Site icon Müzikonair

Gizem: Cebine Harçlık Koyduğum Biri Bana Ezik ve Vasıfsız Geliyor

Şarkıcılığı ve oyunculuğu ile büyük bir kitle tarafından sevilerek takip edilen Gizem ile Müzikonair okuyucuları için müzik ve oyunculuk üzerine çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Merhaba Gizem Hanım. Müzikonair’a  hoşgeldiniz. Öncelikle sizi daha yakından tanıyabilmemiz için biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Öncelikle hoş buldum. Ben Gizem. Yengeç burcuyum. Ailem Bodrum’da tatildeyken gelmem gerekenden 1 ay önce dünyaya gelmişim. Anneden Kıbrıslı, babadan da Urfalıyım. Çocukken bana bakan abla Azeri idi, Azerice anlıyorum. Müziğin içine doğdum. Babam ve annemin mesleğinden dolayı çocukluğum sanat dünyasının içinde geçti. 

Daha sonra lisede tiyatro bölümünü kazandım ve 4 sene oyunculuk eğitimi aldım. Üniversitede ise Türk Musikisi Bölümü’nden mezun oldum. Liberal, adaletli ve merhametli bir insan olarak hayatımı sürdürmeye çalışıyorum. Aslında uçlarda yaşayan bir insanım bir yandan. Kendimi cümlelerle tarif edebilmek bana her zaman çok zor gelmiştir. Her etnik Türk ailesinde büyüyen bir insan gibiyim ben de işte. Her şeyden birazım diyebilirim. 

Profesyonel anlamda müzikle uğraşmaya nasıl karar verdiniz? 

Aslında karar vermedim öyle doğdum. İlk kendimi ifade edişim ilk anlatım dilim müzikti. Herkesin çocuğu kendine mucize çocuktur ve herkesin çocukluğu kendine müthiş gelir. Ama ben cidden her zaman algıları açık ve çok yetenekli bir çocuktum. ‘Müzik benim mesleğim olsun bu işten para kazanayım’ dediğim zamanı pek hatırlamıyorum. Annem aslında akademik başarıyı çok önemserdi ve beni uzun yıllar bu şekilde yetiştirmek için çok çaba sarf etti. Ortaokulda Londra’ya gönderildim hatta Oxford’tan atıldım. Karnemde matematik notum hep ikiydi. Hala çarpım tablosunu bilmem. Ama bütün bunların yanı sıra şarkılar söylerdim. 

Babamın stüdyo kayıtlarında bulunurdum. Unutamadığım bir an var. Babam Maksim Gazinosu’nda çıkıyordu. O gün çok etkilendiğimi, kuliste aynanın önünde saatlerce kendime baktığımı hatırlıyorum. Babamı sahnede izlerken orada olmaya karar vermiştim. Bildiğim yol bu diyelim dolayısıyla başka bir şey görerek büyümedim. Annem de menajerlik yapıyordu. Dolayısıyla hayatım hep kuliste, stüdyoda, sette geçti.

Babanız Mahmut Tuncer’in yolundan giderek müzik dünyasında emin adımlarla ilerlemeye devam ediyorsunuz. Şimdilerde  ‘’Kalmam’’ isimli şarkınız ile müzikseverlerle buluştunuz. Bu şarkınızda kimlerle çalıştınız ve şu ana kadar gelen yorumlardan memnun musunuz? Hazırlık sürecinizden biraz bahsedebilir misiniz?

Şarkının sözü müziği Galip Öztürk’e düzenlemesi Osman Cello’ya ait. Klibin yönetmenliğini İrem Haykır üstlendi. ‘Kalmam’ benim bugüne kadar yayınladığım şarkılardan çok farklı. Ben popüler kültürün içinde müzik yapan biriyim. Müziğim bir renk olsaydı beyaz olurdu. Her zaman tercih edilen ve her yere uyumlu. Bu şarkı elimdeydi uzun zamandır yayınlamaya karar verdiğim dönemde yolum Apollon Unity ile kesişti. Sonra bu yolculuğa birlikte çıkmaya karar verdik. ‘Yine Yine’den sonra bir buçuk senelik bir aranın olma sebeplerinden biri de bu. 

