Erol Evgin; “Cehaleti Yendiğimizde Her Şeyimiz Daha İyi Olacak”

48 yıllık müzik kariyerinde sayısız klasiğe imza attı, şarkılarıyla 7’den 70’e herkesi büyüledi, naif duruşuyla bir ekol yaratan Erol Evgin yıllar sonra yeniden yollara düşüyor ve şehir şehir dolaşarak şarkılarını ve anılarını sevenleriyle buluşturuyor.

Erol Evgin’le bir araya geldik, geçmişten günümüze değişen müziği, siyaseti ve aşkı konuştuk…

İlk plağınızı 22 yaşında çıkardınız… Müzik dünyasına şimdi girseniz, pop star olur muydunuz?

– Ooo çok zordu.

Neden?

– Artık daha agresif ve frapan işler yapılıyor. Ben o yıllarda insanların “muhallebi çocuğu” dediği bir tiptim. Farkında olmadan ailelerin aradığı damat adayı imajı çizdim. Bir gün bir arkadaşım; “Bu kıyafetlerin ve tavırlarınla senden pop star olmaz” demişti. Ama o benim doğal halimdi. Biz imaj falan bilmezdik ki. Bizim ‘imaj maker’ımız Mevlana’ydı; “Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.”

Hiç tarzınızda, şarkılarınızda cinselliği önplana çıkarmadınız…

– Bende seksapel var ama göstermiyorum (gülüyor). Cinsellik bana hiçbir zaman uzak olmadı. Her zaman sevdiğim bir şeydi. Hayatın önemli bir ögesi. Ama kadınların kalçalarını, göğüslerini, erkeklerin kaslarını gözümüze sokmalarından hiç hoşlanmadım. Cinsellik başka bir şey; bir bakışta, bir sözcükte, dokunuşta olabilir.

Kadınların olmadığı ortamlara girmezmişsiniz…

-Evet. Mesela hiç kahveye gidip erkek erkeğe oturmadım. Kadınlarla erkeklerin bir arada oldukları toplantıları severim. Kadınlara çok inanıp güvenirim. Türkiye’nin de kadınlar sayesinde önemli mesafe kat edeceğine inanıyorum.

Kıyafeti yüzünden tacize maruz kalan, şiddet gören kadınlara bakınca ne düşünüyorsunuz?

– Kadına şiddet uygulayan insanlar cinsel olarak mutlaka kadından korkan, aşağılık duygusu içinde, sıkıntıları olan insanlar. Bunu, kadını sevemeyen döver diye özetliyorum.

Toplumumuz cinselliğe aç mı?

– Tabii, cinsellik meselesini tam çözebilmiş değiliz. Kadın ve erkek birlikte büyümeli, arkadaş, dost olarak hayatı paylaşmalı. Ben de erkek lisesinde okudum ama Moda’da kız arkadaşlarım vardı, oradan kurtardım vaziyeti.

Bunca aşk şarkısı söylediniz. Aşkı çözebildiniz mi?

– Aşkı çözmek ne mümkün? Kimse çözememiş ki! Ama ben hep çok romantiktim, hâlâ da öyleyim. Sevdiğim insanları ömür boyu hayatımda saklarım.

Özellikle 80 sonrası sadece aşk şarkıları söyleyip siyasetle ilgilenmediğiniz için eleştirildiğiniz dönemler oldu… Bu, özel bir tercih miydi?

– İçimden gelmedi. Veya o dönem o tip şarkılar beni etkilemedi… Yine de şarkılarımın içinde de sosyal yanları olanlar vardı. Mesela ‘Şoför Mehmet’. ‘Sevdan Olmasa’ da insanlara umut aşılayan bir şarkı.

Şimdi umutlu musunuz?

– Tabii. 80 öncesi çok sıkıntılı günler yaşıyorduk. Her gün 20 kişi ölüyordu. İşçi Partisi Başkanı Mehmet Ali Aybar’a “Biz gençlik olarak çok umutsuzuz, siz ne düşünüyorsunuz” diye sormuştum. O da “Büyük devletlerin yaşamında böyle inişler çıkışlar olur. Türkiye de büyük bir devlet, bunlar aşılır” dedi. Ben de öyle düşünüyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri çok sağlam. Suyu tersine akıtamazsınız. Türkiye’nin çağdaş dünyayla kucaklaşarak çağı yakalayacağına, demokrasi, insan hakları başta olmak üzere her konuda daha iyi olacağına inanıyorum. Cehaleti yendiğimiz zaman her şeyimiz daha iyi olacaktır.

40 yıl sonra yeniden turneye çıkıyorsunuz. Neydi sizi yollara düşüren?

– 1977 ve 1979’da iki Türkiye turnesi yaptım. 40 gün, 40 şehir, 80 konser… Sonra “Hisseli Harikalar Kumpanyası” turnemiz oldu. 1980-1981 arası Hürriyet Altın Kelebek Ödüllü Yılın Sanatçılarıyla Avrupa Turnesi’ne çıktık. Bu sefer, ‘”Altın Düetler” albümü için Türkiye’nin her yerinden davetler gelmeye başladı ve turne kararı aldım. Ağustosta; Denizli, Antalya, Bodrum. Eylülde Kıbrıs, İstanbul Açık-hava, Bursa. Ekimde; Konya, Ankara, İzmir Adana, Mersin, Büyükçekmece. Kasımda; Gaziantep, Şanlıurfa ve Bostancı’da olacağım.

Bu turnelerde yaşadığınız en sıra-dışı şey neydi?

– 1980’lerde yaka mikrofonu Türkiye’ye yeni gelmiş. Bize Şan Tiyatrosunda bu mikrofonlardan taktılar. “Kulise girince kapatıp sahneye çıkarken açacaksınız” dediler. Bir ara Adile (Naşit) Abla kuliste hemoroidinden dert yanmaya başladı. Bir anda kulisteki herkes döküldü… Meğer mikrofonlarımız açıkmış. Sesimiz sahnede! Sahne müdürü koşarak geldi, “Bütün salon sizi dinliyor” diye… Bunu unutmam mümkün değil!

Yeni nesil yıldızları nasıl buluyorsunuz?

– Dönemlerin ruhları var. O dönemin ruhuna göre starlar daha ışıltılıydı. Şimdi aşklar, evlilikler, arkadaşlıklar hep tüketime yönelik. Starlar da öyle…

Nelere özlem duyuyorsunuz?

– Egemen Bostancı vesilesiyle Şan Tiyatrosu’nda ve İzmir Fuarları’nda dönemin isimleriyle bir araya gelirdik: Ajda Pekkan, Emel Sayın, Sezen Aksu, Adile Naşit, Nükhet Duru, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Müjdat Gezen, Şener Şen… Sabaha kadar eğlenir, yemek yerdik. Şimdi genç sanatçılar arasında böyle bir bağlılık olmadığını görüyorum ve o zamanları çok özlüyorum.

Kaynak: Hürriyet

Exit mobile version