında hayatını, keman virtüözü Utku Barış Andaş ile birleştiren Aydilge, şimdilerde yeni albümünün heyecanını yaşıyor. ‘Kendi Yoluma Gidiyorum’ adını verdiği yeni çalışması, yine bir Aydilge samimiyeti içeriyor… Sanatçıyla yeni albümünü ve Molatik olduğu konuları konuştuk.

Bütün bir hayatınıza iletişim uzmanlığı, editörlük, radyo programcılığı ve yüzlerce konseri sığdırmayı nasıl başardınız?
Bu hayatta ağır yüklerin varsa, düzgün yürümek ya da koşmak mümkün olmaz. Ama aslında taşıdığımız yükten ziyade, onu taşıma şeklimizdir bizi yoran, ya da onu yük olarak görüp görmediğimiz… Ben yaptığım işleri külfet olarak görmüyorum, aksine yaşam kaynağım onlar benim.

TRT’de radyo sanatçısı olmak, hem de daha çocuk yaşta…
Evet radyo sanatçısı ünvanını taşımak hem büyük gurur, hem de ağır bir sorumluluktu. Çok ciddi ve disiplinli bir eğitimden geçtik. Aslında çok hasta bir çocukluk geçirdim, ama şarkı söylemeyi seviyordum ve bence ilaçlardan çok beni müzik şifalandırdı. TRT Ankara Radyosu sınavlarını kazandığımda en güçlü 30 sesten biri seçilmiştim. Bilmiyorlardı ki o güçlü buldukları sesim ve ciğerlerim aslında neler çekti ve sonunda müzik aşkıyla iyileşti.

“Kendimi buldum” dediğiniz alan müzik miydi?
Müzik bence en büyük sihir. Çok derin bir şifa aracı ve insanları birleştiren, tüm ayrımları, ötekileştirmeleri silen, kalpsel bir titreşimler bütünü. Tabii gözyaşı ya da haz ticareti yapan nota tüccarlarından bahsetmiyorum. Açıkçası benim sihirli değneğim, müzik. Ama sihirli değnekle sorunları yok etmektense, o sorunların bize ne anlattığını anlamaya çalışmamız lazım.

 

Aydilge deyince akla, yaz akşamlarının kıpır kıpır romantik dizilerinin jenerik müzikleri geliyor. Bu imajınızdan memnun musunuz?
Aslında ben sadece eğlenceli şarkılar yapmıyorum. İnsanlar daha çok onları biliyor ya da radyolar hızlı parçalarımı daha çok çalıyor ama bu benim tercihim değil. Gerçek dinleyicilerim, yani albümlerimi alan ve her şarkımı takip edenler, romantik ve duygusal parçalarımın daha fazla olduğunu biliyorlar. Farklı tempolarda ve yapılarda şarkılar besteliyorum. Sürekli pür neşe ya da hüzünle yaşayan bir insan değilim. Aksi, zaten abesle iştigal olurdu. Şarkılarım da ruhumun izdüşümleri oldukları için tek renk değil, rengarenkler…

‘Kiralık Aşk’ şarkısının keman kayıtlarını yapan Utku Barış ile birleştirdiniz hayatınızı. Nasıl doğdu bu aşk?
Orkestrama renk katmak için bir keman sanatçısı arıyordum. Bir arkadaşımın tavsiyesi ile Utku’yla bir araya geldik. Orkestraya renk katmakla kalmayıp hayatıma gökkuşakları kattı. Bence birbirimizi ilk gördüğümüz anda, olan olmuştu. İlk anda kelimelere dökemedik ama aramızdaki aşkı hissetmemek mümkün değildi. Utku 1 saat sonra kendisini 15 yaşında ve aşık olmuş gibi hissetmiş. Bazen hala bunu bana söyleyebilme cesaretini nereden bulduğuna şaşırıyor. Ama aslında şaşıracak bir şey yok; çünkü benim de ona aşık olduğum çok belliydi. Zaten insan aşık oldu mu, susamıyor. Haykırası geliyor. İlk 1 saat içinde birbirimize kalbimizi verdik ve bir daha hiç ayrılmadık.

