“Çocukken ‘Baba Orhan’dım, Büyüdüm ‘Orhan Baba’ Oldum”

Orhan Gencebay, nam-ı diğer Orhan Baba…

Ama kendisi müzik dünyasının “baba”sı olmadan yıllar önce almış aslında o lakabı. Usta sanatçı, çocuk dünyasında “Baba Orhan” olma öyküsünü anlattı…

Çocukluktan bugünlere, astrofizikten tasavvufa uzanan o söyleşide, içindeki potansiyele, sahip olduğu diğer yeteneklere dair de önemli ipuçları verdi…

İşte o röportajdan dikkat çeken satırlar;

◊ Orhan Bey, ilgi alanım yetenek ve doğuştan gelen potansiyeller olduğu için, tanıştığım herkesin çocukluğunu merak ederim. Çünkü aslında çocukluktan alınan donelerle kişinin tüm potansiyeli ortaya çıkıyor. Biraz çocukluğunuzdan bahseder misiniz?

– Çocukluğum çok mutlu geçti. Dört kardeştik. Allah gani gani rahmet eylesin, annem babam çok özel ve farklı kişilerdi. Olağanüstü sakin, sabırlı, anlayışlı, güler yüzlü, demokrat insanlardı.

◊ Hangi özelliklerinizle yaşıtlarınızdan ayrılırdınız?

– Daha 5-6 yaşımdan itibaren beni konuştururlarmış. Bir konu açarmış onlar, ben felsefe yaparmışım, düşündüğümü anlatırmışım. İçimden ne gelirse…

◊ Zaten 4-5 yaşındaki çocuklar çok güzel felsefe yapabilme yeteneğine sahiptir, bunu çoğu kişi bilmez.

– Evet, ben de öyleymişim.

◊ Genel olarak verdiğiniz röportajlar da, şarkı sözleriniz de felsefe tutkunuzun hiç eksilmediğini gösteriyor…

– Tabii… Allah inancım son derece güçlü. Tasavvufla da ilgiliyimdir. Mevlana’mızın birçok sözünü giymişimdir. Mesela der ki Allah ile bir olana ölüm de ömür de hoş gelir. Çünkü ölüm de ömür de yaşamın parçasıdır. Yaradan’ın kurduğu sistem böyle. İnsan kutupsal bir varlık: Manevi alem, maddi alem. Onun için maddi alemi öğrenip, bilip yaşarken manevi alemi de bilmemiz, yaşamamız gerek. Ama eksik yapıyoruz, dengeyi kuramıyoruz.

◊ Astrofizikle de ilgilisiniz…

– Evet. Astrofizikle 14-15 yaşından itibaren haşır neşir oldum. Sonra felsefeye merak sardım. Başlarda çok sorular oluştu kafamda. Sapıtmadım ama cevapları bulana kadar ciddi zorluklar çektim.

◊ Neden?

– Astrofizik insan hafsalasının durabileceği ölçüde büyüklükler içerdiği için kesin cevaplar da bulamazsınız çünkü. Astrofizikçiler der ki “Kainatın yüzde 90’ını hiç bilmiyoruz, yüzde 10’unun yüzde 1’ini de tanımlamaya çalışıyoruz”…

◊ Çocukluk yıllarınıza dönmek istiyorum. Çocukken severek yaptığınız şeyler neydi? Oyunlar, oyuncaklar…

– Severek yaptığım şey çoktu. Tabii başta spor. 13 yaşından itibaren ciddi sporlar yaptım. Body onlardan biriydi Ama o kadarla sınırlı değildi ilgi alanlarım. Resim, edebiyat, müzik, felsefe de çok ilgimi çekiyordu.
Bir de arkadaşlarımla, çevremle çok meşgul olurdum. Bana “Baba Orhan” derlerdi. Baba Orhan zamanla Orhan Baba’ya dönüştü işte…

◊ Hangi sebeple “Baba Orhan” derlerdi size?

– Elimden geldiğince tüm dostlarıma sahip çıktığım için.
Güçlü kuvvetliydim de. Küçük yaşlarda body yapmaya başladım. Ağırlık çalıştığımdan yaşıtlarımdan güçlüydüm.
Çevremi, arkadaşlarımı koruyup kollama güdüm vardı. Dertlerine, sıkıntılarına yetişirdim herkesin. Biri sorun yaşasa, “Orhan’a çıksana” derlerdi. Ya beni niye karıştırıyorsunuz değil mi (gülüyor). Ama korurduk işte arkadaşlarımızı. Bu özelliğim ailemi, çocuklarımı ve dostlarımı koruyup kollama dürtüsü halinde bugün de devam ediyor.

