Muazzez Abacı; “Ben Müziğin Yüksek Mühendisiyim”

“Sezen’imin Şarkıları” adlı albümünü çıkaran Türk Müziğinin en önemli isimlerinden Muazzez Abacı Hürriyet Gazetesi yazarı Cengiz Semercioğlu’na röportaj verdi.

Abacı, yeni çıkan albümünden Amerika’daki hayatına, eski sanatçılardan yeni şarkıcılara kadar samimice açıklamalarda bulundu.

Geçtiğimiz günlerde İbrahim Tatlıses’e “Kimleri dinliyorsunuz?” diye sordular. O da “Muazzez Abacı, Sibel Can ve Ebru Gündeş’ten başka kimseyi dinlemem” dedi…

– Canım… Ben de onu her dakika dinlesem bıkmam. İbrahim Tatlıses’i çok severim. Yıllarca birlikte gazino ve fuar programları yaptık. Neredeyse 20 yıla yakın bir zaman.

Gazino dönemlerinde “afişlerde kimin ismi üste yazılacak” konusu yüzünden tartışma çıkarmış, doğru mu?

– Ben bunları bilmem. Hatta insanlar bana zaman zaman “Sen niye sağ başta ya da sol üstte değilsin” gibi şeyler söylerdi. Hiç bilmediğim şeyler bunlar benim. Yapımcılar, bana emek veren medya bunlara dikkat ediyor ama ben dikkat etmem. Geçmişte de bugün de bir telefon açıp ismimin yazılışıyla ilgili bir eleştiride bulunmuşluğum yoktur.

Peki o dönemlerde İbrahim Tatlıses’le ya da diğer isimlerle hiç mi tartışmanız olmadı?

– Olmadı. Hepsi başımın tacı. Bir sanatçı arkadaşım da çıkıp “Biz Muazzez Abacı’yla kavga ettik” diyemez.

Sezen Aksu’yla nasıl tanıştınız?

– Sezen’le dost meclislerinde tanıştık. Bazı işadamlarının, büyük medya patronlarının düzenlediği gecelerde, davetlerde bir araya geliyorduk. Beraber şarkı filan söylerdik. Sonra 5 sene Bebek Belediye’de birlikte çalıştık. Bu bahsettiğim, 30 sene filan önceydi. Birlikte çok büyük konserlere gittik. Simavi ailesinin döneminde Hürriyet Gazetesi’nin Gurbet Konserleri oluyordu, onlara gidiyorduk. Onno Tunç da bizimleydi o dönem. Sezen bir gün programı bıraktı, “Hadi gidiyoruz” dedi. “Nereye gidiyoruz Sezen, konserlerimiz var” dedim. “Yok, sen, ben ve Onno gidiyoruz” dedi, uçağa atladık İstanbul’a döndük.

 “Sezen’imin Şarkıları” albümü nasıl ortaya çıktı?

– Sezen’e ondan bir şarkı almak için çok gittim. Yeni şarkılarından bir tane alıp albüme koymak istiyordum. Birlikte birçok şarkı dinledik. Sonra baktık ki seneler geçmiş. Bir türlü bir şey yapamadık. Sonra bana menajerim Taner, eşi, Murat Yıldırım ve İlyas Tetik’ten böyle bir proje teklifi gelince hemen Sezen’i aradım. “Sen hiç zahmet edip gelme, ben sana yeni şarkılarımı göndereyim, dinle” dedi.

Gönül mü koymuş size yoksa, yıllarca alacağım deyip yeni şarkılarından birini almadığınız için?

– Vallahi ben de böyle düşünerek Sezen’e gittim. “Bana 10 şarkını ver” dedim. “Sen delirdin galiba” dedi. “Vallahi eski şarkılarından okumak istiyorum” dedim. “Sandık senin, hangi şarkıyı istiyorsan onu oku” dedi. Sonra birlikte seçtik şarkıları.

Gönül koyma meselesi yok yani?

