“Dostluğumuzu Arif Bozdu, Ben Bozmadım”

MESAM’da Orhan Gencebay’ın istifasıyla başlayan deprem günlerdir sürüyor.

Arif Sağ Başkanlığındaki MESAM Yönetim Kurulu Üyeleri Orhan Gencebay’ın istifasında yer alan iddialara sert cevaplar vermişti.

Konuyla ilgili suskunluğunu koruyan Orhan Gencebay, Sabah Gazetesi’nden Göksan Göktaş’a röportaj verdi. Gencebay, istifa dilekçesinden Arif Sağ’ın sert sözlerine kadar samimi açıklamalarda bulundu.

– Arif Sağ sizin medya tarafından dokunulmaz olduğunuzu söylüyor? Sizin medyada adamlarınız mı var Orhan Bey?

– Yok tabii ki. Ama insan değer verdiğini korur. Bazı insanlar emirle değil, sevildikleri için korunurlar. Benimle konuşmak, benden görüş almak, fikrimi sormak zor değil. Siz nasıl geldiniz buraya mesela… Daha önceden de çok röportaj yaptık sizinle. Sevdiğiniz için geldiniz, Allah razı olsun. İnandığınız değerlere sahip çıkan insanlara da saygı duyarak, onları anlamaya çalışmak korumak lazım. Benim anlatmak istediğim değerlerin başında şüphesiz insanlık değerleri gelir. Bütün bestelerimde bunu anlatmaya çalışıyorum, sevgiyi, saygıyı, paylaşmayı, adaleti, estetiği… İnsana bunlar yakışır diyorum. Yaradan’ın yarattığı bütün güzellikler yakışır bize. Bazı kişiler farklı şeyler söyleyince tabii kırılıyor insan. Neden bunu söyledi diye anlamaya çalışıyorsunuz. Gerçekten bir yanlışımız var mı diye düşünüyoruz ama yanlışımız da yok ki! O zaman gönül kırılıyor.

– Temelden başlasak mı… Mevzu MESAM ama aslında kimse bu kurumu detaylı bilmiyor. Ne iş yapar MESAM?

– MESAM, Müzik Eserleri Sahipleri Meslek Birliği’nin kısaltılmışı. Bir hak arama birimidir. Üreten, beste yapan, eser sahibi insanlarımızın, müzisyenlerimizin haklarını arar bulur, onu sahibine teslim eder. Tüm bu hakları almak için görev yapan üst kurulların konuyu iyi bilmesi lazım. Hakkı almak kolay değildir. Üstelik telif haklarının ne olduğu tam bilinmediği için daha da zorlaşıyor…

– Sizin eserleriniz yıllardan beri yalnızca Türkiye’de değil Avrupa’da da çok sattığı için bunun en çok acısını çeken insanlardan birisiniz. O yüzden de bu mücadeleye çok erken başladınız aslında…

– Ben üreten biriyim. Eser üreten sanatçılarımız ürettiğinin hakkını maddi manevi almalı ki yaşayabilsin, üretebilsin. Aynı zamanda yapımcılar da müzik yorumcuları da emeklerinin kullanımından doğan o hakları alamazlarsa üretim durur. Üretim durursa da Türkiye’deki sanat alanı daralır, ölüme doğru gider.

– Siz kaç yıldır MESAM’dasınız?

– MESAM’ı kuranlardanım. Cumhurbaşkanımız Turgut Özal beyefendi bize bu konuda büyük destek ve yardımı sağladığı için kurabildik. 30 sene evvel anlattık. Hatta sormuştu, “Orhan siz bu müzik üretim sektörü olarak hangi iş kolunda görünüyorsunuz” diye. “Efendim biz elektrikli ev ve araç gereçlerinde görünüyoruz” dediğimde kahkaha atmıştı. (Gülüyor) Gerçekten öyleydi, şaka değil. Böyle şey olur mu Allah aşkına? Şimdi MESAM gibi olan kurumların iyi yönetilmesi lazım. İyi yönetim bilgiyle olur.

– Telif hakkının t’si konuşulmazken, müzisyenin adı yasada müzisyen değilken başlamışsınız bu işlere yani…

– Bu değerler, haklar bilinmeden biz bunları öğrenmiştik. Kimden öğrendik, bizden önceki ülkelerden. Batı’ya baktığın zaman 150-200 sene evvel buna başlamışlar. Biz 30 sene evvel çok gecikmeli başladık. Fakat bir şansımız şuydu, gelişmiş ülkelerin uygulamaları bize örnek olacaktı.

– Eser üreten birilerinin görevde olması lazım diyorsunuz.

– Kesinlikle öyle olması lazım. Gerçek eser sahiplerinin üst kurullarda, yönetimde görev alması lazım ama gelmiyorlar ki. Genel kurullarda seçimlere katılmıyorlar. Gelmeyince şikayet etmesinler.

