Selda Bağcan;”BBC Spikeri Beni Gaza Getirdi”

Selda Bağcan iki hafta önce BBC Türkçe’ye verdiği röportajıyla sosyal medyada en çok konuşulan isim oldu.

Röportajda kendini öven son derece egolu gibi duran Bağcan, röportajın gerçek yüzünü Cengiz Semercioğlu’na anlattı.
Tarık Akan’a olan aşkından, 80’li yıllardaki yasaklara ve çocuk isteğine kadar samimi açıklamalarda bulundu.

◊ BBC Türkçe’ye verdiğiniz röportajda kendinizi yere göğe koyamadınız, nereden çıktı bu ego böyle birden?

– Bak anlatayım bu işin aslını sana; 18 Şubat’ta Londra’da Coco adlı çok eski ve güzel bir mekanda bir konser verdim.

Konserden önce de BBC benimle bir röportaj yaptı. İşte bu röportajdan dolayı sosyal medyanın lincine uğradım.

Benim için “Aleyna Tilki’nin yaşlanmışı” dediler. Yazılanlar içinde en çok bu hoşuma gitti.

Ama ben sosyal medyada yazılanlar gibi biri değilim.

◊ Koskoca BBC yalan söyleyecek değil herhalde, bu sözleri söylemediniz mi?

– Röportajda soruları bir kadın spiker soruyordu. Ama yayınlanan videoda soru soran gözükmüyor. Sonuçta ben monolog yapar gibi kendimi metheder oldum. Halbuki orada ben kadına cevap veriyordum.

Röportajda soruları yok etmişler. Sorular yayınlanmayınca hakikaten tuhaf olmuş.

◊ “1970’lerde internet olsaydı şu anda Ay’a çıkmıştım” demediniz mi?

– Soruları soran kadın bana “Siz son zamanlarda ünlü oldunuz” dedi. Şimdi sen buna kızmaz mısın?

◊ Kızarım… Çünkü siz 1980’lerin sonunda da uluslararası festivallere giderdiniz…

– Evet, ben hep ünlüydüm. Doğru, son zamanlarda ünüm arttı ama dediğin gibi bunun öncesi var. “1986 yılında Batı Almanya’da birçok festivale katıldım, World of Music, Art and Dance festivalinden de davet almıştım o zamanlar” dedim. “Ben ünlü değilsem o zamanlar neden bu festivale çağırsınlar” dedim gazeteciye.

1980 darbesinden sonra 7 sene pasaportuma el koydular o nedenle gidememiştim. 1981’de bir kere, 1984’te de iki kere cezaevine girdim.

◊ İşkence gördünüz mü?

– Görmedim çünkü şarkılarımdan dolayı girdim. “Bu şarkılar senin mi” diye sordular. “Evet benim” dedim. İyi ki başka birinin dememişim, yanmıştım. Benim değil desem işkence görebilirdim.

◊ Cezaevinde ne kadar kaldınız?

– 1981’de “Koçero” şarkım yüzünden 40 gün gözaltında kaldım. 1984’te 2.5 ay kaldım. 1987’de World of Music, Art and Dance festivalinden beni yeniden çağırdılar. Pasaportuma el konulduğundan gidemiyordum. Pasaport sorunumu rahmetli Adnan Kahveci halletti de gidebildim.

◊ Türkiye’den çıkamadığınız dönemde yurtdışında bir albüm için şarkınızı göndermiştiniz değil mi?

– Evet, 1986 yılında. Gidemediğim halde şarkım plakta yer aldı ve o plak bütün dünya radyolarını dolaştı.

Radyolarda benim şarkım çalınınca bütün dünyadan festival davetleri almaya başladım. O zamanlar sosyal medya da yoktu.

Sosyal medya şimdi konserler için çok işimize yarıyor ama ah şu troller olmasa…

◊ Trollerden çok mu çekiyorsunuz?

– Lince uğradım. BBC röportajında karşımda soru soran kişi gözükmediği için sürekli kendimi övüyormuşum gibi oldu. Resmen komplo gibi. Ama sonra Londra’da verdiğim konserde 5 kere bis yaptım.

◊ “Kendi sesimi dinlediğim zaman tüylerim diken diken oluyor” dediniz mi?

– Söylediklerimin hepsi doğru ama kadın beni gaza getirdi.

Hayatta söylemeyeceğim şeyleri söyledim. Sesim evet benzersiz ama bu laf benim ağzımdan hayatım boyunca hiç çıkmamıştı. Bunu başkaları söylerdi. Doğru, birkaç kez evde kendimi dinlerken tüylerim diken diken olmuştu. Allah’tan evde oldu ama (gülüyor)…

◊ Belki de Selda Bağcan’ın ağzından hiç böyle şeyler duymadığımız için bu kadar yadırgadık.

