“Recep İvedik 6’nın Çekildiği Yerdeki Halk Mağdur Edildi”

8 Kasım’da vizyona girecek olan Recep İvedik 6’nın fragmanı bir ay önce yayınlanmıştı. Yayınlandığı günden itibaren birçok tartışmaya konu olan film ile ilgili yeni bir olay ortaya çıktı.

Facebook’ta Alper Tüydeş isimli bir fotoğrafçının Şahan ve Togan Gökbakar ile ilgili ortaya attığı iddialar kısa süre içerisinde birçok paylaşım ve yorum aldı. Tüydeş, Şahan ve Togan Gökbakar’ın Recep İvedik 6’yı çekmek için Bursa’daki Karacabey longozuna gelme aşamalarını anlatırken, set için çok yardım ettiğini lakin Şahan ve Togan Gökbakar kardeşlerin hakkını vermediklerini dile getirdi.

Facebook paylaşımında sette çekildiği fotoğrafları paylaşan Tüydeş, sadece kendisinin değil yerli halkın da mağdur edildiğini belirtti. Recep İvedik setinde çalışanların Karacabey ormanını kirlettiğini de söyleyen Tüydeş başına gelen olayları anlattıktan sonra “Sizler de film vizyona girince bunları da düşünün olur mu?” sözlerini kullandı.

İşte O Paylaşım:

Şimdi sizlere, Türkiye’nin son yıllarda en çok izlenen ve doğal olarak en çok gelir elde eden sinema filminin perde arkasındaki hak hırsızlığını, çevreye olan duyarsızlığını ve emeğe saygısızlığını uzun uzun anlatacağım. Bahsedeceğim kişiler, Şahan & Togan Gökbakar kardeşler ve filmi Recep İvedik 6 ile alakalı…

Geçtiğimiz yıl tanıştık Togan ve Şahan kardeşlerle. Yeni sinema filmleri için yer arayışındaymışlar. Kendileri ilk tanışmamızda nasıl sempatikler, nasıl mütevaziler. Harikayız. Kısa sürede arkadaş olduk, özellikle yönetmen Togan ile.
“Bir film çekeceğiz. Recep İvedik bu kez Konya yerine Kenya’ya gidiyor. Afrika’ya benzeyen alan lazım” diye düşmüşler yola ve Karacabey’e gelmişler. Karacabey Longozunu yıllarca zaten ‘Yerli Afrika’ diye anıyorduk biz. “Bundan daha güzel bir yer bulamazdınız” dedim. Longoz için de önemli bir iş olur düşüncesindeyim hep.

Yaşadığım şehre, bir şekilde değer katacak bu iş için çok mutluydum. Hemen onlarla kısa bir longoz turu yaptık o gün. Baharda gelmişlerdi. Ama film eylülde çekilecekti. Longozu gezerken, hep gerekli olan yerleri, alanları, güneşin doğuşundan batışına vereceği ışığa kadar ayrıntısı ile kendilerine gösterdim. E kolay mı? 10 yıldır, o ormanın her karışında yalın ayak gezmişliğim var. Hem de fotoğrafçı gözüyle. Bu yıllanmış tecrübelerim, onların kafasında çekim planlarının çok çabuk oturmasını sağladı.

İlk seferden beni prodüksiyonun başındakilerle tanıştırdı Gökbakar kardeşler. “Bak bu abilerini memnun etmen çok önemli. Onlara sen yardımcı ol, ormanı ve çevreyi bilen olarak”. “Tabii ki” dedim. Onlar da aynı Gökbakar kardeşler gibi çok samimi ve mütevaziydiler. Kısa sürede sıkı arkadaş oluverdik. Gece yarısı bile bir şey sormak için arayabiliyorlardı.

