İstanbul’un Semtlerinin Hikayeleri

Dünya tek devlet olsaydı İstanbul başkent olurdu! Bu sözü söyleyene hakkını teslim eden İstanbul’un semtlerinin hikayelerini hiç merak ettiniz mi?

Acıbadem: Eskiden geniş çayırların, bağların, bahçelerin ve koruların arasında Osmanlı saray mensuplarının, sultanların, şehzadelerin, paşaların köşklerinin bulunduğu Acıbadem, bugün yoğun yerleşme alanıdır. Bu yoğun yerleşme arasında, geçmişin izlerini taşıyan yapılar ve mekânlar vardır. Semtin Nişantaşı olarak bilinen kesimine II. Mahmud döneminde bir nişan taşı dikilmiştir. Padişahın, bugün yerinde bulunmayan kasrından bin adım uzaktaki bir yumurtayı vurduğu, bu nişan taşının da buraya dikildiği söylenir.

Ahırkapı: Marmara Denizi’nin kıyısında yer alan yedi ahır kapısından birisi olan bu semte, padişah atlarının bulunduğu has ahırın yanında yer aldığı için Ahırkapı ismi verildi.

Aksaray: Fatih’in sadrazamı Ishak Paşa, Iç Anadolu Bölgesi’ndeki Aksaray’ı ele geçirdikten sonra orada yaşayan bölge insanlarını bugünkü Aksaray semtinin
bulunduğu yere gönderir. Aksaraylılar da semte adlarını verirler.

Aşiyan: Kuş yuvası. Günümüzdeki ismini şair Tevfik Fikret’in burada bulunan, Farsçada kuş yuvası anlamına gelen “Aşiyan” isimli evinden alıyor.

Ayrılık Çeşme: İstanbul’un Kadıköy ilçesi Rasimpaşa mahallesi sınırları içinde kalan tarihî bir yapı ve aynı zamanda bölgenin adıdır. İlk inşa tarihine ilişkin kesin bir bilgi olmamakla birlikte 17. yüzyılın başında Kızlarağası Gazanfer Ağa tarafından bir namazgâh ile birlikte yaptırıldığı sanılmaktadır. Çeşme üzerindeki kitabelere bakıldığında, daha sonraları çeşmenin 1741 yılında Kızlarağası Ahmet Ağa ve 1921-1922 yıllarında 5. Mehmet’in torunu Düriye Sultan tarafından olmak üzere iki kez tamir ettirildiği öğrenilmektedir. Kimi kaynaklar çeşmenin geçmişini Bizans dönemine kadar dayandırmaktadır.Çeşmenin adının kökeni konusunda kesin kabul görmüş yazılı kaynak yoktur. Fatih Sultan Mehmet döneminden sonra doğu yönüne sefer düzenleyen Osmanlı padişahlarının son sefer hazırlıklarının tamamlandığı ve yola koyulmak için toplandığı yerin çeşmenin de içinde bulunduğu eski İbrahimağa Çayırı olduğu bilinmektedir. Ayrıca Mekke’ye gitmek üzere yola çıkan Hacı kafileleri ve Surre Alayları’nın da burada toplaşıp uğurlandığı bilinmektedir. Rivayete göre şehirden ayrılan kafileler son olarak buradan uğurlandığı için çeşmenin adı Ayrılık Çeşmesi olarak halk diline yerleşmiştir.

Bağdat Caddesi: Ayrılık Çeşmesi bölgesinden sefere uğurlanan padişahlar içinde 4. Murat da vardır. Bağdat seferine giderken izlediği yola da halk Bağdat Yolu adını vermiş ve bugün hâlâ Bağdat Caddesi adı kullanılmaktadır.

Bakırköy: Bizanslıların ‘Makri Hori’ dedikleri semt, 14. yüzyılda Osmanlıların eline geçince ‘Makriköy’ adını aldı. 1925′te ulusal sınırlar içindeki yabancı kökenli adların değiştirilmesi sırasında Atatürk’ün isteğiyle semt Bakırköy adını aldı.

Bağlarbaşı: Semt, en ünlü bağ ve bahçelerin bir dönem burada yer almasından dolayı bu adla anılıyor.

Bebek: Rumeli Hisarı’nın yapımı ve İstanbul’un kuşatması sırasında Fatih, bu bölgenin kontrol edilme görevini Bebek takma adıyla anılan bölük-başına vermiş. İsim oradan geliyor.

Beyazıt: Sultan II. Beyazıt’ın buraya kendi ismiyle anılacak bir külliye yaptırmasından sonra semt, Beyazıt olarak anılmaya başladı.

Bostancı: Semt, adını eskiden her türlü meyve ve sebzenin yetiştirildiği bostanlardan biri olmasından alıyor.

Çemberlitaş: Bizans’ın en önemli meydanlarından Constantinus Forumu’nun bulunduğu yerdeki büyük sütunlardan birisi olan Çemberlitaş, semte adını verdi.

Çengelköy: Eskiden gemi çapaları bu köyde yapıldığı için isminin buradan geldiği tahmin ediliyor.

