Barış Selimoğlu

baris-selimoglu-muzikonair

Joy FM Genel Yayın Yönetmeni Barış Selimoğlu ile yaptığımız röportajı aşağıdan okuyabilirsiniz!..

İŞTE O RÖPORTAJ!..

Barış Selimoğlu ismini Joy Fm ile daha sık duymaya başladık, biraz daha yakından tanıyabilir miyiz seni?

Sanırım bunun sebebi, 23 yıllık radyoculuk kariyerimde hep butik radyoları tercih etmemle alakalı. Joy FM bu anlamda görev aldığım en mainstream çizgiye yakın radyo diyebiliriz. Joy FM’deki 5. yılım bitecek Aralık’ta. Program yapımcısı olarak başlayıp 3 yıl boyunca ‘Day & Joy’ kuşağını üstlendim. 1 yıllık bir aradan sonra da sabah drive-time kuşağında ‘Breakfast Club’ programını yapmaya başladım. Pazar günleri de Kerem Görsev’le birlikte hazırlayıp sunduğumuz ‘Kerem Görsev’le Caz’ programımız 5 yıldır devam ediyor. Programıcısı olarak başladığım Joy FM’in radyo müdürlüğünü de yürütüyorum 1 yılı aşkın bir süredir. Bu da benim için ayrı bir gurur kaynağı aslında.

Bugüne dek, Hür FM, Capitol FM, Radio Contact, Radio 2019, Radio Oxi-gen başta olmak üzere birçok radyo var bu 23 yılın içinde. Dediğim gibi bu radyoların hemen hemen hepsi müzikal anlamda tematik radyolardı. Rating sıralamalarında üst sıralarda görebileceğimiz markalar olmaması sebebiyle de ağırlıklı olarak belli bir kesimin tanıdığı bir isim oluyorsunuz.
Radyo kimliğimin yanı sıra, 1993’ten bu yana dublaj yapıyorum. DJ’lik yönüm ise radyoculuk kariyerimin başlamasından sonra hayata geçti. Bana sorulduğunda önce radyocuyum, sonra DJ diyorum.

Mikrofon radyocuların değişmeyecek olan tek aşkı. Barış Selimoğlu ‘nun mikrofonla tanışma hikayesini öğrenebilir miyiz?

Herşey Harbiye’deki TRT Radyosuna gitmemle başladı. Halam Orhan Boran’ın sunduğu bir yarışma programına katılacaktı ve ben o binaya girdiğimde 7 yaşımdaydım. Bir ara üst katlara çıkıp stüdyolara girdiğimi ve çok etkilendiğimi hatırlıyorum. Radyo yayınlarını dinlediğim odaları görmek beni büyülemişti. TRT binasının kendine has bir atmosferi ve kokusu vardır. Hala gittiğimde aynı etkiyi hissederim neredeyse. O tarihte kafamın bir yerine “radyoculuk” yazılmış demek ki.

Özel radyolar devreye girdiğinde de bu işin içinde olmak isteyenlere gün doğmuş oldu aslında. 93 yılında bu gelişmeyi fırsat bilip, öğrenimimi falan bir kenara bırakarak kendimi bu dünyaya attım. O dönemlerde herkes zaten radyoculuk konusunda çok acemiydi. İlk zamanlarda bu işe başlayan ve halen varlığını sürdürmekte direnen sayılı radyoculardan biriyim sanırım. Az önce bahsettiğim radyoların hiçbiri yayın hayatına devam etmiyor, böyle de bir ironi var aslında. Ama düşündüğümde benim için en özel olanlar Hür FM, 2019 ve Oxi-gen’dir.

Joy Fm diğer radyolardan ayıran nedir sizce?