Bir yandan prodüksiyon, bir yandan yönetmen Togan ile görüştük epeyce. Sürekli Whatsapp’tan yazışmalar, planlamalar. Birkaç kez daha kendisi ile longozda gezip planlamalar yaptık. “İşte filmde kötü kabileler için daha yaşlı ağaçlar diyor” hemen onlara uygun yeri gösteriyorum. “İşte savan ortasında tek ağaç lazım” diyor, “Burası” diyorum. Aylarca koşturdum onlar için. İnanın çok emek sarf ettim, kendi işimmiş gibi hem de.

Her şey güzel ancak longoz yemyeşil olduğundan, savan görüntüsü oturmuyordu kafalarında. “Afrika bu kadar yeşil olmamalı, kurak uzun bozkırlar lazım bize” dediler. Dedim “Burası eylülde istediğiniz gibi olacak. Kuraklık başlayınca otlar sararıyor. Burası aynı Afrika savanlarını andırıyor o zaman”. “Görmem lazım” dedi ve fotoğraf istedi. 10 yıldır çekiyorum ben o ormanı, aktif bir şekilde hem de. Arşivimdeki milyon fotoğraf içerisinde, longozda eylül aylarında çektiğim kareleri tek tek bulup yolladım. En az bir haftamı aldı. İşten çıkıp eve geliyorum, tüm gece bilgisayarda foto arıyorum.

Başta, “Filmin bir kısmını Afrika’da çekeriz, bir kısmını burada” demişti Togan Gökbakar. Ben ise tamamı burada çekilsin derdindeyim hep. Öyle ya, filmi izleyen tamamı longozda çekilmiş diyebilsin. Büyüsü yarım kalmasın diye. E memlekete maddi de geliri var. Bir şekilde esnaflara kadar yansıdı hep bu durum.
Filmin tamamı burada çekilsin diye ikna etmek için sık sık foto ve video buldukça atmaya devam ettim Togan’a. Ve uğraşlarım sonucu Togan Gökbakar, “Tamamını burada çekeceğiz” dedi. Sevindim.
Ardından prodüksiyon işleri başladı. Sette çalışacak yerel halk, konaklama vb. faaliyetler için. Hepsiyle neredeyse tek tek ilgilendim. Onlarla günlerce, sürekli ev ev gezdim. Ekip için adam buldum bölgeden.

İnsanlar filmcileri ne otellerinde ne evlerinde ağırlamak istemiyordu. Set ekibi ise durumdan habersiz, “Parasıyla değil mi?” modunda takıldılar başta. Evet değildi. Çiftçi memleketi Karacabey’de sezon yoğunluğu var o dönem. “Devamlı müşterilerimizi geri çevirmek istemiyoruz. Siz bir seferlik buradasınız, onlar yıllardır müşterimiz” diyor oteller. İnanın 4 otelle, kişisel hatırımı koyarak işi bağladım. Ne dil döktüm onlara bilemezsiniz. Sanki o oteller olmasa film iptal olacakmış gibi bir moddaydım hep. Ve ilçe otellerini ayarladım bir şekilde bunlara. Oda kapasitelerinden ücretine kadar, pazarlıklı hallerini listeleyip prodüksiyona bizzat verdim.

“Şahan hotel değil ev istiyor” dediler. “Yazlık tatil bölgesinde villa kiralayacağız” dediler. Bir sürü yer beğendiler, çoğuyla ben de görüştüm tek tek. Buralı olduğumdan herkesi tanıyorum. Nazım da geçiyor. En son karar kıldıkları ev arkadaşlarımın eviydi. Babasını ikna etmek için yarım saat dil döktüm. Ve sonunda bağladım. Kendime ev tutsam o kadar olmazdı muhtemelen.

Tüm bunlar devam ederken, Togan abiye ormana iş makinesi sokmamalarını ve insan gücüyle çalışmalarını özellikle rica ettim. Ormana hassas davranmalarını her fırsatta dile getiriyordum.

