Kaan Çağlayangöl: ‘ Günümüzde Şarkılar Tornadan Çıkmış Gibi ‘

Müzik yazarı Kaan Çağlayangöl Oda Tv’deki köşesinde ‘Önemli Olan Kalite Mi Tıklanmak Mı’ başlıklı bir yazı kaleme aldı. Çağlayangöl, son yıllarda müzik dinleme kültürüne ilişkin yaşanan değişikliği ve müzikteki dijital dönüşümden söz etti.

İşte o yazı;

Son 60 yıldır tüm dünyada müzik dinleme kültüründe ciddi değişiklikler oldu. Önce taş plaktan 45’lik ve 33’lük plaklara geçiş. Daha sonra kaset ve cd. En son olarak ise digital platformlar. Itunes, Spotify vs. Bu digital platformlar size uygulamalar sayesinde cep telefonunuzdan ya da bilgisayarınızdan müzik dinleme olanağı sağlıyor. Bu bir imkan mı yoksa tıklama tuzağı mı? Orası pek belli değil. Siz telefonunuzdan bir şarkı dinlerken önerilen başka bir şarkı ya da albüm karşınıza çıkıyor. Bunu da dinlemek ister misiniz?

Bu defa kullanıcı o şarkıyı ya da albümü dinlemeye başlıyor. Her albümün kendine göre anlattığı bir hikayesi ve konsepti vardır. Dolayısıyla şarkıdan şarkıya, albümden albüme atlamak size dinleyici olarak o müziği anlama imkanı sağlamaz. Sadece daha çok şarkıya ardı ardına tıklamanız sağlanıyor. Tabii bu programlar tasarlanırken amaç; size mümkün olan en fazla “tıklama”yı yaptırarak para kazanmak.

Hal böyle olunca müziği dinleme kültürü de ortadan kalkmış oluyor. Sevgili Taner Öngür’ün tabiriyle digital platform sayesinde dinleyicinin müzik dinleme ahlakı bozuluyor. Geçmiş yıllarda 33’lük bir plak satın aldığınızda o plağı baştan sona kadar, A ve B yüzü olarak dinlerdiniz. Bu durum dinleyici için çok faydalıydı.

O şarkıdan o şarkıya atlamak ise karman çorman, o filmden bu filme atlayıp TV kanallarının arasında “zaplamak” gibi. Digital platformlar dışında bir de en büyük “garabet” olan Youtube var. Oradaki durum mobil uygulamalardan daha beter. Bir video bitiyor bir diğeri başlıyor, başlarken de bir geriye sayım söz konusu, 10 saniye içinde seçim yapmazsanız size yeni bir video ya da ses klibi seyrettiriyor.

DIGITAL PLATFORMLAR

Digital platformlar ve Youtube ses kalitesi açısından da yetersiz. Kim takar kaliteyi? Ülkemizde müzik dinleme kültürü yok denecek kadar az olduğu için evinizde ya da odanızda çalan müziğin ses kalitesi de dert değil. Bu programlarda çalma kalitesi ve “equalizer” özelliği de var.

Çalma kalitesini en üst seviyeye çıkartıyorsunuz fakat ortada bir ses kalitesi yok. Yuvarlanmış sesler size dinlettiriliyor. Aynı şarkıyı plaktan, hiç olmazsa cd ya da kasetten dinlediğinizde aradaki farkı hissedebiliyorsunuz. Equalizer seçenekleri ise birtakım default ayarlara dayalı. Rock, pop, caz, klasik, bass,treble, dance, electronic, rap v.s. gibi ayarlar var. Birini seçiyorsunuz ama bir diğerinden pek bir farkı yok, sanki hepsi aynı ayarlara göre tasarlanmış. Tamamen bir görüntü ve tıklama fetişzmi. En kaliteli kulaklığı alın, Spotify’ın equalizer seçeneğini herhangi bir ayara getirin ufak tefek birkaç değişiklik dışında duyabileceğiniz bir şey yok.