Joy FM Türkiye’deki ilk özel ve en “özel” radyolardan biri aynı zamanda. Kurulduğu 90’lı yıllarda insanların slow müzik ihtiyacına hizmet etmiş, çünkü o yıllarda böyle bir ihtiyaç vardı gerçekten. Dünya değişiyor üzerinde yaşayan herşeyle birlikte. Gerek teknolojik, gerek sosyopolitik etkenler, müzikte bu değişimi çok hızlı bir biçimde gözlemlememizi sağlıyor. Değişimler müziğe etki ettiği gibi dinleyici tercihlerini de direkt olarak farklılaştırıyor. Joy FM’in yönetimini aldığımda ilk düşündüğüm şey, Joy FM kimliğinin kalitesiniden ödün vermeyerek radyoyu nasıl daha modern bir hale getirebileceğim oldu. Joy FM’i 20’li yaşlarındayken dinleyen insanlar şu anda 40’larında. 20 yılı geride bırakan bir radyonun yıllar içinde dinleyicisyle birlikte yaş alması gibi bir durum söz konusu yani. Bunu aşmamız gerektiğini, geriden gelen genç kuşağın da Joy FM’i öğrenmesi ve dinlemesini istediğimiz için bir takım müzikal farklılıklar yarattık. Radyonun algısını ve duruşunu biraz daha gençleştirmek istedik aslında. Uzunca bir süredir adı sadece ‘aşk’la anılan bir radyoyu, daha çok ‘hayat’ olgusuna yaklaştırmaya çalıştık. Sloganımız da, ‘Aşk sadece böyle anlatılmaz’ oldu. Aşkın sadece romantik tarafını değil, her yönünü vurgulayan bir sound çıkarttık ortaya. Sonuç olarak, radyo dinleyicisi Türkçe olmayan alternatif birşeyler dinlemek isterse Joy FM’i tercih edebiliyor. Bir radyonun kimliğini belirleyen en önemli unsurlardan biri de radyonun duruşudur. Çaldığınız müzik, yayıncılarınızın kimliği ve hayata bakışları, yayında verdikleri mesajlar müziğinizle birleşir ve radyonun duruşunu oluşturur. Bu anlamda zaten çok sağlam bir marka olan Joy FM’i daha da sağlamlaştırdığımızı düşünüyorum.

Bugün baktığınızda, Joy FM geçmişten gelen kalitesini yitirmeden yoluna devam ediyor.

İnsanlar CHR olarak tabir ettiğimiz mainstream radyolarda, endüstrinin pompaladığı müzikleri dinliyorlar. Hızlı ve akışkan bir hayat tarzı yaşamak zorunda olduğumuz günümüzde, çoğu insanın yeni müzik keşfetmeye vakti ve sabrı yok. Bu anlamda Joy FM olarak süregelen misyonumuzu devam ettiriyoruz. Biz, dinleyip keşfediyor ve dinleyiciye sunuyoruz yani. Az önce bahsettiğim gençleşme eylemini de, diğer radyolarda dinledikleri hit parçaların daha değişik akustik versiyonlarını çalarak yapmayı düşündük. Dünyada keşfedilmemiş binlerce müzisyen var. Dinlediğimizde bizi etikleyen isimleri arşivimize ekleyip, onları dinleyicilerimizin de tanımasını sağlıyoruz. George Michael’ın ‘Listen without prejudice’ diye bir albümü vardır, adını çok anlamlı bulurum. Gerçekten de müzikte önyargı olmaz ve her parçaya en az 1 şans verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda günümüzün büyük bir kısmı, yeniyi keşfetmek ve süzmekle geçiyor: Aynı kalite çizgisini hissetiğimiz keşifler oluyor bunlar tabii ki.

Şu an neler yapıyorsunuz Joy Fm ile ilgili projelerinizden bahseder misiniz?

Dediğim gibi, işi müzik olan bir insanın keşif arayışları hiç bitmez. Biz de Joy FM’in bu evrilme sürecini devam ettirebilmek ve keşfetmek adına arayışlarımıza hep devam ediyoruz. Geçtiğimiz yıllarda Joy FM’i birçok konserin destekleyicisi olarak ön plana çıkartmıştık. Stevie Wonder, Tony Bennett, Duran Duran, Beirut, Macy Gray, Jill Scott gibi isimlerin konserlerinde müzikseverler, konser öncesinde Joy FM müziğini dinlediler sahnede. Bu yaz da Joy FM’i aynı misyonla sahnede görebilecek dinleyicilerimiz. Müziği sadece radyoda dinleten değil, müzikle dinleyiciyi karşı karşıya getiren bir radyoyuz ve böyle olacağız da. Dinleyicilerimizi, destekçisi olduğumuz konserlere götürüyoruz ve canlı performansların tadına varmalarını istiyoruz.

