Bir Gönül İşidir ‘Radyoculuk’!

Arabada giderken, yolda yürürken, ofiste çalışırken her yerde en samimi arkadaşınızdır radyolar… Kimi zaman neşe kaynağınız, kimi zaman yol arkadaşınız. İhtiyaç duyulduğunda sessiz dünyada bir ses, yalnızlığınıza bir dost. Bir ses ama sadece sesten ibaret olmayan bir ses… Kalabalıkta ise bir neşe kaynağı… Milyonluk şehirlerde yalnızlığın en güzel seremonisi… O ses size yeri geldiğinde sırdaş, yeri geldiğinde dost. Konya’da seslerini herkesin tanıdığı ama sokakta görse kimsenin tanımayacağı o seslerin sahiplerinden Radyo Programcısı Selman Kaya ve Serkan Özdemir ile radyoculuğu, insanları ve insanların o küçük kara kutuyla olan ilişkisini konuştuk. Selman Kaya, radyoculuğun para kazanmaktan öte bir gönül işi olduğunu ifade ederken, Serkan Özdemir ise radyoculuğu ilk aşka benzetti. İşte o küçük kara kutu ve ardındaki kocaman dünya…

Selman Kaya: ‘Radyoculuk hayattır’

SİZE GÖRE RADYOCULUK NEDİR?

Belki afaki gelecektir ama bana göre radyoculuk bir meslekten öte, ya da bir hobiden öte aşktır, sevdadır. Radyoculuğu, salt geçim kaynağı gören insanların ne bu sektöre faydası olacaktır ne de kendisine. Çünkü bir yerde radyoculuk bilgiye, eğlenceye, sosyal hayatın gelişmesine katkı sağlamaktır.

MİKROFONLA TANIŞMA HİKÂYENİZ NASIL OLDU?

Yaklaşık 17 yıldır bu sektörün içerisindeyim. Bu serüven, Konya’nın en büyük bölgesel radyosunda, 90’lı yılların sonunda, telefon sekreterliği ile başladı. Benim için yaz tatilimi boş geçirmediğim, güzel ve verimli bir 3 ay olmuştu Bu süre zarfında sadece telefonlara bakmakla yetinmedim tabi ki. Yeri geliyor canlı yayın stüdyosunda, yeri geliyor kayıt-montaj odasında vakit geçiriyor, o bölümdeki abilerimizin tecrübelerinden istifade ediyordum. Yaz tatilinden sonra radyoculuk iştiyakı hız kesmeden devam etti bende. Bu minvalde, eve kayıt-montaj için gerekli malzemeler aldım ve sene boyunca kendimi geliştirme amacıyla birçok amatör çalışma yaptım. Bir sonraki yaz döneminde yine aynı radyoda bu serüven devam etti sene kendimi daha çok kayıt-montaj ve tommaisterlik alanında geliştirdim. İlerleyen yıllarda radyoculuğa olan ilki ve alakam hız kesmeden devam etti. 2008 yılının Eylül ayında ise halen bünyesinde bulunduğum ve ANMEG çatısı altında olan, Konya’nın ilk özel radyosu KonyaFM ile yollarımız kesişti. Konya FM’deki ilk programım köşe yazılarını seslendirdiğim “Sesli Yorum” programdı. Sonraki yıllarda biyografi, şiir ve istek programları ile dinleyicilerimizin kulaklarına misafir olduk.

KONYA’DA RADYO SEKTÖRÜ NE DURUMDA? SİZCE RADYOCULAR HAK ETTİĞİ DEĞERİ GÖRÜYOR MU?

Türkiye’de en iyi radyo dinleyicisinin Konya’da olduğunu düşünüyorum. Konya halkı evlerde, iş yerlerinde ve araçlarda en çok yerel ve Konya merkezli bölgesel radyoları dinlemekte. Bu açıdan Konya radyolarının dinlenirlik açısından problemi olduğunu düşünmüyorum. Her yaştan, her görüşten insanın rahatlıkla dinleyebileceği bir çeşitliliğe sahip Konya radyoları. Tabi 1-2 kişi ile yürütülen radyolar da var, bizim gibi bünyesinde 15 kişi istihdam eden radyolar da var Konya’da. Sonuç olarak dinleyiciler kendine hitap eden radyoları bağırlarına basıyor ve kesintisiz dinleme ile teveccühlerini gösteriyorlar. Yani işlevsel ve teknik açıdan Konya radyoları en iyi dönemlerini geçirmekte. Radyocuların hak ettiği değere gelince bu hususta bir çok radyo emekçisi ve programcısı arkadaşımın müzdarip olduğunu düşünüyorum. Bu müzdariplik Radyo sahiplerinden ziyade sosyal alandan ve kaynaklanıyor. Örneğin özel şirket veya yerel yönetimlerin düzenlediği bir basın toplantısında bir tane radyocu göremiyoruz. Bunun sebebi radyo emekçilerinin soyutlanması ve yok sayılmasındandır. Bu sorunun önüne, radyo emekçilerine, en az radyo dinleyicileri kadar yerel yönetimlerin ve şirket yöneticilerinin teveccüh göstermesiyle geçilebilir.