Ben kendimi her zaman projenin artisti değil, çalışanı ve hizmet edeni olarak görürüm. Birlikte çalıştığım herkesten tek farkım aynı zamanda emek verdiğimiz projenin yüzü olmam. Müzikte trend artık hafta hafta değişiyor. Dinleyiciyle doğrudan bir bağ kurmanın talebe yönelik hamleler yapmaktan geçtiğini düşünüyorum. Arabesk şu an yükselişte. Ben de genetik yatkınlığımdan da destek alarak arabesk bir şarkı yayınladım. ‘Kalmam’ın Türk kanına ilk dinleyişte geçen bir duygusu var. Çok bizden ve içimizden bildiğimiz bir duygu. Dinleyen herkesin tekrar dinlemek isteyeceğinden eminim. 

‘’Kalmam’’ şarkınızın klip çekimleri nasıl geçti. Fas’a gittiğinizi biliyoruz  genç bir oyuncuya aşık olduğunuzu sonrasında oyuncunun başka bir ülkeye gittiğini öğrendiğinizde hayal kırıklığına uğradığınızı biliyoruz. Bu durum nasıl gelişti? Biraz bahseder misiniz?

Aslında ben Fas’a gitmek konusunda biraz endişeliydim. Bu kadar insanın aynı anda organize olması 1 haftasını ayırması ve en çok aklıma takılan styling konusu bütün bunlar nasıl olacak diye biraz tedirgindim. 

Patronum Ünal Yüksel ‘Fas’ta çekiyoruz’ dedi son karar olarak. Hem çok heyecanlı hem de tedirgin bindim uçağa. Ta ki ilk set-up bitimine kadar. O an ‘iyi ki buradayız’ dediğim andı. Orada olmanın verdiği motivasyon ve duygu çok acayipti. Hep birlikte günlerce tek focus’umuz klipti. Aslında çok uykusuz ve çok yorgunduk. Ama akşamları şehri gezmeyi de ihmal etmedik. Dönerken ağladım. Orada geçirdiğimiz anları çok özleyeceğim.

Çıkış noktalarımızdan biri de bütün kliplerin birbirine benziyor olması. Gerçekten saçları çok güzel ve kameraya aşırı iddialı bakan seksi veya üzgün veya herhangi birine ve bir şeye daha ihtiyacımız yok. Devamlı zaten dudakları bol dolgulu ablalarımız bu kliplerden çekiyor. Bence sadelikte ve en duru halinde iyiyi bulabilir ve yapabilirsen kıymeti çok daha büyük. Kliplerin benim için önemi ayrıca büyük. Derdim güzel görünmek değil. Şarkının duygusunu dinleyene aynı zamanda izlerken de geçirebilmek. Bu konuda da mütevazı cümleler kurmak istemiyorum bence hakkını verdik. Klipte ağladığım sahnede gerçekten ağlıyorum. O çocuk da bi göründü bi kayboldu. Ben ama zaten şıpsevdiyimdir. Bu konudaki duygularıma kendim bile çok güvenmiyorum. Gerçek aşkı henüz bulmuş değilim.

Daha önce Posta gazetesine verdiğiniz bir  röportajınızda “Parasız adam gereksiz adamdır” sözünüzle çok konuşuldunuz. Bu açıklamanızdan sonra babanız Mahmut Tuncer’den de tepki aldığınızı biliyoruz. Peki yine aynı şekilde mi düşünüyorsunuz? Yani düşüncenizde değişiklik var mı?

