K-Pop Gençleri Olumsuz Mu Etkiliyor? İşte Uzmanların Kritik Uyarısı…

K-Pop müziğin sosyal kaygısı yüksek ve iletişim becerileri zayıf olan gençleri etkilediğini ve zarar görme riski yüksek gençleri etkisi altına aldığı savunuldu. Bazı psikiyatri uzmanları K-Pop müziğin gençlere olumsuz bir şekilde etkilediğini öne sürdü.

K- Pop Dinleyicileri Ne Diyecek?

Son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de oldukça tanınan ve hayranlarının sayısı giderek artan Korean Pop (K-Pop) grupları, sadece yaptıkları müzikle değil imaj ve yaşam tarzları ile de gençleri etkisi altına alıyor. Uzmanlar özellikle sosyal kaygısı yüksek, iletişim becerileri zayıf ve sağlıklı arkadaş ilişkileri kuramayan gençlerin böyle akımlardan daha fazla etkilenip zarar görebileceğini belirtiyor. Gençleri olumsuz yönde etkilediği savunulan Kore Pop akımına K-Pop temsilcileri dinleyicilerinden gelecek yanıt ise merak edilmeye başlandı.

Türkiye’de de sayıları giderek artan geniş bir kitleye hitap eden Kore kökenli müzik akımına ilişkin Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Emel Sarı Gökten, görüşlerini paylaşıyor;

”Sosyal kaygısı yüksek, iletişim becerileri zayıf, ona iyi hissettiren sağlıklı arkadaş ilişkileri kuramayan gençlerin böyle akımlardan daha fazla etkilenip zarar görme riskleri yüksektir”

Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Emel Sarı Gökten şunları söyledi;

Kore hükümeti göz yumuyor

Son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de oldukça tanınan ve fanlarının sayısı giderek artan Korean Pop (K-Pop) gruplarının sadece yaptıkları müzikle değil, imaj ve yaşam tarzları ile de gençleri etkisi altına aldığına dikkat çeken Doç. Dr. Emel Sarı Gökten sözlerine şöyle devam etti:

“2000’li yıllardan sonra sayıları artmaya başlayan bu müzik grupları, ilk zamanlarda Kore hükümeti tarafından olumlu karşılanmıyordu fakat zaman içinde ülkeye kazandırdıkları maddi gelirin göze çarpmasıyla hükümet tarafından da desteklenir hale geldiler. Ülkede birkaç güçlü müzik şirketi tarafından yönetilen piyasa, küçük yaşlarda sözleşmeler imzalattıkları çocukları çok yoğun bir tempoda çalıştırıp ses, dans ve hitabet eğitimlerinden geçirip, kızlara küçük yaşlarda estetik operasyonlar yaptırıp, günü gelince bir grup içerisine idol tanımıyla eklenmelerini sağlıyor. Günde 18 saat gibi uzun sürelerle çalıştırılıp, kilo almasınlar diye düşük kalorili beslenen çocuklar cinsiyetin olmadığı, son derece kusursuz ve mükemmel bir görüntü içerisine sokulup istismar ediliyor. Tüm dünyada hızla tanınmaları ve sonuçta çok büyük paralar kazandırmaları nedeniyle hükümet ya da başka bir yetkili bu istismara ses çıkarmıyor.”

Güçlü bağları ve ortak değerleri var

K-Pop gruplarının sadece bir müzik türü değil aynı zamanda bir inanç ve yaşam biçimini de temsil ettiğini belirten Gökten, “Fanlarının kendi aralarında paylaştıkları güçlü bir bağ, sadece kendilerinin anladığı jargonları ve ortak değerleri mevcut. Dolayısıyla tüm bunlar 12-18 yaş arasındaki, gelişimsel olarak belirli hassasiyetleri olan ergenleri kolayca etkisi altına alabiliyor” ifadelerini kullandı.