– Dilekçeniz en başta basına sızdırıldı. Bunu MESAM mı yaptı sizce?

– Orada şok olduk işte…

– O çok mahrem bir şey aslında değil mi?

– Çoook. Ben yönetim kuruluna bilgi vermek için, istifa nedenimi anlatmak için onu yazdım. Fakat baktık ki kısa zaman sonra benim dilekçe elden ele dolaşıyor. “Allah kahretsin” diyor insan, nasıl canı sıkılıyor, bu mu diyor MESAM’ın gizemi? İşin garibi böyle olunca bazı arkadaşlar da sanki ben vermişim gibi kamuoyunda bana cevap veriyorlar.

– Ayrılma sebepleriniz nelerdi?

– Yine bunlara dayalı. MESAM gibi kurumların kesinlikle bilerek yönetilmesi lazım. Yönetenler de gerçek hak sahipleri, bu kayıplardan canı yananlar olmalı. Şu anda maalesef MESAM’ın sisteminde beyan usulü var. Beyan usulü ile asıl üyeliğe geçebilecek derecede bir boşluk var ve doğru olmayan bir sistem bu. Bunun ıslah edilmesi lazım.

– Üstü kapalı enteresan bir şey söylemişsiniz. “Aslında görünmeyen çok şey var, fiziki saldırılar dahi oldu” diyorsunuz…

– 11 kişilik yönetim kurulunda altıyedi kişi aynı kafada olursa karşıdakilere fırsat verilmiyor ki. Güzel bir fikir olduğu zaman o altı-yedi kişinin dediği neyse o kabul ediliyor. Karşısında daha iyi bir fikrin olması hiç önemli değil.

– Sizi kıracak başka şeyler de oldu herhalde…

– Haliyle oluyor. İtiraz ettiğin zaman karşıdaki bunu kabul etmeyince sen de konuşmaya devam ediyorsun tabii…

– Fiziki saldırıyı kime yaptılar, kim yaptı?

– Daha evvel, ben o sıralar yoktum rahmetli Atilla Özdemiroğlu’na karşı çok şiddetli olaylar olmuş. Benim bulunduğum dönemde de çok tatsız şeyler yaşandı. Hatta bazı arkadaşlar birbirine girmek üzereydi, zor durdurduk. Ama çok konuşmamak lazım bu konuda… Ben kırılsam da kırmayı sevmem.

– Siz isim vermiyorsunuz. Ama öyle bir şeye maruz kaldınız… Arif Sağ ile yüz yüze ağır bir tartışmanız oldu mu?

– Arif benim yarım asırdan fazladır arkadaşım. Çok sevdiğim bir arkadaşımdı. Geçen haftaya kadar şöyle derdim: “Ben Arif Sağ’ın gönlünü kıracak hiçbir şey yapmadım, yapmam da”. Ben öyle bakıyordum. Ama geçen gün Arif Sağ’ın bazı röportajlarını görünce şok oldum. Hiç beklemiyordum. “Arif beni artık kaybetti” dedim, üzülerek söyledim. “Dostluğumuzu Arif bitirdi” dedim. Çünkü hepsini reddediyorum, hepsi yalan.

– MESAM’da bundan sonra ne olur sizce?

– MESAM daha iyi olmak zorunda ve olacak inşallah .Şimdi yeni yasa çıkacak bu yasayla birlikte gerçekten hak ediş sistemi olacak .Yani gerçek asıl üyelerin, buraya emek veren ayakta tutanların üyelerin kriterleri değişecek. Yüksek kriterlere sahip olanlar görev yapacak. Şu anda bütün arkadaşların hepsinin ürettiğini söyleyemeyeceğim.

– Mezhep ayrımcılığı falan gibi tehlikeli sulara çekilmeye çalışıldı istifanız…

– Böyle bir şey olur mu! “Ben topraktan bir canım” diye yola çıkmış bir insanım ben. Arif beni çok iyi bilir aslında. Bana bunu yapan en büyük saygısızlığı yapmıştır hayatımda. Ben öyle bir adam değilim ki. Allah korusun. Böyle bir şey yapacaksam Allah o anda canımı alsın. Tersine şunu söyleyen bir adamım; benim cennet ülkemde dil, din, cins, ırk farklılıkları vardır, ayrımı yoktur. Olması da imkansızdır. Biz çok zengin kültürlere sahip olan bir ülkeyiz. Alevilik, Bektaşilik bizim özümüzdür, bir Türk felsefesidir.

– Sizin ruhunuzu bilmiyor mu?

– Kızdırmak için söylüyor. Alevilik bir Türk felsefesidir, gerçek Aleviliğe büyük sevgimiz saygımız var, özümüzdür. Ben nasıl ayrımcı olabilirim, böyle bir imkan mı var? Aleviliğin ne olduğunu çok iyi bilen biriyim. Arif de bunu çok iyi bilir zaten.

