Gökhan Dağıstanlı Elif Sevil Orhanlı’ya Konuştu: “Sağlıklı İlişkiyi Başarmak Güç”

Müzik Onair yazarlarından Elif Sevil Orhanlı’nın Gökhan Dağıstanlı ile yaptığı röportaj yayınlandı. İşte o yazı…

 

Müzik Onair’da bu hafta konuğumuz Kafa Dergisi Yazarı sevgili Gökhan Dağıstanlı.

Karantina günlerini, kitapları ve yeni projelerini konuştuk.

Koronavirüs dolayısıyla zor bir dönemden geçtiğimiz bu günlerde, uzun süredir evde kalmanın ruhsal anlamda ciddi olarak kendisini zorlandığını söylüyor. Hepimiz bir parça öyleyiz.

Üçüncü kitabın bitmek üzere olduğunun müjdesini de verdi.

“Kimsesiz Mektuplar” ve “Kimsesiz Şarkılar” adlı kitapları bulunan Gökhan Dağıstanlı, her hafta hayata, aşka dair yazılarıyla Kafa Dergisinde okuyucuyla buluşmaya devam ediyor.

“En kısa sürede alıştığımız hayata dönebilmeyi umuyorum

Koronavirüs dolayısıyla uzun zamandır çoğumuz evdeyiz. Karantina günleri nasıl gidiyor, neler yapıyorsun?

-Karantina günlerinden önce de evde vakit geçirmeyi çok severdim. İşim yoksa eğer günlerce evden çıkmadığım olurdu. Ancak yazmaya, seyretmeye, okumaya, dinlemeye yetecek kadar dikkatim de vardı. Bu dönem bu dikkati biraz kaybettim açıkçası. Bugün, bir virüsün zoruyla evde kalmak mecburi hale gelince benim hayatımda görünürde çok büyük bir değişiklik olmadı. Hatta teknolojik uyum anlamında önemli adımlar attığımı düşünüyorum. Tüm toplantılarımızı dijital ortama taşıdık. Bu açıdan çalışma veriminin arttığını bile söylemek mümkün. Ancak ruhsal anlamda ciddi olarak zorlandığımı da itiraf etmeliyim. Tabii bu durum iş dışında bir şeye konsantre olmamı oldukça zorlaştırıyor. Bu yüzden en kısa sürede alıştığımız hayata dönebilmeyi umuyorum. O özgürlük elimde olsun da ben yine çıkmamayı tercih edeyim istiyorum.

 

“Müzik benim hayatımda çok önemli bir yer tutuyor”

“Kimsesiz Mektuplar”ın ardından geçtiğimiz aylarda “Kimsesiz Şarkılar “ kitabın okuyucuyla buluştu. Severek dinlediğimiz şarkıların sendeki öykülerini anlatmışsın. Nasıl ortaya çıktı bu fikir?

-Aslında Kimsesiz Mektuplar kitabımı yazarken ikinci kitabımın adının Kimsesiz Şarkılar olacağını biliyordum. Sonrasında yayıneviyle yaptığımız görüşmede beraberce buna karar verdik. Müzik benim hayatımda çok önemli bir yer tutuyor. Birçok duyguyu şarkılar üzerinden tariflemeye bayılıyorum. Ya da bir şarkıyı dinleyip hissettirdikleri üzerine düşünmek çocukluktan bu yana en çok yaptığım şey sanırım. Bu yüzden dinlediğim, sevdiğim şarkıların, bendeki iz düşümlerini kendi üslubumla anlattığım Kimsesiz Şarkılar kitabını yazdım. Kitapta hikayelerini yazdığım şarkılar başka zihinlerde başka hikayeleri işaret ediyor olabilir ya da şarkının söz yazarı bambaşka bir duyguyla yazmış olabilir bu şarkıları. Bu farklılık da başlı başına bir güzellik bence.

 

Bu aralar en çok ne dinliyorsun? Hangi şarkı eşlik ediyor bugünlerde sana? 

-Bu ara enstrümantal şarkılar dinliyorum daha ziyade. Ancak akşam saatleri türkü ya da Türk sanat müziğine geçiyorum. Sanırım yaşadığımız hikaye biraz bu tarafa çekiştiriyor beni.

Neden her kitapta “Kimsesiz” vurgusu var? 

-Kimsesiz vurgusu, hem yazdığım mektuplar hem de şarkı hikayelerim her okuyucuda yeni sahiplerini bulabilsinler diye vardı. Öyle de oldu. Benim yazdığım mektubu kime yazdığımdan çok hangi hisle ve hangi durum içinde yazdığım mühim. Okuyucuda muhakkak kendi sahibini bulacaktır diye düşündüm.