◊ Ve müzik…

– 6 yaşındayken müzikle ilgilenmeye başladım. Doğuştan yeteneğim vardı. Müzik çok güçlü, önemli bir konudur. Müziğin işlevi kaç tanedir biliyor musunuz? Eğlendirir, dinlendirir, ulvi duygular uyandırır, tedavi eder, yaşama başka bir anlam kadar. Çoğumuz onun öneminin farkında değiliz. İcra eder geçeriz ne yazık ki…

◊ En başından beri Türk müziğine mi ilginiz vardı?

– Ben klasik Batı müziğiyle başladım müziğe ama Türk müzisyeniyim. Ağırlığım o, gönlümdeki o. Tabii Batı müziğinin ne olduğunu da son derece iyi bilirim. Bizim müziğimizin zenginliği hiçbir yerde yoktur diyecek kadar da bilgim var. Batıya saygı duyuyoruz ama bazıları saygı ve ilginin ötesine geçiyor, tamamen kendimizi inkar etme noktasına geliyor. Siyasi olarak da kullandılar bunları… Tarihçiler çok daha iyi bilir. Ben amatör bir tarihçiyim, ahkam kesmeyeyim şimdi. Saygısızlık yapmayayım. Ama şu bir gerçek ki bazıları aşırı özentiden dolayı kendi değerlerimizin üstüne basıyor.

KEŞKE DÜNYADA SINIRLAR OLMASA

◊ Bu kadar tasavvufi bir sohbetin ardından sormak istiyorum. İdealiniz nedir?

– Bu dünyada sınırlar olmasa, tek bir lisan konuşulsa. Bu gerçekten olabilse. Sonuçta Yaradan “doğ” demiş doğmuşuz, dünyaya gelmişiz. O zaman dünya ana vatan oluyor. Bir dörtlük aktarmak istiyorum burada;
“Bu vatanın çatısı yaşam kadar kutsaldır, Yaradanım yaratmış dünya ana vatandır, Dil, din, cins, ırk ayırmam şu dünya gurbetinde, Bana Orhan diyorlar, asıl adım insandır…”

◊ Neticede hepimiz bu dünyaya insan olmaya geldik… İnsan adayıyız… Öyle değil mi?

– Tao der ki, var olan kainat çift unsurdan oluşmuştur. Dolunun karşısında boş, aydınlığın karşısında karanlık, varın karşısında yok… Bir de bizleri yaşatan kararlarımızda sadece vicdan hakim değildir.

Şunlar da var: Akıl, gönül, bilgi. Mevlana da bunu böyle ifade eder; akıl der ki yapma, gönül der ki seviyorum yapacağım.

Yani akılla gönül hemen hemen her zaman ters düşüyor. Ortada barış yok. Oysa akılla gönül aynı karara varsa barış olacak.

Diğer yandan, aklı da yalnız başına bırakırsan dünyanın en zalimidir.

Gönlü tek başına bırakırsan her dala konar, her yere toslar. Vicdan ne yapsın?

Akıl bir tarafta, gönül bir tarafta. Vicdan ortada feryat ediyor (gülüyor). Bunu dengelemeye çalışmak bizim elimizde, bizim çabamızla olacak iştir bu…

Çocukken ‘Baba Orhan’dım, büyüdüm ‘Orhan Baba’ oldum

 

AŞK, SEVGİNİN PİK YAPMIŞ HALİDİR

◊ Hayatımın bütün evresinde vardır Orhan Gencebay şarkıları. Dün gece sabaha kadar tekrar dinledim. Vardığım sonuç, en büyük aşk manevi aşk. Suretler değişiyor, aşk baki kalıyor çünkü. Hayat değişiyor. Yanımızdaki insanlar değişiyor. Sizin şarkılarınızı aynı etkiyle dinlemeye devam ediyoruz. Bunun sırrı nedir?

– Sevmek yaşamın temeli. Mutluluğun tarifi olmaz, ölçü bulamazsınız ona. Ama sevdiğiniz zaman daha çok mutlu olursunuz. Ben bunu “Bedensiz Aşk” adlı bestemde anlatmaya çalıştım. Önce şuradan başlamak lazım: Biz doğarken her türlü “var”la doğarız. “Var”ı vermiştir bize Yaradan. Biz de yaşamımız boyunca bizde olan “var”ı anlamaya, keşfetmeye ve yaşamaya çalışırız. Bedensizdir bu “var”. Bedensiz aşkı, sevgiyi anlamak lazım önce.

◊ Biraz daha açalım o halde…

– Bebeklerde sevginin, aşkın ilk şekillenmesi anneyle başlar. Anne sevgisi bedenlenmeye başlar. Anneyi tanıdıkça o sevgi şekillenir. Devamında baba, kardeş, ev, çevre gelir ve yavaş yavaş bu sevgi bedenlenir.

