CEM CEMİNAY’DAN RTÜK’E ELEŞTİRİ

Radyo Viva’nın sabah yayıncısı Cem Ceminay, İstanbul Ajansı’na röportaj verdi.

Radyo programcısı, DJ ve köşe yazarı Cem Cemiay’la radyo ve radyo programcılığı hakkında bir söyleşi gerçekleştirildi.

Radyo dünyasının duayen ismi, DJ ve köşe yazarı Cem Ceminay evinin kapılarını İstanbul Ajansı’na açtı. Cem Ceminay’la geçmişten günümüze radyo ve radyo yayıncılığını konuştular…

Eski radyoculukla şimdiki radyoculuğun arasındaki farklılıklar nelerdir?

Lise döneminde TRT’de radyoculuğa başladım. O zamanlar dışardan müzik programları yapardım. Hatta İstanbul radyosunda programları yapardım sonra o kayıt Ankara’ya gidip denetimden geçerdi ve geri gelip yayınlanırdı. Benim bir müzik zevkim var ve hobimdi ben onu radyoculuğa dönüştürdüm. Ben ikizler burcuyum. Ceminay ismi oradan geliyor. O açıdan radyoculuk bana çok uygun.

Radyoculuk eskiden tek kanal (TRT) zamanında çok ilkeldi diyebiliriz. Daha sonra Amerikan radyoları ile Avrupai radyoların yükselişe geçmesi ve radyoculuğun özelleştirilmesiyle birlikte gelişti. Şimdi çok değerli radyocu arkadaşlar var çok güzel radyolar var. Dünya standartlarına, dünya çapına erişmiş bir radyoculuk anlayışı var. Yanılmıyorsan Avrupa’da en çok radyo dinleyen 3. ülkeyiz ve bizim radyocularımız gerçekten çok başarılı. Artık çok fazla radyo var eskiden tabi bu durum yoktu. Bizde zaten ya hiç yoktur ya da binlerce vardır. Arabamızla köşeyi döndüğümüz zaman frekans değişiyor. Böyle bir kargaşa var şuan. Ama çok zevkli bir meslek. Radyoculuğu severek yapan herkes bu işte başarılı olur diye düşünüyorum. Ben bu işi çok severek yapıyorum yıllardır ve daha doymadım… Her gün yeni şeyler öğreniyorum. Radyocuların bu işi ciddiye almaları, dinleyicileriyle birlikte yaptıkları programı geliştirmelerinde yarar var. Teknolojik yönden her şeyimiz Amerikan, Avrupa standartlarında. Son derece iyi radyolar ver. Radyoyu ve yayıncılığı seven radyo sahipleri ve radyocular var. O açıdan umutlu görüyorum gelişimini ve geleceğini.

Radyo yayıncılığı ve RTÜK hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yayıncılıkta bir otokontrol gerekiyor. Başıboş bırakılamaz. Bazı şeylerde ben de çekiniyorum fakat yapılacak bir şey yok ve RTÜK’e saygı göstermek gerekiyor. RTÜK’ün sadece reklam olaylarına fazla girmesini müdahale etmesini doğru bulmuyorum ne televizyonda ne de radyoda. Bence böyle bir şey RTÜK’ün görevi olmamalı. Çok reklam yapıyorsan ya da alıyorsan, gizli reklamdan bahsetmiyorum ama zaten vergi ödüyorsun ve dinleyiciler buna göre tercihlerini yapıyor. Reklam durumunun sınırlanmasına gerek olmadığını düşünüyorum. Ahlak konusunda örf ve adetlerimize dikkat etmeliyiz. Mutlaka bir otokontrol gerekiyor. Bazı arkadaşlarımız ve zaman zaman ben de ipin ucunu kaçırabiliyoruz. RTÜK o açıdan iyi. İnsanların hür ve özgür konuşmaları açısından Türkiye’de bunu yapmak çok zor. Onun için radyoda bir yansıma oluyor. Şayet Türkiye’de bir gün insanlar düşündükleri gibi rahat rahat her şeyi söyleyebilecek duruma gelirlerse RTÜK’ün de ona göre davranacağını düşünüyorum.

Radyodaki parçaları neye göre seçiyorsunuz?

Radyodaki parçalar otomasyondur. Bütün radyolar atık birer müzik direktörü. Ben parçaları kendi programımda yayının akışına göre seçiyorum. Ben, canlı, insanları sabah uyandıran, pozitif enerji veren, neşe ve eğlence veren bir program yaptığım için çaldığım parçalar son derece canlıdır. Gün içerisinde radyoların çaldığı parçaları müzik direktörleri radyonun konumuna göre seçerler. Tercihler hedef kitlesine göre yapılır. O kadar çok farklı müzik türü ve radyo türü var ki müzik direktörleri de otomasyon olarak bunu bilgisayardan yapıyor.

Radyo yayıncılığında dinleyicilerinize televizyondaki gibi görüntü verme durumunuz yok. Radyoculukta yükseliş neye göre değişiyor?