Herhangi bir amfinin üzerindeki analog ayarlarla alakası olmayan sentetik ayarlardan ibaret. Müziği nereden dinlediğiniz hangi müziği dinlediğiniz kadar önemli. Digital platform bandrol, albümlerin dağıtımı, kapak fotoğrafı, materyal maliyeti vs. açısından birçok masrafı da sıfır maliyete indirdiği için plak şirketleri önüne gelen eski ya da yeni kaydı kalitesine bakmaksızın digital platformlara yüklüyor. Ne kadar tık alırsa o kadar para kazanıldığı için kalitenin de bir önemi kalmamış oluyor. Peki bu digital platformlara yüklenen ve dinlenilen albümlerde hangi müzisyenler çalıyor, bu albüm hangi stüdyoda kaydedilmiş, kullanılan enstrümanlar nelerdir, ses mühendisi kim, hangi ülkede kaydedilmiş gibi sorulara cevap yok. Plak, kaset ve cd’lerde bu soruların hepsine cevap olan kartonet adı verilen bir ek vardı. Bir albümün tüm bilgisini A’dan Z’ye oradan okuyabilirdiniz. Şimdi ise bunların hiçbir önemi yok. Önemli olan tıklanmak.

YENİ BASKI PLAKLAR

Bir albümü digital platforma yüklerken diğer yandan aynı albümün cd ya da plağının yapılmasına herhangi bir itirazım yok. Çünkü piyasada diğer formatların da bulunması digital platformu bir nebze olsun hoş görmemi sağlıyor. En azından merak eden gidip cd ya da plak halini alabiliyor ve albüm hakkındaki ayrıntılı bilgilere erişebiliyor. Fakat burada da farklı bir sorun ortaya çıkıyor.

Eski ve yeni albümlerin 33’lük plak olarak yani long play olarak yeni baskılarını müzik marketlerde görmeniz mümkün. Fakat bu plakları satın alıp dinlediğinizde bir hayal kırıklığı yaşıyorsunuz.

Çünkü baskı kaliteleri hem ses hem de görsellik açısından yetersiz. Tüm bunlar neden oluyor? Cevabı aslında çok basit. Müzik piyasasının bitme noktasına gelmesi en büyük neden. Plak şirketleri de elinde ne var ne yok satışa sunuyor ya da dinlemeye açık hale getiriyor. Durum böyle olunca kalitesiz bir dinleme kültürü ve çöplüğe dönmüş kayıtlar ortalıkta dolaşıyor.

Peki dinleyici bu durumda ne yapmalı? Müziği, digital platform hariç her formatta dinlemeli. Plak almak istiyorsa dönem baskısı denilen eski baskıyı satın almalı. Yeni baskı plakları ise evdeki bir vazo gibi görsellik için kullanabilir.

TÜRKİYE’DEKİ MÜZİK PİYASASININ HALİ

Müzik piyasasının gittikçe dip yaptığı günümüzde sorun sadece dinleme formatları değil. Bu piyasada sistem geçmiş yıllara göre çok farklı işliyor. Özellikle ülkemizde her konuda olduğu gibi müzik konusunda da bir erezyon var. Önce bir single ya da maxi-single yapıp analog ya da digital olarak piyasaya sürüyorsunuz.

Daha sonra bu şarkıya allı pullu hatta erotik öğeler barındıran bir klip çekiyorsunuz. Ardından bir hayli yüksek ücretler ödeyerek müzik kanalı olduğunu iddia eden kanallarda gösterilmesini sağlıyorsunuz. Bunların sonucunda X gazino patronu ya da gece klubü sahibi sizi görüyor, dinliyor ve beğeniyor. En nihayetinde size işletmesinde iş veriyor. Bakın, buraya kadar anlattığım kısımda müzik hiç yok. Sadece görsellik var. Tornadan çıkmış gibi birbirine benzeyen şarkılar besteleyen bestecilere, hiçbir edebi değeri olmayan sözler yazan söz yazarlarına, kendine aranjör diyen ama aranjör olmayan “cubase” aranjörlerine para ödediğiniz takdirde size şarkıya benzer bir şeyler yapabiliyorlar. Sonra iş bekliyorsunuz, iş gelirse gidiyorsunuz, boy boy afişleriniz basılıyor, klipleriniz sayesinde basın sizi takip ediyor ve ünlü oluyorsunuz.

