‘’ Açı … ‘’ değil ‘’ acı … ‘’ doğru okudunuz öncelikle onu ifade edeyim …
Bir resim sergisine gidiyorsunuz. Hayal edin lütfen … Galeriden içeriye girdiniz. Loş bir ışık var. Derinden gelen bir müzik eşliğinde dolaşıyorsunuz. Birbirinden güzel tabloların önünden yürüyüp resimleri inceliyorsunuz. Renklerin birbiriyle uyumunu , anlatılmak istenen düşüncenin gizli kalmışlığını deşifre etmeye çalışıyorsunuz. Bu kadar yozluğun arasında iyi ki gelmişiz diye fısıldıyor içinizdeki entellektüel. Bir ara hepsinden farklı bir tablo çarpıyor gözünüze , ruhunuzda bir titreşim hissediyorsunuz. Sanki renkler ayaklanmış ve hep bir ağızdan kalbinize sesleniyor. Muhteşem bir tablo diye geçiriyorsunuz içinizden. Keşke benim olsa diyorsunuz ; hani evimdeki o boş kalmış duvara da ne kadar çok yakışır. Ve o malum soruyu cevaplandırmak için yanındaki duvarda asılı duran künyeye bakıyorsunuz. Bu muhteşem yapıtın sahibini tabloya hayat veren ressamın kim olduğunu öğrenmek için gözlüğünüzü düzeltiyorsunuz. O da ne ? Yok. Ne yok ? Duvardaki künyede bu muhteşem tabloyu yapan ressamın adı yok. Nasıl olur diye geçiriyorsunuz içinizden. Tekrar bakıyorsunuz bu kez daha dikkatli. Sanat Galerisinin adı , Galeri sahibinin ismi ve ücretinin dışında hiç bir şey yazmıyor. Tabloya dikkat kesiliyorsunuz , sol alt köşedeki belli belirsiz imzada asılı kalıyor gözleriniz. Küratör’ün sahte entellektüel kahkahasına dönüyor şaşkın başınız ve yanına kadar gidip soruyorsunuz bu acayip durumu ; pardon ressamın ismi neden yazmıyor … Gerek olmadığını söylüyor gayet kendinden emin. Ama nasıl olur künyede onun dışında her şey yazıyor ressamın neden adı yok. Tekrar aynı üslupla bunun gereksiz bir ayrıntı olduğunu söylüyor , galeri sahibinin isminin yeterli olduğunu belirterek yürüyüp gidiyor.
Hikaye bu kadar mı ? Evet. Çok mu absürd buldunuz. Çok mu gerçek dışı. Ressamın yani eserin gerçek sahibinin adının yazılmaması sizce çok mu fantastik. O zaman şunu dinleyin. Bu ülkede müziğe yön verdiği iddiasıyla yayın yapan , ödüllü mimarisinin içinde Bedri Rahmi’nin rölyeflerini sergileyen sözüm ona büyük sanat dostu Power Medya yani Powertürk müzik kanalı yıllar ve yıllardır yayınladıkları şarkıların besteci ve söz yazarlarını yazmaya gerek duymayarak bu acayip fantastik hikayenin en somut halini sergiliyorlar bizlere. Bir Allah’ın kulu da çıkıp bu nedir yahu demiyor. Bu ülkede ne işe yaradığını bilmediğim meslek birlikleri de çıkıp ; ‘’ kardeşim bu suçtur , manevi haklara alenen tecavüzdür. Sen yayınında bağlanılı hak sahibi olan yapım şirketlerini ve diğer komşu hak sahibi olan yorumcularını battal boy puntolarla yazacaksın ama eseri yaratmış üretmiş olan kişi veya kişileri sergilemekten imtina edeceksin. ‘’ demiyor. Onlar demiyor ama bir diyen çıkar elbet diye beklemek yerine yazıyoruz.
Sayın Powertürk medya grubu. Plastik mimaride ödül almış iş yeriniz veya heykel sanatında göz kamaştıran rölyefleriniz olabilir. Ancak insan sanata yatırım yapmadan önce sanatçıya olan bakış açı ve algısını irdelemeli. Eserlerin gerçek sahiplerine saygınız yoksa yakın gitsin o sergilediğiniz sanat yapıtlarını , çünkü emin olun ki o sanat eserleri sizi ancak bu şekilde aydınlatabilirler.
Not : Bu yazının içeriğini 2 yıl önce üst düzey bir Powertürk çalışanına da söylemiş ve bu konuyu görüşeceğiz gibi gayet loş bir cevap almıştım.
eFlatun | MüzikOnair