 

“Üslubuma sinmiş bir hüzün var ancak dünyanın en neşeli insanıyım”

Kafa Dergisinde okuyucuyla buluşmaya devam ediyorsun. Yazılarında ağırlıklı olarak hüzün var. İnsan olarak hüznü daha mı çok seviyoruz daha mı yakın buluyoruz kendimize?

-Öyle bir imajım var, farkındayım. Ancak aslında dünyanın en neşeli insanlarından biriyim. Yüzüm neredeyse sürekli güler. Belki bütün hüznü sayfalara akıttığım içindir bu. Bir şekilde elim o tarafa gidiyor. Sanırım üslubuma sinmiş bir hüzün de var. Ancak hayatta karşımıza çıkan olaylar da öyle çok iç açıcı olmuyor genelde. Yazmak biraz da bunlara verilmiş bir reaksiyon belki. Toplumsal bir hikaye yazmasa bile insan toplumun hikayesinin tesirinde hep. Dünyada her şey yolunda gitmeye başlarsa değişir belki bu durum.

 

Günümüz aşk ve ilişkileri hakkında ne düşünüyorsun? Her şeyi daha bir yüzeysel mi yaşamaya başladık? 

-Günümüzde yürütülmesi mucizelere kalmış şeyler bunlar. Tabii aşk ve ilişkiyi birbirinden şeffaf bir çizgiyle ayırmalıyız. Her ne kadar ben aşık olmadığım biriyle ilişki yaşamasam da geneli kapsayan bir cevap için bu ayrımı yapmalıyız. Biri diğerinin sonucu veya nedeni olmak durumunda değil. Yani aşıksan ilişki yaşamayabilirsin, ilişki yaşıyorsun diye aşık olman da gerekmiyor.

Aşkı ve ilişkiyi destekleyen en önemli unsurları arkamızda bıraktık. Bunlar tahammül, anlayış, kabul etme ve hatta alttan alma gibi barış halini destekleyen tavırlardı. Bireysellik döneminde bunlardan bahsetmek zor artık. Çağın erişim ve komünikasyon kabiliyeti ise elinde bir satırla ilişkileri kovalıyor. Çok fazla seçenek daima tahammülü öldürüyor. Bu dönem yangınında sağlıklı ilişki yaşamak başarılması güç bir iş. Aşk zaten bambaşka bir konu. Aşk hala var, aşk ölmedi. Tabii ömrünün hızla kısaldığını itiraf etmek lazım.

“Ben; efendi, adil, centilmen, dürüst, ahlaklı Beşiktaş’ı sevdim. Kalbim Beşiktaş için atsa da artık dilim Beşiktaş duruşundan bahsetmeye varmıyor”

Koyu bir Beşiktaş taraftarı olarak Beşiktaş ruhunu nasıl tanımlarsın?

-Beşiktaş ruhu ve günümüzdeki Beşiktaş arasında çok fazla bir bağ kaldığını düşünmüyorum. Tarih boyunca en büyük haksızlıklara uğrayan camiadır Beşiktaş camiası. Buna rağmen şerefiyle oynayıp hakkıyla kazanmak Beşiktaş düsturuydu. Artık ayakta kalmanın temel şartı para kazanmak olduğu için, ne olursa olsun kazanmak ağır basıyor sanırım. Bana kapitalizmin en büyük darbelerinden biri de bu olmuştur: Beşiktaşımı diğerleri gibi görmek… Yeni stat, kazanmak zorunda olmak, dev bütçeler, her yol mubah anlayışı… Bunlar benim ruhumla örtüşen şeyler değil. Rekabetçi şekilde gelir elde etmenin gerekli oluşunu anlıyorum. Fakat bunu anlıyor olmam aynı hisle hayatıma devam edebileceğim anlamına gelmiyor. Ben; efendi, adil, centilmen, dürüst, ahlaklı Beşiktaş’ı sevdim. Takımımla ve duruşuyla hep gurur duydum. Hala da bu ligin en temiz takımıdır Beşiktaş diyebilirim. Ancak bana yetmiyor bu kadarı. Diğerlerinden daha temiz olmak diğerleri temizse bir şey anlatır. Beni yaralayan birçok şey oldu. Yine kalbim Beşiktaş için atsa da artık dilim Beşiktaş duruşundan bahsetmeye varmıyor. Umarım bu günler geçer diyeceğim ama geçmesi mümkün değil biliyorum. Bir dokun bin ah işit sorusu oldu bu sanırım. Umarım sorduğuna pişman etmemişimdir:)

 

-Tabii ki hayır..

 

Yeni projeler var mı? Salgın ve karantina sonrasına dair planların neler? 

-Üçüncü kitabım bitmek üzere. Sanıyorum Ekim’de raflarda olur. Onun dışında birkaç proje daha var kafamda. Şu karantina dönemi bittiğinde bu projeleri hayata geçirebileceğimi umuyorum.

 

Elif Sevil Orhanlı | Müzik Onair

Exit mobile version