– Peki, niçin böyle bir argümanla yola çıktı sizce?

– Bilemiyorum, anlamıyorum, anlamak da istemiyorum. Bu yüzden dostluğumuzu o bozdu, ben bozmadım. Yanlış şeyler bunlar.

– Sizin yıllarca emek verdiğiniz bir müziğiniz var. İçinde her şeyi barındıran, hayatı, sevgiyi, tasavvuf felsefesini… O röportajda bir takım tuzak sorular vardı. “Mesela Türkiye’de Sezen Aksu ve Orhan Gencebay hakkında kimse kötü bir şey yazamaz” deniyordu… Bir gazeteciyi arayıp benim hakkımda güzel şeyler yazın dediğiniz vaki midir?

– Hiçbir zaman. Ben her zaman arkadaşların takdirine bırakmışımdır. Yanlış yazanlar olmuşsa da genelde ben hep neysem o yazılmıştır. Ben böyle bir insanım. Gönlümüzü bilen halkımızın takdiridir. Böyle şeyleri hayatta ne söylerim ne de duymak isterim.
Bunlar son derece yanlış şeyler.

– Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’la dostluğunuz ne zamana dayanıyor?

– Ben Tayyip Bey’i çok eskiden tanırım. Şu anda kendisi “Yerli ve milli” diyor ya bu çok önemli bir şey, bunların korunması lazım. 24 yıl evvel, kendisi belediye başkanıyken konuştuğumuzda, ne yapmak istediğini sorduğumda “Kendi değerlerimizi korumak ve yüceltmek istiyorum” dedi. Şu anda yapmak istediğini ben 24 sene evvel duydum ondan. Daha AK Parti falan da yok, 24 sene diyorum. “Türkiye’de Müslüman demokrat bir parti olsa başına geçer misin?” dedim “Hayır” dedi, “Muhafazakar olursa geçerim” dedi. Şu anda 24 sene evvel söylediklerini yapıyor işte. Muhafazakarlık da değerleri muhafaza etmek. Gericilikle alakası yok bunun. Muhafaza etmek demek, var olan güzel değerlerimizi korumak demek, altını çizmek gerekir. Geriye gitmekle alakalı değil.

 Bir dönem sizin kabul etmediğiniz tabirle ‘arabesk’e, sizin tabirinizle ‘serbest müziğe’ minibüs müziği yakıştırması yapılırdı…

– O dönemler Saadettin Abimiz vardı, trafik müdürü, ona sordum. “İstanbul’da ne kadar otobüs ve dolmuş var?” dedim. O zamanki rakama göre 15 bin civarındaydı. İstanbul’da milyon civarı satış oluyorsa 15 bin çıkar 985 bini kim alıyor o zaman. (Gülüyor)

– Şu anda arabesk diye kodlanan müzik pek çok genci etkiliyor. Cover’lar yapılıyor, şu an başka bir dönemdeyiz…

– Bizim o serbest müzik dediğimiz özler var ya şu anda pop veya rock tarzın içinde yüzde 80 kullanılıyor. Türk popu derken popun anlamı ne?

– Kavramlar karışınca bu icraya da yansıyor…

– İşte bilmedikleri için arabesk özgünü bir tür kategorisi olarak nitelendiriyorlar. Olacak şey değil.

– Geçenlerde kendisiyle yaptığımız röportajda Erkin Koray “Orhan Gencebay bu toprakların yetiştirdiği nadide delikanlılardan biridir” dedi. Sizin onunla çok ortak noktalarınız var 70’lerde. Onun rock dünyası sizin müziğinizde sizin serbest çalışma dediğiniz motifler onun rock’ında var…

– Birbirimizden etkilenmişizdir, bu doğrudur. O da söyler ben de. Erkin, benim çok sevdiğim, farklı biriydi çünkü. O da lafın gelişi “Orhan bana çelme taktı” der. O bana ben ona refakat etmişimdir.

– Neler konuşurdunuz Erkin Bey ile buluştuğunuzda?

– Bazen şöyle de düşünmek gerekir. Kişiler birbirine bakar, konuşmadan da her şeyi anlarlar. Ağzını açmadan anlaşırlar. Erkin ile bizim kontağımız öyledir.

– 70’lerde çok yoğun bir üretim vardı. Neydi o 68’in ruhu muydu, 70’lere sirayet eden?

– 68’in etkisi vardır. 70’lerde belki de en çok kitap okunan en çok araştırma yapılan dönemdi. Doyumsuzluk vardı bilgiye dair. Benim büromda bütün arkadaşlarla beraber olurduk. Bir de Burhan Baba vardı davulun en büyük hocası, Okay (Temiz) vardı, Onno (Tunç) daha gençti. Ayten Alpman, Esin Engin… Böyleydi yani, bütün arkadaşlar bir çatı altındaydık.

 

Exit mobile version