Belma Şahin Değişen Müzik Piyasası İle İlgili Konuştu: Ruhumuz Bitti…

Onun sesinin güzelliği söylediği şarkılarla birleşince birçok kişiyi etkisi altına aldı. Sıkı durun, bu uzun süre böyle devam edecek gibi görünüyor. Böyle diyorum çünkü “Ahım Var” şarkısını Müzik on Air için bir araya geldiğimizde özel olarak dinletti ve şarkı benden tam not aldı. Onunla Etiler’deki Maria’s Restaurant’ta buluştuk. Müzik yolculuğundan başladık, meslektaşlarından tutun, rap müziğin yükselişine kadar birçok şey konuştuk. Siz bu röportajı okuduğunuzda Belma Şahin “Ahım Var” parçasının klibi ile ekranlarda olacak.

Anne ve babanız musiki cemiyetine gidiyormuş ve siz de çocukken o ortamı sık sık solumuşsunuz. Müziğe olan ilginizin tohumları daha o dönem atılmış…

Anneden, babadan genetik olarak geliyor. Sadece anne ve babadan da değil, dededen kalan bir şeyler de var. Benim babamın babası hafızmış. Hem çok güzel Kur’an okurmuş hem de çok güzel şarkı söylermiş. Rahmetli Hamiyet Yüceses’le iyi arkadaşlarmış. Dediğim gibi; genetik aslında. Bir de müziğin içine doğunca tüm bunların üstüne müzik sevgisi de ekleniyor. Müziğe olan ilgimin tohumları bu şekilde atılmış…

Şarkıcı olma hayalinizin ilk belirdiği zamanları hatırlıyor musunuz?

Ereğli’de babamların yönetiminde olduğu fabrikaya ait bir kulüp vardı. Her hafta orada eğlenceler olurdu. Herkes çoluğunu çocuğunu alıp giderdi. Keyboard çalan bir abimiz vardı. Ben onunla şarkı söylemeye bayılırdım. O dönem “Şaka Yaptım” diye bir parça vardı. Birlikte o şarkıyı söylerdik. Her hafta “Mutlaka gidelim” derdim. Bende böyle böyle sahneye çıkıp şarkı söyleme isteği başladı. Bunda Ereğli’de gittiğimiz yerlerin ve eğlencelerin etkisi çok büyük.

Liseden sonra Hacettepe Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Eğitimi bölümünü kazanmışsınız, 3 sene okuduktan sonra da müzik dolu bir kariyer yapmak istediğiniz konusunda annenize diretip İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarına girmişsiniz. O dönemden bahseder misiniz?

Liseden sonra gitmek istediğim yer konservatuardı. O dönem ailelerde “kolunda bir bileziğin olsun, güvencen olur” anlayışı vardı. Yapmayacağın bir iş seni ne kadar güvenceye alır? Onu da bilemiyorum ama anne babanın çocuğu için gelecekle ilgili düşündüğü şeyler bunlar. Annem, Hacettepe Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Eğitimi bölümünü bitirip çocuklarla ilgili bir şey yapmamı çok istemişti. Fakat gönlümde o yoktu. Ben şarkı söylemek istiyordum. Ama sonuç olarak bu üniversiteyi kazandım. Herhalde üniversite sınavlarında kazanmayayım diye dua eden yegâne insanlardan bir tanesiydim. Amacım konservatuar sınavlarına girip müzik eğitimi almaktı. Son tercihim çocuk sağlığı ve eğitimi bölümüydü. Sonuçlar geldiğinde “Offf keşke bu da olmasaymış, ne güzel konservatuar sınavlarına girerdim” demiştim. Ama durum böyle olunca annem illa ki kazandığım bölüme gitmemi istedi. Sonuçta 17 yaşındaydım ve gittim. Orada bazı şeyler gördüm ve o benim oldukça uykularımı kaçırdı. Birçok röportajımda da söylemişimdir: Bir çocuğun görüntüsü var, hala da gözümün önünden gitmez, o “Burada yapamayacağım” dememe sebep oldu. Yani benim işim değil bu. Çok sonrasında da İstanbul’a gelip burada bir yerlerle çalışma ihtimalim olunca “Ben bırakıyorum” dedim. Buraya kadar tamam ama bundan sonrasında annemle göze göz dişe diş savaşırım diye düşündüm.

