“Benim Müziğim Yolculukta Gece ve Yağmurda Dinlenmeli”

Sevilen türkücü Volkan Konak, Hürriyet’ten Tülay Demir’e samimi bir röportaj verdi.

İşte o samimi ve dikkat çeken röportaj;

O Kuzeyin Oğlu… Alabildiğine hırçın, alabildiğine dobra… Bir müzik öğretmeni sayesinde hayatı değişen, Orhan Gencebay sayesinde rüzgarı arkasına alan Volkan Konak, yıllardır şarkıları, şiirleri ve sert çıkışlarıyla hayatımızda… “Ben hep devrimciydim” diyen Konak ile bir araya geldik, Maçka’dan İstanbul’a uzanan serüvenini, aşkı, Türkiye’de kadın olmayı, kurallarını ve tabii siyasetçileri konuştuk… Bu sohbetle iç dünyasına doğru da bir yolculuğa çıktık.

◊ Volkan Bey, nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
– Kalabalık bir aileydik. Demokrat, özgür, birey olmaya önem veren bir aile. Dedem 17 yıl boyunca belediye başkanıydı. Bizi edebiyatla da o harmanladı. Şiir akşamları yapar, hepimizi toplardı. Baba tarafım da bizi müzik ve halk danslarıyla mayaladı. Mutluyduk. Neşeli, sürekli evinde misafir olan bir ailede yetiştim. Belki de bu samimiyetimiz, insanlarla sıcak diyaloğumuz oradan geliyordur.

◊ Okul dışında kalan zamanlarda neler yapardınız?
– Bugün de olduğu gibi doğaya çok düşkündüm. Bir de bizim sosyal aktivite olarak hayvancılığımız vardı.

◊ Sosyal aktivite ve hayvancılık… Pek anlayamadım!
– Şöyle… Ekonomiyle ilgisi yoktu hayvancılığın. Bizim oralarda hayvan beslememek ayıplanırdı. İneğimiz vardı, köpeğimiz vardı, tavuğumuz vardı. O hayvanlarla haşır neşir olurdum. Hepsinin ismi vardı, hepsiyle konuşurdum neredeyse… O yıllarda filizlenen müthiş bir hayvan sevgisi vardır işte bende.
Ayrıca doğaya düşkündüm. Ormanlarda, ağaç tepelerinde büyüdüm. Sonra bir ara spora çok kanalize oldum. Özellikle basketbola… Sosyal bir çocukluğumuz vardı.
Bilim, sanat ve kadına kıymet vermeyen uçamaz, tavuk olur

O ÖĞRETMEN OLMASA BUGÜN GURBETÇİ VEYA UZUN YOL ŞOFÖRÜYDÜM

◊ Ya müzik… O nasıl girdi hayatınıza?
– Bir gün bir müzik öğretmeni geldi Maçka’ya…
Bendeki yeteneği gördü herhalde ki aileme beni konservatuvara göndermeleri konusunda çok ısrar etti.

◊ Kaç yaşındaydınız?
– 16… Ben liseyi 16 yaşında bitirdim, çünkü ilkokula 5 yaşında gitmiştim.

◊ Çok erkenmiş…
– Ayıptır söylemesi, algılamam yüksekmiş biraz. Neyse… Kalktım İstanbul’a geldim. İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’na girdim. Orada master’la beraber 8 sene eğitimim oldu. Doktora döneminde bilim sınavını geçtim, sonra kayıt dondurdum.

◊ Yani hayatınıza yön veren müzik öğretmeniniz…
– Doğru… Bir öğretmen benim istikbalimi, hayatımı değiştirdi. Yoksa ailem gibi ya Avrupa’ya gidip gurbetçi olacaktım ya da uzun yol şoförü… Sülalem hep öyle çünkü.

◊ Peki müzik tarzınız nasıl şekillendi? Pazarda böyle bir açık vardı da o yüzden mi farklı bir türe yöneldiniz?
– Yok yok… 90’lı yıllarda karar verdim bu türe… 1987’de bir albüm yaptım, o daha otantik ve etnikti.

◊ E niye o çizgide devam etmediniz?
– Beni sarmadı, heyecanlandırmadı. Çünkü yüzyıllardır yapılıyor bu topraklarda, çok da güzel yapılıyor. Bense her zaman yaratıcılığın, devrimciliğin, yapılmamışı yapmanın peşinde koştum. O daha heyecan verici geliyor. Ben karda yürürken bile başkasının ayak izine basmam. Dolayısıyla halk müziği okurken batı müziğine yöneldim.