 

Utku Bey ile beraber yine dizi müziklerine imza atacak mısınız? Var mı çalışmalar?
Ben bestelerimi tek başıma yapıyorum ama zaten Utku kemanıyla her daim yanımda. Sahnede de bana eşlik ediyor. Geçen ay da çok tatlı bir sürpriz yayınladık beraber. Ben, Utku’ya son albümümde Sonsuz Sevgilim isimli bir şarkı yapmıştım. Düğündeki ilk dans parçamız da Sonsuz Sevgilim’di. Düğün hikayemizi çeken dostumuz İsa Kurt, bize muhteşem bir sürpriz hazırladı ve 1 dakikalık düğün hikayesi yerine harika bir kliple bizi mest etti. Biz de gerçek düğün görüntülerimizden oluşan bu klibi yayınladık. Böylece dünyada ilk defa, gerçek bir düğün hikayesi, bir müzik klibine dönüştüü. Yanıma bir oyuncu bulup, yapay bir şekilde, kurgulu bir aşk klibi çekmektense, gerçek aşkı, kendi evlilik hikayemizi insanlarla paylaştık.

Çocuk gelinler ve pedofili konusunda çok hassassınız. Aleyna Tilki’nin kliplerinde pedofiliyi meşrulaştırdığı iddialarıyle ilgili ne söylemek istersiniz?
Ben Aleyna’nın üzerinden bu konunun konuşulmasını onaylamıyorum. Zira, Aleyna’nın her klibi çıktığında birileri sübyancılığı meşrulaştırdığı için klibe saldırıyor. Diğerleri de ”Ne alakası var, gayet batı standartlarında şahane bir klip, sorun bakan gözde” diyor ve bu hır gür arasında da asıl sorun göz ardı ediliyor. Kliplerde yer alan ayıcıkların, lolipopların, oyuncaklarla karışan seksi dansların, çocuksu cinselliği meşrulaştırdığı için eleştirilmesini anlayabiliyorum. Tabii ki haklılık payı var ama karşı çıktığım nokta, bu sapkınlığı yaratan, pekiştiren sadece medyaymış, klipmiş, popüler kültürmüş gibi iki yüzlüce davranmak. Hele ki Aleyna’nın kliplerini eleştirip ahlakçılık taslamak doğru değil. Bu Aleyna’yı kullanıp onun üzerinden gündem yaratma çabasıdır. Aleyna’dan önce yok muydu bu sorun? Asıl soru şu: Biz kendimizle toplum olarak ne zaman yüzleşeceğiz? Çocuk gelin mevzusunu ve çocuk tacizlerini ne yapacağız? Türkiye, küçük yaşta zorla evlendirilen çocuk gelin sayısında dünyada beşinci, Avrupa’da birinci sırada!

 

Katıldığınız bir sabah programında “Demet Akalın’ı samimi bulmuyorum” demiştiniz. Hangi konularda samimiyetsiz buluyorsunuz? Müziğini mi sevmiyorsunuz?
Demet Akalın’la kişisel olarak tanışmıyorum, o yüzden genel olarak ‘samimiyetsiz’ diye yargılamam doğru olmaz ama katıldığım programda, Demet Akalın’ın ilk önce Aleyna Tilki’den nefret ettiği, hatta şarkısını duyunca radyoyu değiştirdiği, sonra Aleyna çok sevilince, birden onunla çok iyi dost olduğu söylendi. Ve bu durumu nasıl bulduğum soruldu. Açıkçası bu tarz bir sevgi değişimini pek samimi bulamayacağımı söyledim. Sanırım kimse bulmaz. Ama sadece bundan yola çıkarak Demet Akalın samimiyetsizdir diyemem. Zaten ben genel olarak insanları yargılamayı değil, anlamayı tercih ederim. Ama Demet Akalın çok enteresan bir şekilde, programa mesaj atıp, beni tanımadığını, kendisinin 20 senedir piyasada olduğunu, bakalım 10 sene sonra ikimizin nerede olacağını göreceğimizi söyledi. Hani beni tanımıyor ya, insan tanımadığı birinin sözlerine niye bu kadar önem verip programa mesaj atar bilmiyorum. Açıkçası 10 sene sonra o nerede, ben nerede olacağım; çok umurumda değil. Çünkü nerede olacağımız değil, insan olmamız önemli. Ama psikolojisini anlayabiliyorum. Pek çok meslektaşı, popüler olduğu için ona saldırıp prim yapmaya çalışıyor. Demet Hanım da o yüzden sürekli bir savunma ve gerginlik halinde. Ama benim o dünyayla alakam yok. Ben kendi bestelerini, sözlerini yazan, kendi dünyasında yaşayan bir müzisyenim. Şu zamanda yaşadığı olaylardan dolayı da, tüm zorluk çeken kadınlara dileyeceğim gibi ona da kolaylıklar diliyorum.