RADYO PROGRAMCISI OLARAK NE GİBİ TAVSİYELERDE BULUNABİLİRSİNİZ?

Dinleyicilere, radyoya gösterdiği ilgi ve alakalarını kesmemesini öneririm. Zira radyodaki samimiyet, sıcaklık ve kalite diğer mecralarda yoktur. Dinleyiciler ne kadar teveccüh gösterirse Konya radyoları da aynı oranda kalite çıtasını yükseltecektir. Bu yola yeni giren ya da ilgi duyan arkadaşlarımıza da şimdiden kolaylıklar diliyorum. Radyoculuğu Asla bir geçim kaynağı olarak görmesinler. Para ikinci planda olmalı. Siz radyoculuğu severseniz bu radyo da de sizi sevecek ve size her alanda çok büyük katkı sağlayacaktır.

Serkan Özdemir: ‘Radyoculuk ilk aşk gibidir’

SİZE GÖRE RADYOCULUK NEDİR?

Halk arasında kendi kendine konuşana deli derler eğer bu delilikse radyocular dünyanın en deli insanlarıdır. Karşında kimse olmamasına rağmen herkes seni dinliyormuş gibi konuşursun, şizofrenik bir durumdur. Yaptığın işin gerçek bir meslek olduğuna kimseyi inandıramamaktır radyoculuk. “Ne yani sen çıkıp konuşuyorsun bir de para mı veriyorlar sana?” şaşkınlığı asla bitmez. Radyoda elin kolun vücudun yoktur. Sadece sesindir. Jest ve mimikler hükümsüz, tonlamalar vurgulamalar her şeydir. İlk aşk gibidir radyoculuk bir kere kalbe düştü mü kolay kolay atamazsın. Radyo müdürümüz Seyit Duman; programlara başlamadan önce, “Stüdyo atmosferini bir kere teneffüs edersen bir daha stüdyoyu bırakamazsın” demişti. Çok haklıymış ve bunun sebebi de çözülmemiş. Hala gizemini koruyor.

MİKROFONLA TANIŞMA HİKAYENİZ NASIL OLDU?

Şuan çalıştığım Mevlana Kültür Merkezinde 2008 yılında göreve başladım. Göreve başladığım ilk gün birim amirimiz Ahmet Koyuncu Mevlana Kültür Merkezinde gerçekleşecek organizasyonlarda sunuculuk yapmamı istedi. Kurumda daha birkaç saatlik taptaze bir personelim hayır veya yapamam deme lüksüm olmadı. Gönülsüz bir şekilde tamam demek zorunda kaldım ve mikrofonla tanışmam 2008 yılında başladı. Zamanla ortaya koyduğum iş yöneticilerimizin beğenisini kazandı. Tabi bunda TRT Avaz’da televizyon programcılığı yapan Ali BEKTAŞ abimin üstümdeki emeğine de borçluyum. Bir süre sonra seslendirmenliğe merak saldım. Konya FM’de birçok kez reklam seslendirdim. Zamanla, Mevlana Kültür Merkezinden mesai arkadaşım Muhammed Selman Büyük kardeşimin de desteği ile Ribat FM’de radyo programcılığına sıçradım. O gün bugündür mikrofonla ve mikrofonun ürettiği o keyifli dünya ile ilgiliyim.

SİZCE RADYOCULAR HAK ETTİĞİ DEĞERİ GÖRÜYOR MU?

Ulusal radyolarda program yapan radyocular hak ettiği değeri görüyor gibi ama yerel veya bölgesel radyocular için aynı durum söz konusu değil bence. Radyocuların öncelikle kendilerini yenilemesi, geliştirmesi, özgün olmaya çabalaması gerekli. Tüm bunlar olduktan sonra hak ettikleri değerde haliyle yükselecektir.

RADYO PROGRAMCISI OLARAK NE GİBİ TAVSİYELERDE BULUNABİLİRSİNİZ?

Türkiye’nin en büyük bölgesel radyosunda program yapmaktayım. Benim çevremde de bu işi yapmak isteyen birçok kişi var. Kısaca özetlersek; Her işte olduğu gibi burada da öz-güveninizin yüksek olması, Dürüstlük, doğallık, İletişim becerisi ve nezaket, Okumak ama her şeyi okumak, Sosyal Medya’ya ayak uydurmak, trendleri takip etmek, Karşına çıkan engellerden ve hakkında yapılan olumsuz yorumlardan etkilenmemek diyebiliriz.

Kaynak: www.yenihaberden.com

Exit mobile version