İyi ki de diretmişsiniz.

Evet, annemle o dönem çokça sürtüştük ama kabul etti sonunda. Sonrasında geldim konservatuar sınavlarına girdim. Hemen de kazandım. Yapabildiğin şey senin için kolaydır ya, bu da öyle olmuştu. Sınava girdiğim gibi kazandım. Ama ilk sene çok zorlandım. Ben asla nota namına hiçbir şey bilmiyordum. Benim için ikinci çizgide olan bir sol notası vardı, o kadar. Ama etrafımdaki bazı arkadaşlarım müzik lisesinden falan gelmişlerdi. Nota biliyorlardı. Ben ilk sene baya bakınıyordum. Bir öğretmenimiz vardı. O benim ilk etapta asla hazırlık sınavını geçemeyeceğimi düşünürdü. O dönem 100 kişi civarında arkadaştık ve sıralamalara baktığında ben 15. olarak bitirmiştim. İyi bir öğrenciydim. Okul ya da iş hayatı hiç fark etmez oldukça prensipliyim. Prensiplerimin 3. kişiler tarafından bozulması da beni sinirlendiren bir şeydir.

Metin Arolat’la çalıştığınız döneme gelelim. Üç sene vokal olarak görev aldınız…

Metin’le çalışmak çok eğlenceli. Metin çok tatlı bir adamdır. Hala da diyalogda olduğum ve görüştüğüm, çok sevdiğim bir arkadaşımdır. Çok da saygı duyduğum bir insandır. O, klip yönetmenliği açısından da Türkiye’de en güzel klipleri çeken adamlardan biridir. Dediğim gibi; çok eğlenceliydi. Orkestradaki arkadaşlar da öyle. O zaman Eskişehir’e bir iş için trenle gitmiştik. Çok eğlenceli geçen yolculuklardan biriydi. Hiç unutmam, hala aklımdadır. Lafın özü; Metin’le çalışmak keyiflidir.

2012’de Kenan Işık’ın sahneye koyduğu iki tiyatro oyununda da görev aldınız. O çizgide ilerlemeyi düşündünüz mü?

Ben oyuncu değilim. Zaten iki oyunda da müzisyen kadrosu ile görev yaptım. Biz oyunun şarkılarını seslendiriyorduk. Can Gürzap’ın okulu vardır, oraya gidip 6 ay oyunculuk eğitimi almıştım. O yüzden

Kenan Hoca benim mimiklerimi beğendi belki ve “Güzel olur” diyerek beni kabul etti. Bir oyuncu olarak ilerlemeyi düşünmedim. Evet, bizim işlerimiz çok kardeş meslekler. Birini yapan diğerini daha iyi yapabiliyor aslında. Ben kendi açımdan baktığımda böyle bir şey düşünmedim, oyuncu değilim, yine de bir gün olursa herhalde bana yakın bir karakter olması lazım. Olacağı varsa olur tabii, hayat neler getirir bilemeyiz. “Hiç yapmam” ya da “Mutlaka bunu yapacağım” diye bir şey söylemem. Söylemiyorum. Öncelerden derdim ama öğrendik artık bunu. Önüme oyunculuk adına bir şey gelirse o zaman bakarım…

Bir dönem müziğe ara verdiğinizi biliyorum. Neden öyle bir karar alma ihtiyacı hissettiniz?

Çünkü küstüm, müzik beni üzdü. Bir sevgiliye senelerce emek veriyorsun, çabalıyorsun ve sana sırtını dönüp gidiyor. Bunun gibi bir şey. Bir yerden sonra gerçekten işimden para kazanamamaya başladım. Sevdiğim işi yaptığım için bu bir yere kadar önemli değildi ama bir yerden sonra önemli bir hale geliyor. Bende yarattığı şey küskünlüktü. Gerçekten çaba verip bir şeyler yapmaya çalışıyordum. O dönem gerçekten hem sahne için hem albüm için çok uğraştım ama olmadı. Olmadığı için de “Bırak” dedim. “Dönerse senindir” derler ya, bıraktım. Bana geri döndü. Demek ki benimmiş. Üstüne gerçek anlamda çok yoğunlaşıp kafa patlattığım dönemler oldu. O zaman bir şey olmadı, bir yerden sonra demiştim ki: Bunu bırakman lazım, kendi yoluna bakmalısın! Çünkü; bu diğer işlerle birlikte yapabileceğin bir meslek değil. Gerçekten çok yorucu. Geceden sabaha kadar çalışmak kolay bir şey değil. Bazı insanlara kolaymış gibi geliyor ama hiç kolay bir iş değil. Dışarıdan göründüğü gibi asla değil. Dediğim gibi; bıraktım kendi yoluma baktım. O da bir şekilde bana hitap etmedi. Olmadı, çünkü ruhum başka, dünyam ve bakışım başka… Tiyatro müziği bıraktıktan sonra oldu. Kenan Hocam ile 5 sene kadar çalıştım. “İki Cihan” da ondan sonra oldu.