 

Her konuda fikrinizi alenen belli ediyorsunuz. Cesur bir insan mısınız?
Elimden geldiğince kendim olmaya çalışıyorum. Bu da cesaret istiyor; çünkü farklı olmak hep risktir. Çünkü insanlar, toplumun geneline benzemeyenleri dışlamak, ezmek ister. Farklı olanı, renk değil de tehdit gibi algılama eğilimleri vardır. Hele ki bizim ülkemizde sürü psikolojisi ve ötekileştirme çok yaygın. Son albümüme ‘Kendi Yoluma Gidiyorum’ ismini vermemin nedeni, bizleri kendimiz olmaktan uzaklaştıran her türlü baskıya meydan okumaya çalışan bir insan olmam. Ben müzik piyasasının basmakalıp kurallarına hapsolmadan, kendi yolumdan şaşmadan, inandığım müziği yaratıyorum. Tüm insanların, özellikle de gençlerin ”elalem ne der’ korkusu yaşamadan, köhneleşmiş kadın-erkek rollerine tutsak olmadan, kalplerinin sesini dinledikleri bir dünya hayal ediyorum. Çok zor biliyorum. Ama anlamlı olan hangi şey kolay ki?

Kendi alanınızda rakip gördüğünüz, beğendiğiniz ve beğenmediğiniz isimleri merak ediyoruz…
“Karanlığa küfredeceğine bir mum yak” sözünü çok severim. Şu şöyle kötü, böyle kötü diye söylenip durmanın kime ne faydası var? Sürekli şikayet etmek, ya da başka insanları eleştirmek aslında o eleştirdiğimiz ‘kötü’ye dönüşmemiz demektir. Çünkü biz de onların dilini kullanmaya başlarız. Kötülüğe küfrederken, aslında onun saltanatını güçlendirmiş oluruz. Şimdi içimizdeki mumları yakma zamanı, iyiliği konuşma, anlatma, güzelliği yaratma zamanı. En azından ben öyle yapıyorum.

‘Yeni Başlayanlar İçin Aşk’ şarkınızın ismi ile yazar kişiliğinizi de konuşturmuşsunuz…
Teşekkür ederim. Sözlere çok önem veriyorum. Hatta kliplere de, çünkü onlar da sözlerle anlam bütünlüğü yaratıyor. ‘Yeni Başlayanlar için Aşk’a Burak Kılıçkaya yönetmenliğinde enteresan bir klip çektik. Klibin nakaratlarında her şey ters akıyor, denizden adamlar çıkıyor, bisiklet geri geri gidiyor, insanlar geri geri yürüyor vs… Peki her şey ters akarken, benim ağzım nasıl düz görünüyor? İşte buradaki olay şu: Aslında ben şarkıyı tersten okudum. O yüzden arkamda her şey ters giderken, beni de terse çevirdiğinizde düz görmüyorum. Biraz karışık ama çok ilgi gördü, çok sevildi. Zor da bir iş tersten söylemek… Ayrıca dört farklı dönemi içeren bir zaman yolculuğu var klipte. Dört farklı kadın oldum yani. 1920’ler, 50’ler, 70’ler ve günümüzdeki Aydilge… Sonunda da enteresan bir şey ortaya çıkıyor. Ama sürpriz, izleyenler fark eder zaten.

Yaptığınız müziği nasıl tanımlarsınız?
Tanımlamam. Çünkü tanımlamam, sonlandırmam demek. Niye kendimi tanımlayıp, nokta koyayım? Mesela pop olmayan her şeyi alternatif müzik olarak tanımlama ihtiyacı duyuyor sektör. Ben pop değilim ama alternatif miyim? Yaptığım müziği ve sanatçı olarak beni farklı, değişik, şahsına münhasır bulmaları hoşuma gidiyor. Ama kitlem geniş olduğu için alternatif de denilemez… Peki ne dedikleri ve demedikleri çok önemli mi? Sektör bir şeyleri tanımlamak ister her zaman. Ama dinleyicinin hiç böyle bir derdi yok. Onlar Aydilge dinliyor. Alternatif ya da popüler olduğum için değil, samimi ve gerçek olduğum için. Sağ olsunlar…