Çekimler yaklaşırken bir de bana lütuf edilen oyunculuk var. E onca yardım ettik. Bir rol alırız.
Togan abi ile daha önce görüştüğümüz için bana sürekli geldiğinde “Rolüne hazırlanıyor musun? Bu geldiğimde sana audition çekeceğiz. Sen bizim yerel rehberimizsin, seni filme öyle yazacağız” falan diyor. Derdimiz para değil ya. Seviniyoruz biz de bu laflara. Memlekete faydamız olurken, “Bir rolle de kalıcı bir hatırımız sinemada olur” deyip, memnuniyet duyduk bu durumdan.

Bu arada dizi ve filmlerde zaman zaman yardımcı oyunculuk yapıyorum. Yıllardır süre gelen tiyatro geçmişim de mevcuttur.
Velhasıl bu film muhabbetine çekimler başlayana kadar telefon elimden hiç düşmedi. Togan abi prodüksiyon ile ilgilenmemi istedi ya. Prodüksiyon ne dese, gece gündüz demeden koşturduk hep.

Ben tabi prodüksiyona ormanı öğrettim. Mekanları ezberlettim. Artık işler rayını oturuyor.
Sonra ne mi oldu? Ben bir şekilde saf dışı kalmaya başladım. Duyuyorum ki Togan Karacabey’e geliyor, gidiyor, aramıyor, sormuyor. E geldiğinde rolümü söyleyecekti, audition çekecekti. Aramıyor bile…

Çekimlere kaldı bir hafta. Togan abiye sitem ettim. “Abi artık aramaz oldunuz. 1 hafta kaldı. rolle ilgili de bir şey demedin” diye. “Aa olur mu Alper’cim. İşler yoğun. Sen İstanbul’a gel. Bir audition çekelim. Öyle karar verelim” dedi. “E abi, hani sen geldiğinde burada yapacaktık o işi?” dedim. “Alper’cim, biz profesyonel bir firmayız. Herkes geliyor, sen de geleceksin” dedi resmen bana. Gelmem lazımmış, işler böyle yürüyormuş. 1 hafta kalmışken gidemedim haliyle. O iş de böylece yattı. Ama sonrası daha fena…
Sonra…
Çekimler başladı. Artık ne yönetmen ne prodüksiyon. Alper’i ne arayan var ne soran. 1 ay geçti. Ve benimle kimse bir daha muhatap olmadı. Bir telefonla tüm otelleri boşalttırabilir, sette çalışan yerel halkı oradan çekebilirdim. Çünkü hepsi arkadaşımdı. Ama memleketimin menfaati var diye sustum ve gidip görüşmeyi yeğledim. Togan’la görüşmeye kalktım. Görüşmedi benimle. Çağrı mıydı neydi, öyle birine havale etti. Togan’a, bana verdiği sözleri hatırlatmam dokunmuş. Bir daha muhatap olmayacakmış benimle.

Çağrı, Gökbakar kardeşlerin yapım işlerine bakıyor. Ama son söz yine Şahan-Togan’da. “Abi” dedim, “Bana verilmiş sözler vardı. Siz beni maddi manevi kullandınız. Onca emeğimin karşılığı bir hiç mi? Sayemde Afrika’ya gitmediniz. Size buranın her halini göstermek için günlerce arşiv taradım. 10 yıllık tecrübemi kullandım. Bu sayede aradığınız tüm mekanları çok çabuk size onaylattım. Yetmedi prodüksiyonun her işini prodüksiyondan daha çok ben gördüm.”

Bana dedi ki: “Sen olmasan Ahmet gelirdi, Mehmet gelirdi ve bize burayı gezdirirdi. Prodüksiyona da ben mi dedim yardım et diye? Onu onlarla konuş. Etmeseydin. Para mı istiyorsun? Bizde hakkın kalmaz, para istiyorsan söyle” dedi. Öyle koymuştu ki bu konuşma bana. Aklımda onca verebileceğim cevaba rağmen konuşamadım ve ayrıldım setten.

