Site icon Müzikonair

Fatih Ürek; “Kerimcan’ı İlk Gördüğümde ‘Bu Ne Ya’ Dedim”

Eğlence dünyasının en önemli isimlerinden Fatih Ürek, başarısının sırrını, uzun macerasını ve gizli yeteneklerini verdiği röportajda anlattı.

İşte o röportajdan dikkat çeken satırlar;

* Bugün eğlence dünyasının en önemli isimlerinden birisin… Ama bu noktaya gelene kadar hangi basamaklardan çıkıldı, hangi yollardan geçildi merak ediyorum. Nasıl bir çocukluktu seninki? Sahneler ne zaman ilgini çekmeye başladı?
– Nasıl bir çocukluğum vardı biliyor musun? Babam iflas etmişti… Bursa’da büyüdüm. Ortaokulla beraber de tiyatro merakım başladı. Gizli gizli tiyatrolara giderdim. Devamında tiyatroya başladım zaten.

* Bu kadar hızlı gelişmiş olamaz! Tiyatroya ilgin kendini nasıl belli etti? Taklit falan mı yapardın örneğin?
– Tabii tabii… Annelerin misafir odaları vardır ya hani… İşte o odanın kapısını kapatır, kendi sahnemi yaratır, orada şarkı söyleyip taklitler yapardım.

* En çok kimi taklit ederdin?
– Gözümü açtım Zeki Müren’i gördüm ben, tabii ki onu taklit ederdim. Zeki Müren çok değerli bir sanatçıydı. Türkiye’de şov adına çok büyük atılımlar, yenilikler yapmış bir isimdi. Müthiş güzel de bir sesi vardı. Efsanedir o…

ÇOK ARKADAŞIM YOKTU SİNDİRİLMİŞ BİR ÇOCUKTUM

* En sevdiğin oyuncakların desem… Aklına ne gelir?
– Fırçalar mırçalar… Çok arkadaşım yoktu benim. İçine kapanık, sindirilmiş bir çocuktum. Babam çok ilgili değildi ama annem el üstünde tutardı beni. Bursa’da kocaman bahçesi olan tek katlı bir evde oturuyorduk. Baharları müthiş olurdu orası. Eğrelti otları biterdi. O bahçede çiçekleri, otları orama burama takar, kendime kostüm yapardım. Yine bir teatral durum vardı yani… İzlediğim filmleri canlandırırdım. Oyuncak görmüyordu gözüm, varsa yoksa sahne, sinema…

* Ya tiyatroya ilk adım?
– İlkokul sonu, ortaokul başlarına denk gelir. Çok istedim, çok çabaladım bunun için. Devlet Tiyatroları’nda oynadım. Devlet Tiyatrosu’nda 10 sene kaldım, çok büyük ustalarla çalıştım. İstanbul’da şarkı söylemeye başladıktan sonra da o tiyatro ateşi küllenmedi. O nedenle İstanbul’da özel tiyatrolarda oynamaya devam ettim. 10-15 sene önce Beşiktaş Belediyesi’yle çok güzel bir müzikal hazırladık mesela… Akatlar Kültür Merkezi’nde… Sonra eski Dormen Tiyatrosu’nda bir oyun oynadık, onunla turneye çıktık. Hâlâ tiyatro teklifleri geliyor sağ olsunlar.

* İstanbul’a geliş nasıl olmuştu bu arada?
– Bursa’da tiyatro yaparken bir yandan da sahne çalışmalarım oluyordu, şarkı söylüyordum. Teklifler gelmeye başladı. Zaten İstanbul aklımda vardı. Bir teklif üzerine kalkıp geldim. Gemlik-Kumla’da çalıştım başlarda. Devamında o sahildeki diğer mekanlarda duyuldu adım.

BENİ SULU ZIRTLAK GÖRSELER DE ASLA BEL ALTI ŞOV YAPMADIM

* O süreçte sana destek olan birileri var mıydı?
– “Şu bana çok destek oldu” diyemem açıkçası. Hep ben zorladım.

* Birisi el uzattı da o yolu açtı gibi bir durum yok yani.
– Hayır hayır… Hiç öyle bir şey yok. Sen yeterince iyiysen, önünde sonunda kendini gösterirsin ve o teklif gelir zaten.

* Senin sahne başarında tiyatro altyapının etkisi vardır diye düşünüyorum…
– Kesinlikle… Bana bu rahatlığı veren o zaten… Kulis ve sahne disiplinim tiyatrodan geliyor. Çok sulu zırtlak görebilir insanlar beni ama hiçbir zaman belden aşağı olmadı şovlarım. Oynarken bile çok feminen olduğumu düşünmüyorum. Profesyonel olarak dans ediyorum, şu anda öyle bir durumdayım. Elbette bu çizgiye gelmem, bu dengeyi kurmam yıllarımı aldı.