– Yok canım. Sadece ben öyle düşündüm. Sezen bana hiç öyle bir şey hissettirmedi. Gidip gidip dönünce öyle hissettim ben. Aynı şey Şehrazat’a da oldu. Gittim gittim geri döndüm.

“SEZEN ‘HERKES  BANA ÂŞIK BEN SANA ÂŞIK’ DER”

Siz uzun yıllardır albüm yapmıyorsunuz…

– Evet. En son birkaç sene evvel Ajda Pekkan’la yaptık. Onun dışında uzun zamandır albüm yapmadım. Türk sanat müziği besteleri çok fazla gündeme gelen besteler değil. Daha çok fantezi-arabesk tarzında besteler gündemde. Ama onlar benim tarzım gibi değil. Tarz değiştirmeyi de çok istemiyorum. İnsan eğitimi neyse onu sürdürmek istiyor. Yenilik ve güncellik tabii ki başımızın tacı ama yorum tarzı değiştirmek önemli.

En sevdiğiniz Sezen Aksu şarkıları albüme koyduklarınız mı?

– Daha neler var neler… Ama bu kadarını yapabildim.

Sezen Hanım yorumunuzu stüdyo sürecinde mi dinledi, albüm çıktıktan sonra mı?

– Stüdyoda dinledi. Ben de inan albümü daha yeni alacağım.

Herkes sizin Sezen şarkıları albümünü konuşuyor ama Sezen Aksu’dan hiçbir yorum gelmiyor. Neden sizce?

– Ama o öyledir. Ön planda olmayı çok sevmez. Yoksa ben ne zaman istesem canıyla başıyla var olur yanımda. Aynı şekilde ben de onun için öyleyim. Beni çok sever. “Herkes bana âşık, ben sana âşık” der. Ben hiçbir zaman bana burnu büyüklük yaptığını görmedim. Ama tutucu bir sanatçıdır.

Nasıl tutucu?

– Nevi şahsına münhasır. İyi bir beyin, iyi bir yazar, iyi bir bestekar. Onları da korumak ister.

“Her Şeyi Yak” şarkısında Ferman Akgül’le düet yaptınız. Manga’yı ve Akgül’ü daha önceden tanıyor muydunuz?

– Ara sıra dinlerdim. Ferman “Her Şeyi Yak”ı o kadar güzel söyledi ki, çok sevdim. Bana çok güzel uydu. Bir de çok beyefendi bir çocuk. Al içine sok çocuğu, o kadar beyefendi.

Bir de Serkan Kaya düeti var albümde…

– Serkan da çok beyefendi bir çocuk. Zaten Günay’da da beraberiz onunla. Sesi İbrahim’i (Tatlıses) de andırıyor. Moko (Murat Yıldırım) buldu düet yapılacak isimleri.

Serkan Kaya “Artık imparator benim” diyor ama. Çok iddialı değil mi? Tarzı da Tatlıses gibi…

– Asla demez. O öyle bir çocuk değil. Yakından tanırsan anlarsın. İbrahim’e sonsuz saygısı olan bir çocuk.

Bu albümün devamı gelir mi?

– Bugün bu soruyu çok duydum çevreden. Bilmiyorum. Onu artık zaman gösterecek. Çünkü biz bu albümü 2 senede yaptık.

 “SESiMiN iYi OLACAĞI BABAMIN iÇiNE DOĞMUŞ”

Bu sesi babanızın sizi 2 aylıkken karların üzerine atmasına mı borçlusunuz?

– Sen bunu nereden biliyorsun? Ben kasım ayında doğmuşum. Kara kış varmış o sene. Daha kırkım çıkmamışken çırılçıplak soymuş, karların üzerine atıvermiş. Ben çığlık atmışım. O sırada yanında arkadaşları da varmış. Demiş ki “Bu sesi iyi dinleyin, ileride çok dinleyeceksiniz benim kızımı”! Bunu bana babamın arkadaşları anlattı. İçine doğmuş.

Babanızı erken yaşta kaybettiniz değil mi?

– Evet. 23 yaşındaydım vefat ettiğinde. Babam geçmişinde tam bir mahalle delikanlısıymış. 10 sene namağlup boks yapmış. Adını altın harflerle
yazdırmış.