◊ Bu ne kattı size…
– Batı müziğine geçince böyle bir harmanlama, beste yapma, yaratı isteği ve yeteneği çıktı içimden. Sonuç olarak da işte bu müziği yaptık.

Bilim, sanat ve kadına kıymet vermeyen uçamaz, tavuk olur

ORHAN GENCEBAY “MÜZİKTE DEVRİM YAPMIŞSIN” DEDİ

◊ Bu müzik derken…
– Adını da bilmiyorum, ne yaptığımı da. Ozanlarımızın ve şairlerimizin eserlerini besteliyorum.

◊ Bu yolculuğun kırılma noktası ne?
– Orhan Gencebay çağırdı bir gün ofisine… O karşımıza oturdu. Yuvarlak bir koltuk vardı, ben gitar çaldım, diğer arkadaşım yan flüt falan.
10 kadar şarkı okuduk. Bittiğinde “Siz neyi bekliyorsunuz?” dedi. Kaldım öyle. “Anlamadım hocam” dedim. “Bunlar derhal albüm yapılmalı, sen müzikte bir devrim yapmışsın oğlum. Sana her türlü desteği vereceğim” dedi.
Hakikaten de maddi manevi desteğini esirgemedi. İlk iki albümü kendi elleriyle yaptı.
Ve biz “Efulim” ile çıktık. Ondan sonra da sürekli yöreye kanalize kalmadım, batı müziği formunda da besteler yaptım. “Mimoza” mesela… Yöresel müzikte de beste yapıyorum, batı formunda da…

◊ Eserlerinizi başkası da okusa anlarım sizin imzanızı taşıdığını…
– Bütün mesele sunmaktır. İki konservatuvar okudum ama eğitimimi şu üç kişiyle tamamladım: Cem Karaca’dan teatral vurgularla okumayı, vücut dilini kullanmayı öğrendim… Zeki Müren’den nüansları… Neşet Ertaş’tan da şarkı okuduğun zaman insanların burun direğini veya ciğerini sızlatmayı. Bunların üçü çok önemli üstattır. Bir de şu çok önemli, ben hayatım boyunca inandırıcı müzik yapmaya çalıştım. Sahte duygularla yapamam, olmaz.

◊ Otorite değilim ama “Aleni” de çok özel bir şarkı gibi geliyor bana.
– O şarkı da uzun kalacak çünkü etnik motifler var içinde. 15-20 gün önce bir koleksiyon albümü çıkardık. 25 yılın özeti gibi…
En çok teveccüh gören eserleri derledik. Biz ara albüm diyoruz ona. 2018’de de sıfır eserlerden oluşacak yeni albüm çıkacak.

İNSANLARIN TÜRKÇESİNİ BOZMUŞ OLABİLİRİM!

◊ Şiveniz çok taklit ediliyor sizin…
– Evet. İnsanların normal Türkçe’sini bile bozmuş olabilirim (gülüyor).

◊ Sizi canlı canlı izleme fırsatı buldum, şiirleriniz de çok etkileyici oluyor…
– Sahne performansımız iyidir. Bizim sırrımız şu, sahnede kalbimizi değil hayatımızı verircesine şarkı okumamız.

◊ Televizyon programınız da aynı lezzetteydi.
– Orada da konser yaptık çünkü. Ben konser sanatçısıyım, TV sanatçısı değil. O yüzden 13 bölümde bitirdik.
Reytingler iyiydi ama televizyon sanatçısı olmak istemedim. Duygumdan uzaklaştığımı, televizyonun sahnemin önüne geçtiğini hissettim. Ben sahnede kalmak istiyorum. O performansı hiçbir şeye değişmem.

◊ Hedefiniz nedir?
– Mesleğimi icra edip sonra da jübilemi yapmak.

◊ Oyunculuk falan?
– Yok yok… İnsanlar uzmanlaştığı alanda var olmalı. Benim işim bu kardeşim, benim işim müzik. Tiyatrodan sinemaya, diziden reklam filmine birçok teklif geliyor. Hiçbirine “evet” demiyorum.

◊ Neden? Yapamam diye mi düşünüyorsunuz?
– Ondan değil. Ben müzisyenim, müziğin dışında hiçbir iş yapmam. Yaparsam inandırıcılığımı kaybederim. O da en büyük korkumdur. Ben tutup da “Şu kapağın altından kontür çıkıyor” diyemem.

BANA İDEOLOJİK OLARAK TAKIYORLAR, BİLİYORUM

◊ Her kesim tarafından seviliyorsunuz. Bu her sanatçıya nasip olmaz.
– Ya sevenimiz var ama sevmeyenimiz de vardır. Olmalı da zaten.