Radyoculukla televizyonculuk arasında bir bağ kurmaya hiç gerek yok. İkisi de farklı sektörler. Radyoculukta başarılı olan arkadaşlar televizyonculukta da başarılı olabilirler. Bunun örnekleri de var. Televizyonda iyi olan arkadaşlar da radyoculukta başarılı olabilir. Bu durum insanlara kendini sevdirmenle ilgili bir şey. Bir radyocu gizemli kalmalı durumu tamamen palavra. Çünkü dünyada gizem diye bir şey kalmadı, sosyal medya çıktı. Artık her şeyimiz istemediğimiz kadar ortada. O açıdan eskidendi o. “Sesini duyuyorum ama gördüm ve şok oldum” durumu artık yok.

Hiç unutmuyorum bir Magazin Gazetecileri Derneği’nin ödül törenindeydim, koskoca bir salonda oturuyorduk ve beni kimse tanımıyordu. İlk defa ödül alacağım ve masaların arasından geçerken insanlar bana bakaran ”Aa bu adam sarışın mıydı?” gibi konuşmaları duydum. İnsanlar beni uzun boylu, esmer ve bıyıklı biri sanıyormuş. Ben de ödülümü alırken “Uzun boylu, bıyıklı ve esmer olmadığım için özür diliyorum ama ben Cem Ceminay’ım” dedim ve orada olay koptu.

Sosyal medya ile işinizin bağlantısı nedir?

Sosyal medya çok büyük bir katkı oldu radyoya çünkü dinleyiciyle anında iletişim kurmayı sağlıyor. Sosyal medya sayesinde artık telefon bağlantılarına gerek kalmadı. Ben canlı bir program yaptığım için telefon bağlantısı alıyorum. Sosyal medyaya itibar ediyorum tabii ki ve sosyal medyaya da aktifim ama bir radyocu olarak o kadar bağlı değilim. Çünkü oradaki insanların kim oldukları belli değil. Ama sen benimle yayında konuştuğun zaman senin sesinle ben adeta seni görebiliyor ve programa o enerjiyi o dinamizmi yansıtabiliyorum. O açıdan ben telefon tercih ediyorum.

Sosyal medyada bir soru sorup anında geribildirim alma arttı. Bu durum da radyocuların işlerini kolaylaştırdı. Bu telefon bağlantısı almayla olmaz. Telefon bağlantısında çok daha uzun bir süre geçiyor. Programlar daha dinamik ve kısa sürede yapıldığı için sosyal medya çok işe yarıyor.

Hiç unutamadığınız komik anınızı anlatabilir misiniz?

Aklımda kalan en komik an, bir zamanlar yardımcım olan Memduh’la yaşadığım bir olaydır. Sivas’ın Mermerköy’nden köylü bir arkadaştı Memduh. Ben de o zamanlar Amerika’dan gelmişim sarışın, mavi gözlü, johnny havalarındaki Amerikan aksanıyla konuşan Cem Ceminay. Memduh’ta Sivas’tan İstanbul’a göç etmiş mert yağız bir delikanlı.

Memduh benim çalıştığım yerin temizliğini yapıyordu. Bir gün tuvalette karşılaştık ve bir baktım Memduh yerleri siliyor ve “Cem Ceminay in themorning” diye söyleniyor. Ne diyorsun sen dedim ve dedi ki jingle atıyorum. Benim jingelları duymuş ve orda söylüyordu. Gel bakalım seninle bir program yapalım dedim ve aldım Memduh’u yanıma ve 10 yıl program yaptık. Çünkü çok ilginçti, tezat güzeldi ve doğaldı. Ben onu yanıma aldıktan sonra İbrahim Tatlıses, Hülya Avşar yanlarına asistan gibi Memduh gibi birilerini aldı. Ama onların yanına aldıkları isimler sanatçılardı. Ama Memduh kendi gaflarıyla, kendi pot kırkasıyla ve kendi konuşmasıyla gerçek bir adamdı.

Memduh’la program yaptığım dönemde üniversite sınavlarında cep telefonlarının daha yeni çıktığı dönemlerde kopya çekme skandalı olmuştu.

İlkokulu 8 yıllık eğitim dönemi başlamadan 8 yılda tamamlayan Memduh’la bu konunun üzerine konuşmaya başladım. Program öncesinde sınavda çıkan sosyal soruların doğru cevapları Memduh’a vermişti. Dediği şeylere tamam doğru bravo diyorum. Program içerisinde de bu telefonla kopya çekilmesi olayının üzerine konuşma yapacağız. Memduh’a İlkokulu zor bitirmiş adamsın sen bunları nereden bildin diye soracaktım o da bana cep telefonuyla kopya çektim diyecekti. Ama Memduh sorduğum sorunun karşılığında yayında bana fotokopi çektim deyince olay koptu. Adam ne yapsın bulunduğumuz iş yerinde sürekli fotokopi çektiriyorlar ve adamın aklında o kalmış. Öyle güzel bir anımız olmuştu Memduh’la.

Haber-Fotoğraf: Burcu KASARCI / Nazlı ALP
Kamera: Volkan AKTAŞ

Röportaj : İstanbul Ajansı

Exit mobile version