Tabii bol görselli ve photoshop dopingli birer sosyal medya hesabı açmanız da çok önemli. Tabii bu anlattıklarımı yapan herkes ünlü olamıyor. İçlerinden ancak 2-3 kişi ünlü olabiliyor. Caretta caretta gibi, denize ulaşmanız biraz zor. Sonuca ulaşmasanız bile çok para harcıyorsunuz. Paranız çöpe gitmiş gibi bir hisse kapılıyorsunuz. İkinci bir yöntem ise yarışma programları; TV kanallarında gösterilen bazı programlar var, bu programlarda yeteneğinizi yeteneği tartışılabilecek ve müzikten pek de anlamayan jüri üyelerine sergiliyorsunuz. Kendinizi onlara beğendirebilirseniz size bazı imkanlar sağlıyorlar. Ünlü olmanız için söz verilmiyor sadece basın biraz sizden bahsediyor. TV kanallarında yer alma şansınız artmış oluyor.

Bu tür bir müzik piyasasından ne sanat ne de kaliteli işler bekleyebilirsiniz. Güzel sanatlar dahil tüm sanat dallarında elbette parasal kazanç önemlidir fakat parasal kazanç tamamen bir amaç haline dönüşmüşse alarm zilleri işte o noktada çalmaya başlıyor demektir. Günümüzde müzik piyasasında çoğu prodüktör ve plak şirketi sahibi müziğin kaliteli olup olmadığına bakmıyor. Bir proje önlerine geldiğinde tek sordukları soru şu; “ne kadar satar”. Hal böyle olunca satmak kalitenin önüne geçiyor. Bu geçiş sağlandıktan sonra da yetenekleri kısıtlı bir çok şarkıcı piyasanın içine doluşuyor. Beraberinde vasat şarkılar ve albümler ortalıkta geziyor. Biz de adeta radyasyon gibi o şarkılara ve şarkıcılara maruz kalıyoruz.

Peki dünyanın diğer ülkelerinde de durum böyle mi? Bizimki kadar oryantal olmasa da aşağı yukarı sistem orada da böyle işliyor. Yurtdışında da çok sabun köpüğü işler var. Fakat Avrupa ve Amerika’da bizim ülkemize göre çok kaliteli işler yapılıyor. Sistem daha net ve anlaşılır durumda.

Belki de daha hakkaniyetli demek doğru olur. Orada da kağıttan yıldızlar var ama çok büyük yıldızlar da var. Bunu anlamak için dünya müzik tarihine damgasını vurmuş bir isim olan Atlantic Records’un kurucusu Ahmet Ertegün’ün yaşam öyküsünü anlatan “Son Sultan Ahmet Ertegün; Rock’n Roll’un yükselişi” adlı kitabı okumanızı tavsiye ediyorum. Amerika’da “The Last Sultan: The Life and Times of Ahmet Ertegun” adıyla piyasaya çıkan kitabın yazarı Robert Greenfield.

Özet olarak dinleme formatları sanal hale geldikçe müziğin ağırlığı azalıyor ve bu durum kaliteli dinleyicileri tatmin etmiyor. Plağın ne olduğunu bile bilmeyen bir takım prodüktörler yanlış projeler yapıyorlar. Yeni bir sanatçının ortaya çıkması ve tutunması ise bir mucize. Fakat büyük umutlarla bir çok insan müzik piyasasında bir yer edinmeye çalışıyor. Digital platformların yüzeyselliği, kötü albümler, kötü şarkıcılar, amacına hizmet etmeyen müzik kanalları, tuhaf yarışma programları, garip jüri üyeleri, yanlış projeler, kamuoyuna hoş görünmek için ajitasyon yapmak, otorite gibi konuşan içi boş star görünümlü kifayetsiz muhterisler…

Ne ararsanız var ama hepsinin nedeni tek; yıllarca kör topal devam etmiş ve hasbelkader bugünlere gelmiş Türkiye’deki müzik piyasasının içler acısı hali tüm bunların en büyük nedeni.

UMUDUM HER ŞEYİN ÇOK GÜZEL OLMASI

Peki ne yapmalıyız? Müzik piyasasında ehil insanların ortaya çıkmasını desteklemeliyiz. Peki bunu nasıl yapabiliriz? Bir dinleyici olarak iyi müziği satın alıp dinlemeyi tercih ederek. İyi müziğin icra edildiği konserlere giderek. Umudum her şeyin çok güzel olması. Tüm olumsuzlukların dağılması ve herkesin kaliteli bir yaşam sürmesi. Müzik adına da ülkem adına da tek isteğim bu.

Kaynak : Oda Tv | Kaan Çağlayangöl

Exit mobile version