Sonrasında Togan’a WhatsApp’tan sitem dolu bir mesaj attım. Muhatap olmuyor tabi yine. Yapımcı Çağrı aradı. “Sen niye ona mesaj atıyorsun yüzsüzlük ediyorsun?” vs. diyerek, bana resmen kızdı. Dedim orada dur. “Ben senle değil, bu zamana kadar hep onunla muhatap oldum. Bunu ona yazabilirim, bu rahatsızlık vermek değil. Bana sözleri o verdi, sen değil.” Tabii sonuç sıfır. Maddi manevi karşılığımı alamadım hiç.

Film bitti gittiler. Köylü isyanda. Son gün paralarını alamamaktan korkup, orman yolunda beklediler adeta. Çünkü adamların ödemelerini hep geçiştirmişler son zamanlarda. Oteller hep isyandaydı ödeme yapmıyorlar diye. “Alper sen getirdin bunları başımıza konuş” diye. “Ah dedim Alper, ne işler açtın başına.” “Ben mağdur edilmekle kalmayıp, bir de insanların da mağdur olmasına mı neden oluyorum?” diye çok korktum. Bir kısmını set bitiminde, kalanını 1-2 ay sonra galiba ödediler ama esnaf yine de memnun değildi. Çok uğraştırmışlar.

Ve set bitti. Setin olduğu son akşam, ormanda final partisi adı altında kutlama yaptı İvedik tayfası. “Öküz öldü ortaklık bozuldu” derler ya. Bütün çöplerini ormanda öyle yığıp bırakmışlardı. Belediye ekipleri topladı arkalarını. “Ne de olsa birileri alır” diye düşündüler herhalde. Merak etmeyin, birkaç saat içerisinde belediye hemen topladı. Böylece film sürecinde gösterdikleri özeni, set bittiği gün bırakıp kaçtılar adeta.

Fotoğraf o günden. Tarihi ve mekânda kullandıkları ürünler ortada. Yani ispatsız değil hiçbiri. Prodüksiyon ve Togan Gökbakar ile tüm yazışmalarımın ekran görüntüsü de mevcut. Birisi çıkar, bu durumu başka türlü kapatmaya kalkarsa diye saklıyorum şimdi.

O filmin Afrika’ya gidilmeden burada çekilmesine vesile olmakla kalmayıp, yerel ihtiyaçlarından tutun daha aklıma gelmeyen pek çok işlerini halletmeme rağmen karşılığı koca bir hiç oldu benim için. Üstüne üstlük hakkımı aradığım için düşman oldular resmen. Halbuki sadece alan göstermekle kalmayıp, pek çok konuda zaman kaybetmeden aylarca ön hazırlıkta yardımcı olmuştum her birine. Ama bu onlar için bir hiçti. Hatta duydum ki filmde teşekkürler kısmına adımı dahi yazmayacaklarmış. O kadar sinir olmuşlar bana çünkü. Neden mi? Hakkımı aradım, verdikleri sözleri hatırlattım diye…

Şimdi, 8 Kasım’da bu filme giderken bunları bilin istedim. Dışarıdan çok hoş, duyarlı gözükebilirler ama içeride durum böyle. Emeğe saygı sıfır ama kampanyalı bilet muhabbetine en önde isyan ederler. Trilyonları kazanırlar ama üç kuruş için insanları bu hallere sokarlar. Bu ne yaman çelişki?

Dedim maddi bir karşılığını alırsam en azından kullanılmamış hissederim kendimi. Ama ona da sırt çevirdi Yapımcıları. Togan ve Şahan istememişler bana para verilmesini de.

Bu zamana kadar sustum. Memleketim için bir şekilde faydası olur bu iş diye. Ama sanırım artık susamayacağım. Çünkü her afişini ve reklamını gördüğümde kendimi enayi gibi hissetmek ağrıma gitmeye başladı.

Sizler de film vizyona girince bunları da düşünün olur mu?

Exit mobile version