Ergenler birçok nedenle K-Pop fanı oluyorlar

Doç. Dr. Emel Sarı Gökten, ‘Ergenlik yaşamda beyin gelişiminin en hızlı olduğu ikinci evredir. Bu gelişim döneminde ergenlerin duygu, düşünce ve davranışları bir çocuk ve bir erişkinden oldukça farklıdır’ diyerek açıklamalarına şöyle devam etti:

“Ergenler duygularını yoğun yaşarlar ama kontrol etmekte zorlanırlar, alınganlardır, sevilmediklerini ve beğenilmediklerini düşünürler. Onlar için bir gruba ait olmak çok önemlidir. O nedenle ergenler akran gruplarına alınmak için ellerinden geleni yapar, sosyal kabul görmek için sigaraya başlayabilir, grubun gözüne girmek için suç işleyebilir. Bu kadar hassas olduğu bir dönemde, hele bir de istediği akran gruplarına rahatça giremiyor, yeterince kabul görmüyorsa, ailesi tarafından sıkça eleştiriliyorsa yalnız hisseder, mutsuz olur ve kendini değersiz görür. İşte bu noktada onu bir gruba bağlayacak, içerisinde güvende hissedeceği, idolünü bulacağı K-Pop gibi fan grupları imdadına yetişiyor. Böylece kendilerini sosyal bir ağ içerisine dahil olmuş, aynı düşüncede akranlarla temas kurmuş, günümüz toplumunda herkese dayatılan mükemmel fiziki görünüşe sahip olma arzusunu bir idol üzerinde yansıtabileceği, tam da ihtiyacı olan bir inanç sistemi önüne sunulmuş bir noktada bulurlar.”

Her ergen eşit riske sahip değil

Tüm ergenilerin bu tip grupların etkisi altına girmek için eşit riske sahip olmadığını söyleyen Gökten, “Özellikle sosyal kaygısı yüksek, iletişim becerileri zayıf, ona iyi hissettiren sağlıklı arkadaş ilişkileri kuramayan gençlerin böyle akımlardan daha fazla etkilenip zarar görme riskleri yüksektir. Bunun yanında toplumda fiziksel özelliklere çok fazla atıf yapılması, güzelliğin, kusursuzluğun ve zayıflığın bilginin, öğrenmenin ve iyi ahlaka sahip olmanın önünde tutulmasının ergenlikte zaten fiziksel özellikleriyle uğraşısı artmış olan gençlerin kafasını karıştırıyor” diye konuştu.

Aileler pozitif iletişimin mucizesini görmeli

Doç. Dr Emel Sarı Gökten, ‘Her ne kadar akran etkisinin arttığı ve aileden bir miktar uzaklaştığı bir dönem olsa da ergenin kendini güvende hissettiği, sevildiğini bildiği ve koşulsuz kabul gördüğü bir aile ortamına ihtiyacı var’ diyerek sözlerine şöyle devam etti:

“Bu nedenle anne ve babalar çocukla çatışmaya girmek yerine onun gelişimine saygı göstermeli, bireysel olma çabalarını desteklemeli, pozitif iletişimin mucize önemini göz ardı etmemelidir. Çocukluktan bu yana devam eden ya da ergenlikle birlikte ortaya çıkan sosyal kaygı, iletişim zorlukları, mutsuzluk, içe kapanma gibi belirtiler gösteren gençleri mümkün olduğu kadar erken dönemde psikiyatrik destek için yönlendirmeleri çok önemli. Bu sorunları yaşayan gençler, zararlı akımların ve inanç sistemlerinin etkisine daha kolay kapılıyorlar.”

Toplumsal ve kültürel değerlerle risk azaltılabilir

Toplumsal ve kültürel değerlerin güçlü olması ve nesilden nesile aktarılması sayesinde bu tarz yok edici akımların neden olacağı zararlı etkilerin azaltılabileceğini ifade eden Gökten, “Gençlerimizin bireysel kimliklerini sağlıklı geliştirebilmeleri için aile desteğinin yanı sıra toplumsal olarak da onları bilginin, çalışıp emek vermenin, başka insanların haklarının, doğaya ve tüm canlılara saygı gösterme gibi değerlerin ön planda olduğu bir çevrede yetiştirmenin de riskleri azaltacağı söylenebilir” diye konuştu.

Exit mobile version