◊ Sizi sevmeseler de şarkılarınızı seviyorlar ama…
– Biliyorum, ideolojik olarak takıyorlar bana. O arkadaşlara da şunu söylüyorum; “Hayata aynı pencereden bakmıyor olabiliriz ama aynı bahçeye baktığımızı düşünüyorum.” O baktığı zaman benim altta gelincik çiçeği kuruttuğumu görecek; sevgi adına, dostluk adına… Dolayısıyla dediğin doğru, onu da duyuyorum, “Ya tamam iyi uşak, iyi işler yapıyor ama şöyle şöyle” diyor mesela…
O da benim rengim kardeşim. Aksi halde Volkan olamıyorsun…

◊ Peki sanatçılar göstermeli mi rengini?
– Kesinlikle göstermeli. Çünkü sanatçı siyasetin tam göbeğindedir. Niye, çünkü sanatçı muhaliftir zaten. Sanatçı devrimcidir. Sanatçı ilericidir. Ama bu muhalifliği insanlar yanlış anlıyor, “Siyaset yapma” diyor. Ya kardeşim, biz sahaya çıkan ilk 11’i eleştirmeyecek miyiz, yedek kulübesinden bana ne! Tarladaki çiftçimizden tutun kamyoncumuza herkes siyaset konuşacak, bize yasak… Ne münasebet! Ben fanatik olmadan, taraf olmadan eleştiriye varım.

KADININ GİRMEDİĞİ YERDE SEVİYE OLMAZ!

◊ Siyasetçiler desem?
– Dünyanın her yerinde siyasetçilere şüpheci bakılır. Savaşları kim çıkarır, sen mi, ben mi? Hayır, siyasetçiler. Bir anne ister mi savaş çıkmasını?

◊ Erkekler çıkarıyor hatta… Kadın siyasetçi sayısı artsa belki bu kadar savaş olmayacak.
– Aynen katılıyorum. Daha çok kadın olsa Meclis’te, bu kadar küfür ve kavga olur mu? Olmaz. Bir kadınla yemeğe giden adam, ne hesaba itiraz edebilir, ne kavga edebilir. Ama iki erkek gittiği zaman mayın gibidir, Allah muhafaza… İddia ediyorum, kadının girmediği yerde seviye olmaz.
İnsanlarımıza mutluluklar diliyorum. Hayat bize sunulmuş bir armağandır, bu armağanlarını iyi değerlendirsinler. Siyasetçilerin pompaladığı ırksal ve inançsal ayrılıklara kendilerini kaptırıp da kalp kırmasınlar. Sonuçta hepimiz kardeşiz. Çamaşırlarımız aynı güneşte kurumuyor mu? Daha neyi tartışıyoruz? Son sözüm de şu: Zeki, cesur ve uygar insanlara selamlar olsun…

NE iŞiM OLUR BENiM SiYASETLE

◊ Size özenen çok genç var. Belki aralarından bazıları sizi de geçecek… Bu işe gönlünü vermiş gençlere ne gibi tavsiyeler vermek istersiniz?
– Bir kere cesur olacaklar. Korkaklarla ahbaplık bile etmesinler. Şunlara inansınlar: Bilim, sanat, kadın. Eğer rehberin bu olursa uçarsın, hem de en yükseklerden uçarsın, seni kimse yakalayamaz.
Ama eğer bilim, sanat ve kadına kıymet vermezsen, kanatların olur ama ne olursun biliyor musun, tavuk olursun. Uçamazsın. Çünkü insanı yetiştiren kadındır.

◊ Türkiye’de kadınlar anne olunca kendilerini geri çekiyor sanki. “Boğaziçi mezunuyum, evdeyim, çocuklarımı yetiştiriyorum” diyor mesela…
– Ama sistem seni oraya itiyor. Sen kadına dersen ki “Otur evde çocuk bak”, ne olmasını bekliyorsun? Türkiye’de kadın olmak zor zanaat. Bekar kadın olmak çok daha zor. İkincisi son dönemde konjonktür gereği böyle bir trend oluştu.
Kadın anaç olmalı, anne, olmalı, çocuk büyütmeli. Eskiden böyle değildi. Öğretmenlerimizin çoğu kadındı değil mi? Şimdi bak ne oldu? Kadını eğer toplumun önünde rehber olarak tutmaz da arka plana alırsan, toplumda çöküntü başlar. 1920’lerde Avrupa’da kadınlar oy kullanamıyordu, kadının adı yoktu, Mustafa Kemal ise pilot yetiştiriyordu… Çünkü uyanık adam, zeki… Biliyor ki kadını ayağa kaldırırsan toplum da ayağa kalkar… Bu kadar basit.