Öncelikle babamdan tepki falan almadım. O cümleyi de öyle para hastası, zengin adam avcısı gibi leş bir yerden kurmadım. Röportajdaki bir cümlenin 4 kelimesi başlık olarak atıldı. Bir tek o başlığı okuyunca acayip iğrenç ve ucuz duruyor. ‘Ben kimseye bakamam kimse de bana bakmasın’ dedim. Doğru da bu arada kadın parası yiyen adamlar var. Hatta ‘sugar mommy’diye bir terim var.

Yaşı kendinden büyük kadınlarla parası için sevgili olan adamlara söylenen. İki taraf için de iğrenç bir durum. Bu işlerde maddiyat konu değil benim bahsettiğim para değildi. Ama cebine harçlık koyduğum bir adama saygı duyamam ben. Gücü el verdiğince herkes harcamalarını yapabilir. Kendi yaşam standartlarıma uyan, benim gibi yaşayan biriyle hayatımı geçirmek isterim. Kimsenin de haddine değil benim cebime harçlık koymak. Davul bile dengi dengine ya öyle işte aslında. Bugüne kadar kimsenin parasını yemedim ama paramı yiyenler oldu. Ve evet hala daha bu şekilde düşünüyorum. Cebine harçlık koyduğum biri bana ezik ve vasıfsız geliyor. 

Verdiğiniz kilolarla da gündeme gelerek kısa sürede 90 kilodan 50 kiloya düşmeyi başarmıştınız. Bu işin sırrı nedir, nasıl başardınız neler söylemek istersiniz?

Kilo ile her zaman savaş halindeyim. Güzel tatlara çok duyarlı biriyim ben. Yemek yemeyi ve yemek yapmayı çok seviyorum. Kilo konusu yemek düzeniyle doğrudan alakalı. Zayıflamak istiyorsan yemeyeceksin. Bunun alternatif başka bir çözümü maalesef yok. Spor düzenli yapıyorum ama genelde klip çekimlerimden önce kampa girerim. Kimseye diyet öneremem ama bir uzmandan yardım almaları sevdikleri ve sürdürülebilir bir diyet yapmaları gerektiğini söyleyebilirim. Ben genelde aralıklı oruç sistemini uyguluyorum akşam canım ne isterse yerim. Akşam yemeği çünkü hem sosyalleşme biçimim hem de en sevdiğim öğün. Kahvaltı çok sevmem mesela yapmasam da olur. Ama akşam yemeğimi önemsiyorum.

Bir başkası için durum değişebilir burada herkes kendi doğrusunu bulmalı. O kiloları ben 2014’te verdim. 2.5 ayda o kadar kiloyu şu an veremeyebilirim. Farklı bir motivasyon ve çok zor bir süreç. Kendi kendime şu cümleyi çok kurarım bunu yedim tadını biliyorum sonra yine yerim. Kilo vermek önce kendine dürüst olmaktan geçen bir yol. Kötü beslendiğini ve sağlıksız bir kiloda olduğunu kabul edersen isin kolaylaşıyor. Sağlıklıysan ve 5 kilo fazlan varsa ve mutluysan bu da bir seçim. ‘Kilostrofobi’ yaratmayalım bu cümlelerle. Benim kastettiğim sağlıksız bir kiloydu. Bir de tabii işim gereği kozmetik açıdan daha iyi görünmeye de çalışıyorum yalan yok.

Ünlü bir sanatçının kızı olmanın zorlukları oldu mu hiç?