“YARI AMERiKALI OLDUM ARTIK”

Yılın kaç ayı Amerika’dasınız?

– Türkiye’de işim yoksa hemen gidiyorum. Diyelim ki önümüzdeki ay sahnem yok, hemen atlayıp gidiyorum. Hostes gibi oldum artık. Kızım Saba 20 senedir orada yaşıyor. Torunum Sera 18 yaşına giriyor bu hafta. Lise son sınıfta. University of Toronto’da eğitim alacak. Psikiyatr olmak istiyor.

Amerikan kültürünü iyice benimsemişsinizdir artık…

– 20 senedir gidip geliyorum. Yarı Amerikalı oldum artık.

Saba hangi şehirde yaşıyor? Ne iş yapıyor?

– New York, Rochester’da. Profesör oldu. Hastanede öğretim üyeliği yapıyor. Bir de kendi kliniğini açtı.

Sanatçı çocukları hep anne-babalarına öykünür ya sizde öyle olmamış…

– Saba takdir ederdi. Hocaları “Saba’nın başarısının yüzde 99 sebebi sana olan sevgisi” derdi. Bana çok düşkün olduğu için beni böyle ödüllendiriyordu. Hayatımda unutamadığım iki gün vardır. Biri Saba’nın Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni kazandığı gün, ikincisi torunum Sera’nın doğduğu gün. Babasının kucağında bana getirdiği anı asla unutamam.

Babası ne iş yapıyor?

– Bilgisayar üzerine çalışıyor. Saba ile boşandılar. Ama boşandıktan sonra o kadar iyi dost oldular ki yeniden birlikte oturmaya başladılar.

Size mi çekti acaba kızınız bu konuda? Sizin de Hasan Heybetli’yle boşanıp evlenmişliğiniz var.

– Benim de hep dostluklarım sürmüştür. Saba’nın babası da gidiyor yanına. Hatta en son gittiğinde 2 ay kaldı.

Peki siz görüşüyor musunuz kızınızın babasıyla?

– Görüşüyorum tabii. Babamız sonuçta. Hiç öyle görüşmeme gibi bir durum yok.

“Her Şeyi Yak” şarkısına çektiğiniz klipte torununuz Sera’yı da oynattınız. Bu sizin fikriniz miydi?

– Yapımcıyla klibin içeriğini konuşurken, evlendiği adamdan kaçan bir gelin sahnesinden bahsetti. O sırada aklıma geldi, “Sera’yı oynatsak, bizim için çok güzel bir anı olur” dedim. Hemen Sera’yı aradık, “Anneanne 10 gün tatilim var, gelirim” dedi. Hemen geldi.

“ORASI DA YOZLAŞMAYA BAŞLADI”

20 yıldır Amerika’ya gidip gelen biri olarak oradaki siyasi ve toplumsal değişimleri nasıl görüyorsunuz? Trump’ı nasıl buluyorsunuz?

– Artık dünya değişiyor. Amerika bundan 10-15 sene önce barışçıldı. İnsanlar birbirlerine daha saygılıydı. Bunlar değişiyor. Orası da yozlaşmaya başladı. Eski trafik yok, eski anlayış yok. Ama yine de insanlar birbirlerine saygılı. Özellikle trafikte çok büyük nezaket var.

Orada araba kullanıyor musunuz?

– Arabam da var ehliyetim de. Biraz da İngilizce konuşabiliyorum. Öğlene kadar evde bizimkilere Türk yemekleri yapıyorum. Sera ve damat yemeklerimize bayılıyor. Sonrasında kendime program yapıyorum.

Amerika’da mı, Türkiye’de mi daha mutlusunuz?

– Her iki tarafta da. Bir tercih yapamam. Kızım ve torunum Uganda’da olsa yanlarına gider, bungalovda da yaşarım.

MAHKEMEDE JÜRİ ÜYELİĞİ YAPTIM

Amerika’da vatandaş olduğunuz için mahkemelerde jüri üyeliği de yapıyorsunuz değil mi?