◊ Kızlarınız şanslı…
– Tabii ki… İmkanım elverdiğince en üst düzeyde eğitim alacaklar. Oğlum da iki kızım da kendi adlarıyla anılacaklar, asla benim adımla değil.

◊ Veya ileride eşlerinin adlarıyla değil…
– Asla asla… Kendi adlarıyla birey olacaklar, dünyaya faydalı olacaklar. Bilimden uzaklaştığın zaman kaybetmeye mahkumsun. Ama şimdi bizde bilime, sanata kim önem veriyor? Bak taraf tutmadan soruyorum, hangi siyasetçi son dönemde operaya gitti?
Ondan vazgeçtim tiyatroya gitti? Bu durum karamsarlık yaratıyor bende… Ama biz bunları söyleyince de “Siyaset yapayi” diyorlar.
Kardeşim ben siyaset yapmıyorum, düşüncemi söylüyorum. Siyaset yapmak istesem gider Meclis’te yaparım. Üstelik benim siyasetten çok daha saygın bir mesleğim var, ne işim olur siyasetle?

BENİM MÜZİĞİM YOLCULUKTA GECE VE YAĞMURDA DİNLENMELİ

◊ Konserleriniz, bu yeni albümle hız kazanacak mı?
– Konserlerimiz doludizgin devam ediyor zaten… Albümün tabii ki bir katkısı, bir enerjisi, bir sinerjisi oluyor. Ama yeni albüm gibi değildir bu ara albümler. Bunların her zaman satışı olabilir, çünkü son kullanma tarihleri yoktur.
Bir de ne var biliyor musun, benim şarkılarımın kullanma kılavuzu var…

◊ Şarkının kullanma kılavuzu mu olur?
– Olur… Benim müziklerim yolculukta, gece ve yağmurda dinlenmeli… Güneşli havada dinlenmesini istemem çünkü o duyguyla yazmıyorum. Benim müziğimi gece dinlesin insan, transa girer. Güneşli davada dinlerse hiçbir şey hissetmeyebilir, çünkü ben de hissetmiyorum. Biraz melankolik, biraz nemli gözlü şarkılar yapıyorum çünkü. Ama asla karamsar değil.

AŞIK OLAN İNSAN AŞK KADAR MASUMDUR

◊ Tüm albümlerinizde aşk var…
– Ben aşka, aşkın kendisine aşığım. Çünkü aşık olan insan aşk kadar, sanat kadar masumdur. İnsanın ruhunu terbiye eden olgular vardır. İbadet bunlardan biridir. Profesyonel anlamda yapılan spor bunlardan biridir. Sanatı da en başa yazarım. Hiç gördünüz mü, duydunuz mu bir ressamın banka dolandırdığını…
Ben duymadım. Yani sanatla uğraşan insanın ruhu terbiye olmuştur.
Buna bir de aşkı ekleyelim. Aşk adamı naif olur, duygusal olur, hümanist olur, kinci olmaz, gaddar olmaz.
Kırılan söğüt dalına ağlar, kelebekle sohbet eder.
Ya biraz da sevgiden, aşktan konuşalım ya…
Diyeceğim şu ki, ruhunu terbiye et de nasıl edersen et…

VE SONUÇ
ÖNCELİĞİ KENDİ HEDEFLERİ

Volkan Konak için sevgi her şey demek… Bu sebeple de kimse ona sevmediği bir şeyi yaptıramaz. Empati özelliği çok güçlü olmasına rağmen karşısındakini mutlu etmek için yaşayan biri değil. Çünkü ayakları yere çok sağlam bastığından kendi yapmak istediklerini ön planda tutar. Bu özelliğe sahip kişileri yapmak istediklerinden en yakınındakiler bile vazgeçiremez, kafalarına koyduklarını mutlaka yaparlar.
Strateji yapabilme özellikleri de çok güçlüdür. Bu özelliklere yüksek zeka seviyesi de eklenince anlama, algılama, uygulama yeteneği elbette güçlenir.
Volkan Konak sadece sevgiden beslenebilir. Yaptıklarının karşılığı olarak ona sevgi gösterilmesi, takdir edilmesi yeterli olacaktır. Karşı çıktığınızda ise inatlaşma başlar.

Kaynak: Hürriyet

Exit mobile version