Turaç Berkay ile birlikte söylediğiniz ve TBM Production etiketiyle yayınlanan ‘İki Cihan’ isimli tekli çalışma ile bir süre ara verdiğiniz müziğe keskin bir dönüş yaptınız. Geriye dönüp baktığınızda müziğe ara vermeseydim dediğiniz oluyor mu?

Hayır, her şey olması gerektiği için oluyor. Belki o dönem müziği bırakmam, bu işe daha tutkuyla sarılıp devam etmeme sebep oldu ama evet “İki Cihan” dediğin gibi gerçekten keskin bir dönüş oldu. Aslında “Tekrar sahne yapsam mı?” diye düşünüyordum. İki Cihan’ın bana gelmesi büyük bir şans. İki Cihan, hayatımdaki köşe taşından bir tanesidir.

Serdar Ortaç ile yollarınızın kesişmesinin, birlikte çalışmaya başlamanızın çok güzel bir hikayesi var. O “Cımbız” albümündeki “Bir Eşin Yok” şarkısı için acil bir vokale ihtiyaç duyuyor, ablanız vasıtasıyla gidiyorsunuz ve olaylar gelişiyor. O gün sizin için bir dönüm noktası mıydı?

O gün ablam beni aradı, tesadüfen evdeydim. “Serdar’ın bir şarkısına vokal yapılması lazım” dedi. Serdar çok tez canlıdır, hemen olsun ister. “Evdeysen hemen gel” dedi. Evdeydim, atladım gittim. Serdar masasında oturuyor, bir şeyler yapıyor. Girdim, koltuğu çekti yanına ve “Hoş geldin” dedi. Oturdum. Nasıl olduğumu sordu, “İyiyim, sağ olun siz nasılsınız?” dedim. İyi olduğunu söyledi ve açtı şarkıyı, “Şarkı bu” dedi. Düğmeye bastı, şarkı başladı. Serdar sözlere girdi. Bana “Hadi söylesene” dedi. Ben “Şarkıyı söylemek için bir duymak lazım” dedim. “Söylersin söylersin bir şey olmaz” dedi. Genel notanın gidebileceği yelere göre mırıldanmaya başladım. “Evet!” dedi. Sözleri koydu önüme. Bir kere çaldı sadece. Ben o sözlerle ona eşlik ettim. “Tamam, hadi içeride yaparız bunu, sorun değil” dedi. “Peki” dedim ben de. İçeri girdim. Işık hızıyla çalışıyor ve sen ona adapte olabilirsen seninle çalışmaya devam ediyor. Yoksa çalışamıyor tez canlı olduğu için sıkılıyor. Kendi kafasında olan şeyi makineye döküp hemen onun üstünde çalışmaya devam etmek istiyor. Cımbız albümündeki “Bir Eşin Yok” parçasını orada dinleyip bir kerede söyledim. Sonrasında da yeni şarkılarını yaptığında, onların demosu için beni çağırdı. Ardından da stüdyoda uzun süren bir çalışma dönemimiz oldu.

Dönüm noktası mı bu?

Tabii ki. Serdar, bu piyasada çok önemli isimlerden bir tanesi. Yaptığı şarkılar olsun, bugüne kadar bıraktığı şeyler olsun, çok önemli bir isim. Bu insanla çalıştığın 5 dakikalık sürede bile aldığın çok şey oluyor. Benim için Kenan Işık da öyledir, Metin de öyledir. Bunlar çok önemli insanlardır benim hayatımda…

Sonrasında Serdar Ortaç’ın müzik yapım şirketi Ortaç Müzik’in ilk projesi “Adı Üstünde” geliyor ve çok ses getiriyor. Serdar Ortaç’la çalışmak nasıl bir his?