– Evet. Amerika’da jürilik Amerikan vatandaşlığının kanuni şartı. İki senede bir jüri üyesi olunuyor.

Siz kaç defa oldunuz? Hangi davalardı onlar?

– İki kere. Taciz ve trafik davalarıydı. İçeriğini anlatamam ama şunu söyleyebilirim; suçlu bulundu. Amerika’da taciz ağır cezaya giriyor ve affı yok.

Hollywood’da taciz meselesi şu anda çok tartışılıyor. Birçok ünlü isim, başına gelenleri kamuoyuna açıkladı. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?

– Acaba onu gündeme gelmek için mi söylüyorlar? O da olabilir…

Brigitte Bardot, Catherine Deneuve gibi isimler de “Artık abarttınız” diye tepki gösterdi taciz açıklamaları yapanlara…

– Bence de. İnsanın ismi biraz lekeleniyor ama eğer şöhret düşünülürse ilginç olabiliyor. Basamak gibi görülebilir. Bin kere şöhret olacağımı bilsem böyle bir taciz olayına müsaade etmem.

Bizim müzik sektöründe gözlemlediğiniz böyle olaylar oldu mu?

– Bizde böyle bir şey yok.

“FAHRETTiN ASLAN BENi TOKATLAYAMADI”

Gazino kültürünü özlüyor musunuz?

– Tabii…

Şimdi bir tek Günay kaldı…

– O da eski Maksim gibi değil. O zamanlar assolist vardı, altında komedyenler vardı. Zeki Alasya, Metin Akpınar, Müjdat Gezen’ler çıkardı. Dansöz vardı mesela, Nesrin Topkapı, Seher Şeniz gibi. Türkü vardı. Ümit Tokcan ve onun gibi birçok isim sahneye çıkardı. Sinemadan gelen isimler de sahneye çıkardı. Fatma Girik, İzzet Günay, Nebahat Çehre, Ayhan Işık… Hepsi çok güzeldi.

Fahrettin Aslan bir dönem eğlence dünyasının imparatoruydu. Bülent Ersoy ve Zeki Müren’i tokatladığı iddiası
doğru mu?

– Uzun bir dönem imparatoruydu. Bahsettiğin tokat olaylarını duydum ama görmedim. O yüzden aslını bilmiyorum. Etraftan söylüyorlardı. Beni de belki tokatlamak istedi ama tokatlayamadı.

Sizin ilişkiniz ve gücünüzden dolayı yapamamıştır…

– Bence de…

“HASAN GERÇEK BİR KABADAYIDIR”

Hasan Heybetli’yle evli olmanız eğlence hayatında size büyük imtiyazlar sağladı mı, güç getirdi mi?

– Çok. Uzun bir süre magazinin kraliçesiydim. Hafta sonları tam sayfa haberlerim çıkardı.

O dönem için “Pırlantaya doymuştum” diyorsunuz…

– Ben memur bir ailenin çocuğuydum. O zamanlar Fahrettin Bey insana maaş verir gibi haftalık veriyordu. O zamanlar hakiki şeyler takmıyordum. Gönül Yazar’ı görünce “İnşallah benim de böyle pırlantalarım olacak” diyordum. Daha sonra haftalığımla taksit taksit istediğim şeyleri aldım. Necef avize için 1.5 ay çalıştığımı bilirim. 25 sene Maksim’de çalıştım. O zamanlar oradan başka ekstra işlere gidemezdik.

Ya Hasan Heybetli’nin pahalı hediyeleri? Onunla olan evliliğinizi nasıl anıyorsunuz?

– Hep saygım vardır. Onun da öyle. Çok delikanlı çocuktur. Çok efendidir. Ama kendi dünyası, doğruları var. Öyle yetişmiş. Gerçek bir kabadayıdır. Gerçekten yürekli bir insandır. Allah selamet, iyilik versin.