◊ Günümüzde her şeyin çabuk tüketildiğinden şikayetçi herkes. En başta da sevgi geliyor…

– Doğan her çocuk anne-baba tarafından sevgiyle büyütülür. Sevgiyle büyüyen çocuk sevgisiz olur mu hiç? Sevgi kaybolur mu bu durumda? Mümkün değil…

◊ Peki ya aşk?

– Aşk sevginin pik yapmış halidir, tutku halinde olanıdır. Bu her zaman tezahür edebilir. Ummadığın bir anda çıkar karşına, vay be bende bu duygu var mıymış dersin! Bazıları diyor ki “Birileri gelse de beni mutlu etse”… Hayır, bunun doğrusu “Mutluluğumu paylaşacağım birini mutlaka bulacağım”dır. Böyle söylemek gerekir.
“Sevmek mi daha güzel, sevilmek midir gülüm?
Senin niyetin beni öldürmek midir gülüm?
Bu dünyanın kanunu al gülüm ile ver gülüm…
Aşk paylaşmak içindir, paylaşalım be gülüm.
Ama aşkın hesabı olmaz.
Aşktır bu, gözü doymaz.
Her şeyi satın alır da satın alınmaz.”
Satın alınmayan tek duygu gerçek aşktır. Zorla güzellik olmaz çünkü.

KUSURA BAKMA BABA ÇANTANIN SENİN OLDUĞUNU BİLMİYORDUM

“Şahsi eşyalarımı taşıdığım özel bir çantam vardı. Hiç yanımdan ayırmazdım. Bir gün ben MESAM toplantısındayken şoför aradı, çantanın çalındığını söyledi. Emniyete gidip durumu bildirdim. Çok geçmeden şirkete bir telefon geldi. Arayan şahıs çantanın bana ait olduğunu bilmediklerini, iade etmek istediklerini söylüyordu.
Ertesi gün öğlen tekrar arayacaklarını söyleyerek telefonu kapattılar. Sabah erkenden şirkete gidip telefon beklemeye başladım.
Dedikleri gibi tam 12’de telefon çaldı. Arayan şahıs kendisini affetmemi istedi, ‘Çantayı size geri getirmek istiyorum’ dedi. Emniyete şikayette bulunduğumu belirtip ‘Benim almam doğru olmaz. Oturduğun ilçenin emniyet müdürlüğünün yakınına git, polislerin görebileceği şekilde çantayı bırak, sen de erketeye yat ki çantayı başkası almasın’ dedim. Kabul etti.
Yaklaşık 2-3 saat sonrası emniyet müdürü arayıp çantamın bulunduğunu söyledi.”

VE SONUÇ ÖN PLANDA OLMAK KADERİNDE VAR

Orhan Gencebay’ın çocukluğunda arkadaşlarını koruyup kollama dürtüsünü analiz edecek olursak:

O yaşlarda bu özelliğe sahip kişilerin ileride sadece insanları değil tüm canlıları koruyup kollamak isteyeceğini öngörmek mümkün.

Bu özellik sevgi ile birleştiğinde yetişkinlik döneminde güçlü bir empati yeteneğine sahip olunacağının işaretidir.
Bunun doğal getirisi olarak yardımsever ve vicdanlı bir birey olacağını da söylemek mümkündür.

Buradaki empati yeteneğinden kasıt sadece karşı tarafı anlamak değildir. Onun ötesinde, kendisini yüzde yüz karşı tarafın yerine koyabilmektir. Avantajları ise yaşadığı veya birlikte çalıştığı insanları çok hızlı bir şekilde çözümleyebilmeleridir. Bu da hoşgörüyü beraberinde getirir. Ancak duruma göre bu özellik bazen kişi için yorucu da olabilir.

Bu arada küçük yaşlarda body building sporuna merak saranların, yetişkinliklerinde göz önünde bulunmayı, ilgiyi seven hassas kişiler olacaklarını söylemek mümkün. Seçecekleri meslek her ne olursa olsun, büyük olasılıkla arka planda kalmak istemezler, arka planda kalmak onlarda mutsuzluk yaratabilir. Ayrıca renk ve estetiğe düşkündürler.
8 yaşında evi terk etme hikayesi ise çok farklı bir konu. Bu Orhan Gencebay’ın pedagojik açıdan neredeyse profesyonel bir şekilde yetiştirildiğinin kanıtı. Başarıyı yakalamasında, mutlu bir yaşam sürmesinde, anlayışlı ve kendisiyle barışık biri olmasında, hem kendisini hem de çevresini mutlu etmeyi bilmesinde anne-baba faktörünün önemli rolü olduğu açık.

Kaynak: Hürriyet

Exit mobile version