Farklı çizgileri denemeyi mi seversiniz?
”Başkalarının senin hakkında ne düşündükleri konusunda endişe duyduğun sürece, onlar senin sahibindir” diyor Neale Walsch. Gerçekten de elalemin bizim ne olup olmadığımızı söylemesine izin verdiğimiz, bizi onaylamaları için çırpındığımız sürece, ne kadar kendimiz olabiliriz? Her gün başkalarının istediği, toplumun onayladığı insan olmak için kendimizi yok ediyoruz. Bunun neresi eğlenceli, anlamlı? Hayat bir oyun alanı, ama biz oynamıyoruz. Sadece oyalanıyoruz. Oysa ki insanlar yaşlandıkları için oyun oynamayı bırakmaz, oyun oynamayı bıraktıkları için yaşlanırlar… O yüzden ben, koyun olmak yerine oyun olmayı seçiyorum. İşime geldiği gibi değil, içimden geldiği gibi yaşıyorum. Son albümümün ismi gibi ‘Kendi Yoluma Gidiyorum’.

Geleceğe yönelik hedefleriniz ve projeleriniz neler?
Geçmişe, geleceğe fazla dalınca, anılardan ve kaygılardan vurgun yiyor insan. O yüzden ileriye odaklanmak yerine tek gerçek olan ‘şimdi’yi hissetmeye ve yaşamaya çalışıyorum. En büyük hayalimin içindeyim zaten. Tam da onu yaşıyorum. Müzik yapıyorum.

En son neye Molatik oldunuz?
Kadınların ve çocukların uğradığı tacizlerle ilgili çok hassasım ve bu konulara çok Molatik oluyorum. Mesela Talat Bulut’un genç bir kızı taciz ettiği iddiası vardı, biliyorsunuz. Herkes yaptı mı yapmadı mı diye konuşurken ben bambaşka bir yere dikkat çekmek istedim. O da şu: Birçok insan Talat Bulut’u savunmaya çalışırken, ”Bu kızla kim evlenir, kendi adını tacize karıştırdı, kendi kendini mahvetti” dedi… Yani diyorlar ki tecavüze, tacize uğrayan bir kadın mahvolmuştur, çünkü onunla kimse evlenmez! Düşüncenin bozukluğuna bakın! Yani gerçekten biri tacize uğrasa, sussun değil mi, ayrıca biz kadınların en önemli derdi de evlenmek değil mi? Evlenemezsek mahvoluruz değil mi? Hele tecavüze uğrayanlar direkt yok olsun değil mi? İşte asıl bu tarz düşünce şekilleri beni kahrediyor. Bu bakış açısındaki adamlarla evleneceğine ömür boyu bekar kalmayı seçecek, susmayacak, direnecek bir sürü kadın ve bu kadınları destekleyen, bir sürü de hakiki erkek var. Hakiki erkekler ve hakiki kadınlar, insan gibi insanlar, asla susmayacaklar.

Müzik dünyasında yaşanan gelişmeleri takip ediyor musunuz? Son olarak okurlarımıza ve hayranlarınıza neler söylemek istersiniz?
Şu zamanda her şey o kadar mekanik ve prodüksiyona bulanmış durumda ki, hepimizin samimiyete ihtiyacı var. Botokslu yüzler gibi, botokslu müzikler var. Ben istiyorum ki dinleyici bana, benim yürek evime gelsin. Hep beraber çalalım söyleyelim. Gerçek bir komün, kocaman bir aile gibi. Sıcacık, samimi. Bakın, dinlemek, sessiz kalmaktan fazlasını gerektirir… Karşısındakinin sadece söylediklerine değil, bir türlü söyleyemediklerine de kulak kesilmeli insan… Müzik yapmanın anlamı da bu. Sürekli kendi dertlerimizi anlatırsak bencilce olur. Oysa herkesin hikayesine kulak verdiğiniz, konuşmaktan çok dinlemeye de yer verdiğiniz zaman, karşınızdaki kendi dünyasını size öyle bir açıyor ki… Ben de o dünyayı bir şarkı olarak ortaya çıkardığım zaman mutlu oluyorum ve hep beraber şifalandığımızı hissediyorum.

Kaynak: Miiliyet Molatik | Özcan Beylan

Exit mobile version