Toplumca yaşadığımız olumsuzluklarda, müziğin ruhu iyileştiren bir unsur olduğunu düşünüyoruz. Titanic batmak üzereyken bir trio’nun güvertede çalmaya devam etmesi buna güzel bir örnektir. Veya; 2.dünya savaşı sonrası neredeyse tamamen yıkılan Almanya’nın, ilk olarak opera binalarını, sinema ve konser salonlarını yeniden inşa etmeye başlamasını düşünün. Çünkü ülkenin inşasından önce insanların ruhunu yeniden inşa etmenin önceliğidir önemli olan. Bu açıdan bakarsak, yaşanan her kötü olay sonrasında müziğin susması, konserlerin iptal olması bir yana; daha da güçlü bir biçimde müziğin sesini yükseltmemiz gerekiyor. Müzik denen olgunun sadece eğlence için var olmadığını herkesin anlaması lazım artık.

Radyo ve radyocular hak ettiği yerde mi sizce?

Asla! İşin içine maddi kaygılar girdiği sürece de olmayacak. Her türlü sektör için geçerli bir durum bu. Futbolu düşünün mesela. Eskiden futbol çok daha naif, kimsenin birbirini incitmediği bir spor dalıydı. Ne zaman işin içine futboldan yüksek rakamlar kazanma hırsı girdi, işin tadı kaçtı. Aynı durum radyoculuk için geçerli. Yayıncılık sektörünün üvey evladı gibidir radyocular. Dünyanın diğer ülkelerinde, radyo dj’leri çok daha fazla değer görür ve el üstünde tutulur. Ayrıcalıklı bir konumdadırlar. Türkiye’de televizyoncuların ekran avantajı onları hep 1 adım öne çıkartır. Radyo, küçücük bir sektördür bu sebeple. İş bulma imkanı kısıtlıdır. Özel radyoların ilk zamanlarından bu yana, sektörde varlığını sürdürebilen kaç kişi var bir bakın! Şu dönemde işini kaybeden tecrübeli bir radyocunun yeniden iş bulma olasılığı yok denebilecek kadar az. Bu aslında herşeyi açıklıyor.

Radyo dışında aynı zamanda Karnaval.com ‘da görev yapıyorsunuz Karnaval.com hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz?

Karnaval, sektörünün öncüsü bir platform. Bu fikri ilk duyduğumuz günden itibaren hem çok başarılı olacağını hem de aynı başarının kolayca egale edilemeyeceğini biliyorduk. Sebebi de şu. Karnaval’ı değişik müzik türlerinin dinleneceği bir müzik kutusu olarak değil, değişik türlerin dinlenebileceği tematik radyolardan oluşan bir platform olarak hayata geçirdik. Karnaval’daki her radyo, konusunun uzmanı diyebileceğim arkadaşlarımın kontrolünde. 26 ayrı yayın yapan web radyosunu, güncel haberleri ve kendi ekibimiz tarafından oluşturulan birçok videoyu barındıran bir platformu yaratmak çok kolay bir iş değil. Dijital yayıncılığı gelişmesi adına, Karnaval gibi platformların çoğalmasını bekliyoruz.

Benim de genel yayın yönetmenliğini yaptığım JoyJazz adlı bir radyomuz var Karnaval’da. İçinde 20 farklı program yapımcısını barındıran, caz müziğinin her türüne yer veren bir radyo bu. Caz dünyasının birçok önemli müzisyeni ve caz meraklısı arkadaşım JoyJazz’da programlar yapmakta. Bu türün en yeni albümlerini takip ediyor ve Türkiye’de ilk olarak biz çalıyoruz. Böyle bir kadronun bir araya gelmesi, caz müziğinin Türkiye’de gelişimine ve yaygınlaşmasına katkıda bulunabiliyor olmak da benim gurur duyduğum bir konudur.

Son olarak Müzik Onair hakkında düşüncelerini alabilir miyim?

Müzik On Air, bu sektörü yakından takip eden ve güncel bilgileri aldığımız bir portal. Hatta çoğu zaman, yakınımızdaki bazı gelişmeleri bile Müzik On Air’den duyduğumuz oluyor. Bu anlamda haber kaynaklarınız konusunda sizi tebrik etmem gerekiyor. Sektörü takip eden sitenizin ve benzerlerinin, yabancı radyolara da Türkçe radyolar kadar ilgi göstermesi dileğiyle!

Exit mobile version