Magazin tarihinin en unutulmaz aşklarından biriydi sizinki. Hasan Heybetli Bayrampaşa cezaevindeyken, onu görebilmek için koğuşun görebileceği bir yerden ev bile tutmuştunuz…

– Gençlik işte. 24-25 yaşlarındaydım. Hasan da benden 2 yaş küçüktü. Anneme “Anne ben biriyle tanıştım” dedim, annem “Babası ne iş yapıyormuş” dedi. “Babası el arabasıyla domates, biber, patlıcan satıyormuş, yazık anne” dedim. Halbuki babası koca mafya babası Hüseyin Heybetli. Allah rahmet eylesin. O dönemin krallarındandı.

“MÜZEYYEN SENAR’IN VURDUĞU YERDE GÜL BiTER”

 Müzik kariyerinizde size en çok destek olan isim kimdi?

– Rauf Tamer ve eşi, Mehmet Barlas, Canan Barlas, rahmetli Ergil Tezerdi, Mualla Özbek…

Hep medyadan saydınız. Müzik camiasından kimse yok mu?

– Yok. Mesela Müzeyyen Senar bana geldi, bir tokat aşk etti. Ama o da bir destek. Onun vurduğu yerde gül biter.

Neden tokat atmıştı size?

– Ankara Radyosu’nda Devlet Klasik Korosu’nda Ruşen Ferit Kam ile ağır besteler icra ediyorduk. Ben o programda “Hocam, bunu biraz daha hızlandıramaz mıyız?” dedim. Biraz daha böyle giderli gibi. O da bana “Olur mu kızım? Bu otantik. Böyle olacak” dedi. “Tamam hocam” dedim. Ama ben plak döneminde o şarkıları yaparken hep yürüttüm…

Hızlı tempoda yaptınız yani…

– Evet. O zaman da Müzeyyen Hanım, “Arkandan atlı mı kovalıyor?” dedi ve bir tokat aşk etti bana. “Aman hocam!” dedim…

Müzik hayatınızda size köstek olan var mıydı?

– Vardır da benim haberim yoktur.

AJDA İLE AÇIKHAVA’DA KAVGA ETMEDİK

Ajda Pekkan’la aranız nasıl?

– Çok iyi.

Bir ara küstünüz. Ben kavga anını bile hatırlıyorum…

– Yok hayatım niye küselim? Ay neden küseyim, bir anlat…

Ben olayı biliyorum…

– Çatlatma insanı anlat da bileyim, neden küsmüşüz?

Yıl 2015, yer Açıkhava. Birlikte sahneye çıkacaksınız ama Ajda Hanım hazır dağil. Kostüm, makyaj sebebiyle huzursuzluk çıkarıyor. Sonra siz de ayakkabı falan ne varsa duvarlara fırlatıyorsunuz…

– Yok inan, ben tartışmadım onunla.

Sesler yükseliyor, kavga çıkıyor, hatta ayakkabılar havada uçuşuyor…

– Kim diyor bunu? Ajda kendi kendine ve ekibiyle yapıyor onu. Benimle kavga etmiyor ki!

Siz de yapıyorsunuz aşağıdaki kuliste…

– Hayır hayatım.

Var orada bir gerginlik ama…

– Asla! O gün aşağıda 45 dakika onu beklemiştik konsere başlamak için. Benim her zaman arkadaşlarıma saygım var ama meraklandım. Seyirci ıslık çalmaya başlamıştı konserin başlaması için. Ayakkabısı mı unutulmuş ne tam bilmiyorum. Ajda mutlu olsun diye ona ufak bir hediye göndermiştim konserde, konu değişsin diye. Hiç umursamamış bile garibim sinirinden.

“NE AŞKI AYOL?”

Peki aşk defteri kapandı mı? Bitti mi?

– Ne aşkı ayol?

Niye olmasın ayol?

– Yok Allah’ın aşkına. Yok hayatım benim öyle bir düşüncem.

Niye olmasın? Böyle el ele göz göze, bir kadeh şarap falan…

– Ay sakın ha… Etrafımdaki herkes biliyor artık. Ben onların analarıyım.