Serdar’la çalışmak eğer ona ayak uydurabiliyorsanız çok keyifli. Sadece baş başa da çalışmıyorduk. Tarık da girdi hayatımıza. Uğur da keza öyle. Orada çalışırken çok eğlenceli zamanlar yaşardık. Bunlar espri kabiliyeti çok yüksek insanlardır. Kısacası; Serdar’la çalışmak keyifli bir iş. Bana göre öyle. Benim için önemli isimlerden biri olan Tarık İster, “Adı Üstünde” ile hayatıma girdi. Çok güzel şarkılar yapıyor. Ben onun şarkılarını seslendirmeyi çok sevdim. İlk şarkının sözü Melda Gürbey’indi. O da çok güzel sözler yazıyor. Melda’nın da sözlerini çok seviyorum. “Adı Üstünde” de çok güzel oldu. Ben Tarık’a “Benim için bir şarkı yap. Tıpkı bir terzinin üstüne kıyafet dikmesi gibi. Öyle bir şey olsun. Sonuçta benim sesimi biliyorsun. Nasıl bir ruhum ve yapım olduğunu biliyorsun” dedim. Her sözü, algım olmayan sözleri ve cümle yapılarını söyleyemem. O şarkılara kötü demek istemiyorum asla ama bana uymadığı için söyleyemem. “Adı Üstünde” şarkısı benim için yapılmış bir şarkı oldu. Melda ve Tarık’ın iş birliğinde Serdar’ın da katkısıyla bence çok güzel bir iş oldu. Beğenmeyenler de vardır ama benim içime sinen bir parça oldu.

Tarık İster’le bomba gibi bir parça geliyor. “Ahım Var” sebebiyle heyecanlı mısınız?

Ben hiçbir şeyle ilgili beklentiye girmek istemiyorum. Çünkü; o beklenti beni bir şekilde hayal kırıklığına da uğratabiliyor. Ben uzun seneler öncesinde hayal kırıklığı yaşamamak için beklentiye girmeyi bıraktım. Yeni şarkı Ahım Var’ın müziğini Tarık İster yaptı, sözlerini ise Halil İbrahim Ceyhan yazdı. Sözlerini başarılı buluyorum. Gerçekten güzel bir ruhu olduğunu düşünüyorum. “Ahım Var” çıktıktan sonra ne demek istediğimi anlayacaksın. Ben çok sevdim, dinleyen herkes de çok sevdi. Sana da dinleteceğim birazdan. Hepimizin çok sevdiği bir şarkı oldu. Ben üstüme giyebildiğime ve bana yakıştığına inanıyorum. İnşallah herkes beğenir.

Klip çekimleri nasıl geçti?

Çok yorucuydu. Klip çekiminde Alişan Günay Yıldırım’ın imzası var. Ona “İki klipte de bana işkence yaptın. Üçüncüyü hatırlat lütfen seninle çalışmayacağım” dedim. Alişan da çok genç ve gidişatı iyi olan yönetmenlerden bir tanesi. Çok güzel görüntüleri var. Adı Üstünde’yi de Alişan çekmişti. Orada yağmur sahnesi vardı. Bir tanker geldi. Tankerin içindeki su hem buz gibi hem de tazyikliydi. Yağmur gibi ya da duştan geliyor gibi değildi yani. Ayakta bile durmadık resmen. Bunda da ağlama sahnesi yapacak. Gözümün içine wicks sürdü. Sabah 9’dan akşam 10’a kadar süren bir klip oldu. Çok keyifli ama bir o kadar yorucuydu. Dün asla uyuyamadım. Bu işin gerçekten zorlukları var ama bir taraftan baktığınızda da ciddi anlamda güzellikleri var. Bir sürü şey kazandırıyor: Yeni insanlar, güzel deneyimler, bakış açıları… Yüzüm daha çok bilinsin istiyorum. Bu yüzden çoğunlukla yüzümü gösteren bir klip olsun istedim. Diğerlerinde karanlık görüntü falan vardı. Ben şu durumla çok karşılaşıyorum: “Aaa o şarkıyı siz mi söylüyorsunuz?” Bunu da bir taraftan kıralım istiyorum. Şimdi yüzümün çokça ön planda olduğu bir klip yaptık…

Hayatınızdaki önemli isimlere ne söylemek istersiniz?