Aslında çok yaşadım diyemem. Tabii ki avantajlarını da dezavantajlarını da gördüm. Ama ben çok sevilen bir adamın kızıyım. Sansasyonel çirkin haberlerde adı geçen bir şöhretle adım yan yana yazılmıyor. Ben babamın Mahmut Tuncer olmasından gurur duyuyorum. Bugüne kadarki hiçbir başarımda ve başarısızlığımda babamın sayesinde veya yüzünden sonuç elde etmedim. Soyadımı dahi kullanmıyorum. Babamı basamak olarak hiçbir zaman kullanmadım. Kullansaydım başlarda işim çok daha kolay olurdu. Mahmut Tuncer’in kızı olduğumu bilmeyen çok fazla insan var hala. Babam dünyanın en merhametli, en vicdanlı, en sevgi dolu insanlarından biri… Benim bu hayattaki en iyi dostum, sırdaşım. Babamdan öğrendiğim ve öğreneceğim çok şey var. Babasının vefat haberini sahneye çıkarken alıp konseri bitirmeden gitmeyecek kadar işine, sevenlerine sevgili ve saygılı bir adam. Ben bir zorluğunu görmedim. Bu soruyu daha sansasyonel bir ünlünün çocuğuna sormanız lazım.

Babanızdan dolayı bugüne kadar müzik sektörünün içerisindesiniz.Peki bu piyasayı nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Ben çok az kişiyle bir klan hayatı yaşıyorum. Genellikle biraz mesafeli ve temkinliyim. Ama karşımdakine bunu hiç hissettirmem. Çocukluğumdan beri gördüğüm yüzüne gülüp arkasından iş çevirilen insanlar… Defalarca bu gibi çirkinliklere şahit oldum başıma da geldi. O yüzden pek tercih etmem. Ki zaten bana göre çokluk çöplüktür. Mesafeni koruduğun zaman kimseyle kötü de olmazsın haddini de aşan olmaz. Ki çok çabuk anlıyorum da insanların niyetini. Fazlaca empati yapan biriyim. Benim çok yakın birkaç dostum var tanınan onun dışında kimseyle bir gündemim olmuyor genelde. Sevmiyorum da hazmedilmemiş şöhretli insanları.

Nasıl desem… Çiğ geliyor bana. Parası, malı, şöhretiyle övünen veya şikayet eden insanları da sevmem. Ben zaten çok insan falan da sevmem. Zaten biri herkesi çok seviyorsa herkes de onu çok seviyorsa beş para etmez. Birine de ters gelmeli düşüncelerin birine de uymamalı. Aksi çünkü karaktersizlik biraz da. Dolayısıyla çok küçük bir çevrem var az olan bana iyi geliyor.

Bu arada oyunculuk eğitimi de aldığınızı biliyoruz. Peki  oyunculuk düşünüyor musunuz?  Müzikle beraber mi yürüteceksiniz? Üzerinde çalıştığınız projeler var mı? 

İkisi de benim mesleğim. Oyunculuk kısmında Tümay Özokur ile birlikte çalışıyoruz. Görüştüğümüz projeler var ama henüz olmamış işlerle alakalı bir şey söylemek istemem hayırlısı diyelim. Oyunculuk çok zamansız ve yaşsız bir meslek. Şarkı söylemek de öyle tabii ama tabii ki her insan gibi bir gün ben de yaş alıcam. 50’li yaşlarımdan sonra daha çok oyunculuğa ağırlık vermek niyetindeyim. Gençliğin enerjisi ve tazeliği çok farklı. Yaptığım müzik dinamik ve genç bir müzik. Bunu düşünmek için önümde daha çok uzun yıllar var tabii ama şimdilik niyetim böyle diyebilirim. Şu an içinde görüştüğümüz bir Netflix projesi var. Ama detay vermem doğru olmaz. Güzel işlerde bulunmayı hedefliyorum.

Son olarak Müzikonair okuyucularına ve sizi sevenlere neler söylemek istersiniz?

Müzikonair ile ‘Ayrılık Zamanı’ndan beri yol arkadaşıyız. Benim çok sevdiğim bir ekip. Beni seven ve sevmeyen herkesi çok sevdiğimi söylemek isterim. ‘Kalmam’dan sonra ‘Bu Kaçış Zor’ geliyor zamanını bekliyor. Bu sene benden çok fazla şarkı dinleyeceksiniz. Takipte kalın ve her mesajı her yorumu okuduğumu unutmayın.

Röportaj: Alper Ergez | Müzikonair

 

Exit mobile version