Olsun canım, olmaz demeyin…

– Yok hayatım. Aşkım artık Sera. Gizli bir şey yok. Senin anlattığın şeyler yıllar öncesinde kaldı. Ben de sütten çıkmış ak kaşık değilim. Benim de hatalarım oldu. Beraberliklerim oldu, aşklarım oldu. Ama 1 sene, ama 5 sene. Ama hepsi bitti.

 “YANIMDA ÇALIŞANLAR BENi ARKAMDAN BIÇAKLADI”

Hayatta en büyük kazığı kimden yediniz?

– Yanımda çalışanlar beni mutsuz etmiş olabilir.

Yanınızda çalışanlar mı sadece?

– Evet. Beni arkamdan bıçaklamış olabilirler.

O dönemleri yazmak gibi bir planınız yok mu?

– Saba da söylüyor bunu aslında.

Niye istemiyorsunuz?

– Niye böyle eskilerle, anılarla uğraşayım? Ben bugünümü yaşamak istiyorum. Anılarla geçiremem vaktimi. Sonra benim arkadaşlarımla yaşadığım şeyler, hepsi bende sır.

O hatıralara saygısızlık yapmak istemezsiniz değil mi?

– Aynen. Ben şimdi yazacağım ama acaba arkadaşım ona razı olur mu?

Müzik camiasında arkadaşlık oluyor mu? Ben görmedim de…

– Emel Sayın mesela ilk kez Ankara Radyosu’na solist olarak gelmişti. Ben o sırada radyoda stajyerdim. “Ben de senin gibi olacağım” derdim. 2-3 sene var aramızda. Ama o zaman için çok büyüktü. Onunla çok fazla anımız vardır. Annesiyle ve kız kardeşiyle de. Ama hepsi sırdır. Sezen’le, Ajda’yla, Müjde Ar’la… Hepsiyle çok fazla sırrımız var.

Bu albüm genç kuşakları yakalamak için kafanızda olan bir şey miydi?

– Sence bu genç kuşakları yakalar mı?

Bence yakalar…

– Ne güzel böyle düşünmen. Bana biraz daha orta yaş klasiği gibi geliyor. Genç kuşakları yakalarsam ayrıca çok mutlu olurum.

BÜLENT ERSOY DA BEN DE BİRAZ FANTEZİ OLDUK”

Alaturkayı hakkıyla okuyan kim var?

– Şu anda alaturka biraz üvey evlat oldu. Daha çok arabesk, fantezi falan…

Kimse kalmadı mı?

– Var radyoda. Ayşe Taş var mesela.

Popüler isimlerden yok mu? Mesela Bülent Ersoy?

– Bülent de ben de biraz fantezi olduk. Biraz daha güncelleşti iş. Emel Sayın da güzel okur, üslubunda okur. Eğitimli olanlar, fantezi söyleseler dahi altyapılarından okullu oldukları anlaşılıyor.

Temel sağlam olduğu için…

– Aynen hayatım. Mühendis ile taşeron gibi.

Sizler mühendislerisiniz bu işin.

– Ben yüksek mühendisim galiba.

Öyleyse gelelim taşeronlara… Müzikte bir erozyon olduğunu düşünüyor musunuz?

– Yorum yapıyoruz diye şarkının özünü o kadar çok bozanlar var ki. Özünü bozmamak, eğitim almaktan geçiyor.

Genç popçuları nasıl buluyorsunuz?

– Onlarda da güzeller var. Mesela Aleyna.

İyi buluyor musunuz?

– Güncel çocuklar. Ama bilmiyorum ömürleri nasıl olur…

“BİR DÖNEM BEN DE DERİN MUAZZEZ’DİM”

Magazinden uzak olmak sizin tercihiniz mi?

– Ben eskiden beri çok sevmem magazini. Hep mesafeliydim. Hiçbir gazeteci arkadaşımı arayıp “Şunu yap, bunu yap” dememişimdir. Onlar hep benim dostum olarak kaldılar.

Bir dönem siz de medyada derin Muazzez’diniz aslında…

– Derin, derin… Doğru diyorsun, derin devlet gibi… (Gülüyor)

Kaynak:Hürriyet/Cengiz Semercioğlu

Exit mobile version