Hayatımdaki önemli isimlere; Metin’e, Serdar’a, İki Cihan’la birlikte Turaç ve Berksan’a, Kenan Hocama, onunla birlikte çalıştığım iki oyunda yer alan önemli isimlere, herkese ayrı ayrı teşekkür ederim. Beni seven, beni dinleyip devam etmemi isteyen ve bunu sağlayan kişilere de teşekkür ederim. Instagram’da da bunu çok sık yaparım zaten. Bana gelen mesajlara çoğunlukla cevap veririm. Bu da çok keyifli oluyor. Ama sosyal medyada bazı insanlar var, onları göz ardı ediyorum. Ben, onların bunu mutsuzluktan ve bir şeyleri başaramamış olmaktan yaptıklarını düşünüyorum. Aslında o insanlar için üzülüyorum. İyi değiller yani. Fakat güzel bir cevap verdiğinizde yaptıklarından utanıyorlar. Bir tanesini çok net hatırlıyorum. “Bizim sayemizde oradasınız, buna cevap vermezseniz biz sizi aşağı indirmesini biliriz” yazmış ama ortada bunu yazmasını gerektirecek bir durum yok. Olayı bunu yapıp bana cevap verdirtmek. Tabii ona cevap vereceğimi düşünmemişti. Hemen “Çok özür dilerim, ben cevap vereceğinizi düşünmedim” dedi, sonra da kapattık mevzuyu. Bir de “Beni takip eder misin?” diyenler var. Öyle tatlı bir dille istiyorlar ki kıramıyorum.

Pop müziğin düşüşe geçtiği şu günlerde rap müziğin ivme kazanması durumunu değerlendirmenizi istesem? Sizce bunun sebebi ne?

Ruhumuz değişti. Bence bu sadece Türkiye için geçerli olan bir şey değil, dünya için de geçerli. Belki sosyal medya ile belki de teknolojinin gelişmesi ile istediğin şeye daha çabuk ulaşabiliyorsun. Bununla alakalı olabilir, bilemiyorum. Hepimizde bir doyumsuzluk var. İnsanlar değişti. Mesela internetteki bir kısım fotoğraflara ya da kliplerin altındaki yorumlara baktığınız zaman; kırıcı, bazı insanları yok edici eleştiriler görebiliyorsunuz. Bunları okuduğunuzda ruhun ne kadar değiştiğini de görebiliyorsunuz ve bu herkesi etkiliyor. Bu sadece müziği değil sanatın her alanını etkiliyor. Ruhumuz bitti bence! Ben bunlara çok dönemsel diye bakıyorum… Biz arabesk bir toplumuz ve onun yakınında olan her müzik türü aslında temelde devam eden türler. Bir dönem insanlar rap müziğe ilgi gösteriyor, diğer dönem Karadeniz müziğine… İnsanlar değişik türlere yoğunlaşabiliyor. Bu paranın el değiştirmesi ya da gücün yer değiştirmesi gibi bir şey. Müzik de yer değiştiriyor. Zevk, istek, beğeni vs…

Sosyal medya fenomenlerinin müzik piyasasına girmesini nasıl yorumluyorsunuz ve yaptıkları işleri nasıl buluyorsunuz?

Bu tamamen arz talep meselesi. Yadsımamak lazım. Ne diyebilirim? Mesela ben İki Cihan’ı çıkarttığım zaman bir kesim çok sevdi, diğer kesim de “O da ne ya? Nasıl dinliyorsunuz bu müzikleri?” dedi. Şimdi insanlar izlemek istedikleri için para vererek gidiyorlarsa buna söyleyecek bir laf yok. Yani talep var sonuçta.

Hadise ve Ebru Polat, Sosyal medya fenomeni Reynmen’in “Ela” şarkısı eşliğinde son derece seksi bir şekilde dans Edip video çektiler ve bunu da sosyal medyada paylaştılar, siz bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Ben o görüntüleri görmedim. Görmediğim bir şey için de yorum yapmam.

Berkem Temizel – Müzikonair

Exit mobile version