Eminönü: Osmanlı döneminde çarşıdaki esnafı denetleme yetkisi ‘Emin’lere aitti. Semt, adını burada bulunan ‘Gümrük Eminliği’nden alıyor.

Feriköy: Çok değil, yüzyıl öncesine kadar, yerinde Aya Dimitri köyünün bulunduğu ve çoğunluğunu Rumların oluşturduğu bu küçük İstanbul yerleşiminin ormanlık bir araziye açılması, İstanbul’un namlı avcılarının gelip avlandığı avlak bir alana dönüşmesine neden olmuştur. Bu avcılardan biri de, İzmir ve İstanbul’un soylu lavantenlerinden, ticaretle uğraşan Fransız mösyö Ferry’dir. Galata’da ikamet eden Ferry, tatil günlerinde tüfeğini alıp Aya Dimitri’ye gider ve oradaki arazide sık sık avlanır ve sonunda bu güzel, küçük şirin köyde yalı-köşk yaptırmaya karar verir. Ferry’ler zaman zaman gelip kalırlar bu köşkte ve geçen zaman içinde o zamanın kimi gazete ve haberlerinde de yazılmış olduğu gibi Aya Dimitri adı, Mösyö Ferry’nin köyü diye anılmaya başlar.Bir zamanlar Mösyö Ferry’nin küçük köyündeki 500 kişilik nüfus bugünün Feriköy’ünde 50 bine ulaşmış durumdadır.

Galata: Gala, Rumca da “süt” anlamına geliyor. Bir rivayete göre Galata’nın adı semtteki süthanelere gönderme yapılarak türetildi. Başka bir görüşe göre ise İtalyanca ‘denize inen yol’ anlamına gelen ‘galata’ kelimesi düşünülerek bu isim verildi.

Koşuyolu: Acıbadem’in komşu semti Koşuyolu, Osmanlı saray mensuplarının at bindikleri, 1900-1920 yıllarında ise at yarışlarının düzenlendiği semttir.

Okmeydanı: Fetih Ordusu, kuşatmanın bir kısmını burada kurulan karargâhta geçirmiş. Semtin ismi de böylelikle Okmeydanı olarak kalmış.

Şişli: Şiş yapımıyla uğraşan ve Şişçiler diye anılan bir ailenin burada bir konağı olduğu ve ‘Şişçilerin Konağı’nın zamanla değişikliğe uğrayarak ‘Şişlilerin Konağı’ hâline gelmesiyle semtin adının Şişli olarak kaldığı anlatılıyor.

Şaşkın bakkal: Henüz yerleşimin olmadığı dönemlerde yaz günleri denizden yararlanmak için bölgeye gelenlere bir bakkal dükkânı açıldığını görenler, burada iş yapılmayacağını düşünerek bakkala “şaşkın bakkal” yakıştırması yaptılar. Bundan sonra da semt Şaşkın bakkal olarak anılmaya başlandı.

Sütlüce: Bugün Sütlüce semtinin olduğu yerde Süt Menbat isimli bir Rum köyü vardı. Köyün bir köşesindeki bakır bir kadın heykelinin memelerinden su akar; bu suyun, kadınların sütünü çoğalttığına inanılırdı. Bundan dolayı semt, Sütlüce olarak anılır oldu.

Taksim: Osmanlı zamanında su kemerleriyle civar yerleşimlerdeki sular buraya getirilir ve buradan İstanbul’un semtlerine taksim edilirdi(dağıtılırdı). Osmanlı’dan önce Bizans’ın da aynı bölgeyi taksim noktası olarak kullanmış olma ihtimali yüksektir.

Unkapanı: Bazı satış yerlerinde Arapça’da ‘Kabban’ adını taşıyan büyük teraziler bulunduğundan, buraları Kapan adını taşırdı. Sahiline buğday ve arpa yüklü gemiler demirlediğinden, semt bu adı aldı.

Üsküdar: Bizans devrinde, Skutari denilen asker kışlaları, şehrin bu yakasında yer aldığı için semt Skutarion diye anılıyordu. Bu isim zamanla Üsküdar’a dönüştü.

Veliefendi: Hipodrom bir zamanlar Şeyhülislam Veli Efendi’nin sahibi olduğu topraklar üzerinde kurulduğundan semtin adı Veli Efendi’yle anılıyor.

Zincirlikuyu: 1870 yılında Sultan Aziz’in oğlu Veliaht Yusuf İzzettin Efendi için yaptırılan yazlık saray ile kurulan ve gelişmeye açılan semt. Veliahtın, adı geçen köşkte 1917 de bileklerini keserek intihar etmesi ya da öldürülmesiyle adı uğursuz semte çıkan yer konut alanı olarak fazla gelişmemiş ve bu sebepten dolayı mezarlık Yusuf İzzettin Efendi’nin av köşkünün bahçesine kurulmuştur. Av köşkü ise halen yapı meslek lisesi olarak kullanılmaktadır. Semtin adı köşkün hemen aşağısında bulunan ve bugün izi bile kalmayan kuyudan gelir.

Kaynak: cnnturk.com

Exit mobile version