* Ben seni televizyonda da gördüm, sadece tiyatro sahneleriyle sınırlı kalmadı oyunculuğun bildiğim kadarıyla…
– Evet, birçok dizide konuk oyuncu olarak yer aldım…

* Yaşlı bir nine olarak hatırlıyorum seni mesela…
– O sinema filmiydi. Bir tane sinema filmim var; “Şeytanın Pabucu”… Çok da güzel filmdi. Devamını yapmayı istedik ama kadro dağıldı, yapımcı bir araya getiremedi bizi. Gerçi hâlâ umutluyum, yine güzel bir film çekeceğim.

* İstiyorsun yani…
– Çok istiyorum hem de…

* Arkadaşlarını sanki çok da bu çevreden seçmiyor gibisin.
– Yoo… Birkaç tane var. Mesela Seda Sayan. O benim 30 senelik arkadaşım. Oğlu Oğulcan yoktu daha biz arkadaş olduğumuzda… Keza Mehmet Ali Erbil… Zaman zaman görüşemesek de görüştüğümüz anda dostluğumuz kaldığı yerden devam eder. Ama geneline bakarsan, kimse beş para etmez sanat dünyasında…

* Kırgın olduğun biri mi var?
– Kırgın olduğum insan var tabii ama o kırgınlığı da çok önemsemiyorum. İyi bir insan olduğumu bildiğim için, karşımdaki insanı önemsemiyorum daha doğrusu. Kalbimi biliyorum ben. Kişisel egolarımı çok ortaya atmam. Onlar ortaya attıkları için böyle oluyor.

* Sanat camiasında seni çekemeyenler olduğunu düşünüyor musun?
– Vardır tabii canım. Yüzüme bakıp “Vay be, lanet olası herif… Hâlâ buralarda, hâlâ coşturuyor” diyen oldu. Ama onu espri olarak algılıyorum.

* Kimdi o?
– Yok artık, onu da söyleyemem. Ama inadına varım işte, inadına varım!

* Yıllar önce sahneye çıkmaman için seni silahla tehdit etmişler diye bir söylenti duydum. Bunun aslı var mı?
– Yok, yok. Birtakım şeylerle ilk zamanlarda karşılaştım tabii… Ama şimdi bana bunu söyleyecek olanın aklını karışlarım!

* Bir dönem sahnelerde hem şarkı söyleyip hem dans eden, şov yapan daha çok isim vardı sanki. O furya geçti mi?
– İşini profesyonelce yapabilen pek yok çünkü… Olanların da sayıları bir elin parmağını geçmez.

* Fatih Ürek’in başarısının sırrı ne peki?
– Yıllardan beri sahneme, işime yatırım yapıyorum ve bu işi kesinlikle çok ciddiye alıyorum.

* Yatırımdan kastettiğin ne?
– Kostüm, şarkı, şov… Çok yönlü bir yatırımdan söz ediyorum.

* Evet, kostümlere ciddi paralar harcadığını duydum.
– Doğru, çok paralar veriyorum. Bazen altından kalkamıyorum hatta… Ama bunu yapmaya mecburum. İnsanlar bunu bekliyor benden. Yüzümü gözümü de boyuyorum, makyaj da yapıyorum, belki biraz abartıyorum.

TARKAN’A BABALIK ÇOK YAKIŞIR GEÇ KALMASIN

* Bugünün birçok ünlü ismi, bir zamanlar senin vokalistliğini yapmış…
– Işın Karaca, Nadide Sultan… Vokalistlerim dışında da birçok sanatçıya desteklerim olmuştur.

* Serdar Ortaç ve Tarkan da var galiba.
– Tabii… Tarkan gelip beni izlerdi. Serdar da gelip mikrofon vereyim, şarkı okusun diye beklerdi.

* Kıymet bildiler mi peki?
– Tabii, hepsi vefalıdır. Serdar Ortaç’ın daha kimseye şarkı vermediği dönemde ilk bestesini ben okudum. Yıllar sonra da sevgili Tarkan bana bir jest yaptı, “Gül Doktüm Yollarına”yı verdi. Yine şarkı verecek, bekliyorum. Bu arada bir an önce de baba olmasını diliyorum. Tarkan’a çok yakışır. Daha geç kalmasın…

KERİMCAN’I İLK GÖRDÜĞÜMDE “BU NE YA” DEDİM

* Kerimcan Durmaz ile sıkı dost oldunuz ama ilk çıktığı zamanlarda pek de hoşlanmıyormuşsun ondan diye duydum.
– Doğru, ilk gördüğümde “Bu ne ya” dedim. Ama şimdi diyorum ki, “Tanısan seversin”…Daha çok genç. Mümkün olduğunca ona yol göstermeye çalışıyorum.

* Çok havalara girmiş gibi görünüyor sanki…
– Hâlâ kızıyorum ona. Kendisini frenlemesini istiyorum, “Ağzından çıkan iki kelime seni batırır” diyorum. Ama dedim ya, çocuk. Bunu ne kadar anlatabilirsin ki… Sahnede çok iyi bir aurası var. Bence müthiş bir şov şarkıcısı olabilir.

* Var mı ki öyle bir yeteneği?
– Şimdi yeteneği olmayana da şarkı söyletiyorlar! İstersen sen de söylersin!

“ARTIK ÖLMEK İSTİYORUM” DEDİM

* Sahnede hem kulağa hem göze hitap ediyorsun…
– Öyle olmak zorunda, çünkü benim hayatım şov. Artık 40’lı yaşları geçtim ve net olarak anladım ki benim hayatım bu. Özel hayatımda çok mutsuz olabilirim, çok durgun olabilirim ama sahne başka… Oraya çıktığım zaman ne olursa olsun işimi yapıyorum, o işin hakkını vermek zorundayım. Eğer insanları eğlendiremezsem bu işi beceremiyorum demektir. İtiraf edeyim, bir gün sahnelerden inersem ölürüm.

* O kadar da değildir!
– O kadar… Çünkü içine kapanık biriyim. Dışarıda olan bitenler, yapılan konuşmalar beni çok üzer. Bunları içime atıp hastalanırım. Ancak işimle bunu bertaraf edebiliyorum. Sahne olmazsa dayanamam, ciddi söylüyorum fazla uzun yaşamam!

* Bu işin seni ne kadar beslediği ortada… Uzun zamandır seni canlı canlı izleme şansı bulamamıştım. Görüyorum ki yıllar herkesi yorarken seni yenilemiş…
– Ben bu uğurda ölümden döndüm! Çünkü git git bir yerde tıkanıyorsun. “Ne yapabilirim? Kendimi nasıl yenilerim” diye düşünüyorsun. Elinden geleni de yapıyorsun…

* Ölümden döndüm dediğin şey geçirdiğin mide ameliyatı ve sonrası doğan komplikasyonlar sanırım…
– Evet. Ben bunu da yapacağım dedim ve yaptım. Ölebilirdim. Başarı için her şeyi göze alıyorsun işte…

* Neler yaşadın?
– Dört-beş ay boyunca çok çektim. Çok fena çöktüm bak ameliyattan sonra. 100 kiloyla falan girdim ameliyata. İki ayda 30 kilo gitti. Hortlak gibiydim. Üstüne üstlük septik koma yaşadım, o durum beni yaşayan ölüye çevirdi. Dayanamıyordum, “Artık ölmek istiyorum” dedim.

HAYATIMA BİRİLERİNİ ALDIM BOŞ VE FOS ÇIKTILAR

* Yaşadığın en büyük aşk acısını anlatmanı istesem…

– Ben koç burcuyum, çok acı çekmem. Benim için daha çok kızgınlık baskındır. Eğer birisiyle berabersem, onun iyi şeyler yapmasını, mutlu olmasını isterim. İyi şeyler yapması beni de gururlandırır çünkü. Bunun için elimden geleni yapmaya çalışırım. Fakat yaptıklarım boşa çıktığı zaman deliririm. Hayatıma böyle birilerini aldım! Boş ve fos çıktılar!

* Kıymet bilmediler diyorsun…
– Bu onların vizyonuyla alakalı, bilmezlerse bilmesinler, önemsiz.

MAYDANOZDAN AŞKLARA İNANMIYORUM BEN

* Özel hayatın neden bu kadar gizemli Fatih? Hiç mi âşık olmazsın sen?
– Aşk maşk yok. Maydanozdan aşklara inanmıyorum artık (gülüyor).

* Neden böyle diyorsun?
– Sanatçılar, şöhretin getirdiği şımarıklıktan mıdır bilmem ama en iyisi, en güzeli, en şahanesi olsun gibi bir beklentiye giriyor. Dolayısıyla en büyük hayal kırıklığını da şov dünyasındakiler yaşıyor. Hepsi için geçerli bu… Allah aşkına sen söyle, şu şov dünyasında çok düzgün aşk var mı? Vardır ama en fazla birkaç tane… Örnek olabilecek aşk hiç göremedim ben. Velhasıl bende de yok. Bu saatten sonra da maydanozdan aşklara inanmıyorum.

MODACI YA DA İÇ MİMAR DA OLABİLİRDİ

Fatih Ürek gibi yeteneklere sahip olanlar, genelde çok anlayışlıdırlar. Her duruma anlayış gösterebilirler; iyi niyetleri suistimal edilmediği sürece!
Ürek, moda, iç mimari gibi estetik göz gerektiren tüm mesleklerde de başarılı olabilirdi. Çocukluğunda ön plana çıkan taklit yeteneği ise farkındalığının yüksek olması anlamına geliyor. Yani sahnesinin de, işinin ve sorumluluğunun da bilincinde ve bu bence çok sevilmesinin ana sebeplerinden biri…

Kaynak: Hürriyet

Exit mobile version