– Gaza gelmişim. Beni herhalde biraz hırpaladı ki ben de oyum buyum diye kendimi ispatlamaya çalıştım. Herkes bana ne diyorsa ben de onları tekrar ettim. Benim aklımla söyleyeceğim şeyler değil bunlar. Dediğim gibi spikerin lafları yok. Bunların tek sebebi bu. Diyalog gibi yayınlasalardı söylediklerim batmazdı. Bir daha asla böyle bir tuzağa düşmem. Kendimi durup dururken methedecek kadar manyak mıyım?

◊ 1970’lerden beri aradaki o 7 yılı saymazsak sürekli yurtdışında konser veriyorsunuz. Hollywood oyuncusu Elijah Wood mesela gelip sizden imza istiyor. Bunların hepsi sosyal medya sayesinde mi oldu?

– Elijah Wood “Selda Bağcan’ın sesini duyduğumda aklımı kaçıracak gibi oluyorum” demiş. Ben de bunu Ertuğrul Özkök’ün yazısında okudum. Sonra Ekşi Fest’te verdiğim konsere geldi. Benim sahneden inmemi bekledi. Hatta fotoğraf çektirirken bir de su şişesi var koltuğumun altında. O kadar bihaberim olaydan yani.

◊ Bu kadar ilgi sonrası siz de kendinizi başka yere mi koymaya başladınız?

– Yok, sen de öyle şeyler söyleme. Hiç öyle bir şey yok. Hatta tam tersi, çevrem hiç kendimin farkında olmadığını söyler. Gerçekten de öyle. Ne konumda olduğum umurumda değil.

◊ Umurunuzda değil mi gerçekten…

– Değil. Ne makyaj yaparım ne de doğru dürüst giyinirim. Normal bir ev kadını gibi gidip alışverişi yapar, fileleri elimde taşırım.

◊ Ya sahneye çıkarken?

– Orası başka bir şey. “Sahnede hindi gibi kabarırım” demiştim, o doğru. Günlük hayatta saat öğleden sonra 2’ye kadar evde olurum. Evde yemekleri ben yapıyorum. Haftada bir gün yardımcımız geliyor.

◊ Yalnız mı yaşıyorsunuz?

– Menajerim Ferhan Hanım’la oturuyoruz. O da maşallah hiçbir iş yapmıyor. Ben sabah kahvaltı yapıp çayımı içip gazeteleri okumayı çok seviyorum. 2’den sonra Unkapanı’ndaki ofisimize gidiyoruz. Majör Müzik adında kendi plaklarımı ve CD’lerimi yayınladığım bir şirketim var. Akşam 8’e kadar orada oluyoruz.

◊ Kendi plaklarınız ya da CD’leriniz dışında başka sanatçıların albümlerini de yayınlıyor musunuz?

– Evet. Cem Karaca’nın son albümü, Musa Eroğlu’nun “Mihriban” albümü, Seyyal Taner’in son albümü de bizden çıktı. Sevinç Eratalay da çalıştık. Özgün müzik repertuvarımız var. Yeğenim Seda ve Sonat’ın albümleri de yine bizden çıktı.

◊ Albüm yapan kaç yeğeniniz var?

– 3 ama diğerlerinin hepsi çalıp söylüyor. Fazıl Say’la çalışan Serenad Bağcan’a albüm yapıyoruz şimdi.

ARİF SAĞ’A KATILMIYORUM ÖZGÜN MÜZİK YAPAN GARDİYANA YALVARMAZ”

◊ Özgün müziğin hâlâ devam edebildiğini düşünüyor musunuz?

– Etmiyor gibi görünse de ben albümlerimi yayınlamaya devam ediyorum.

◊ Kendi tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?

– Halk müziği ve protest müzik. Çünkü ben türkü de söylüyorum.

◊ Arif Sağ ile geçenlerde röportaj yaptım. “Özgün müzikle arabesk birbirine benzer, biri meyhaneciye diğeri gardiyana yalvarır” dedi.

– Katılmıyorum. Protest ya da özgün müzik gardiyana niye yalvarsın? Tam tersine diktir. Ahmet Kaya “Başkaldırıyorum” diyor. Daha ne desin? O bunu dediği için bütün albümlerimiz toplandı. 1988 senesinde 100 bin adet bastığımız albümüm 15’inci gününde toplatılmıştı. Neler çektik…

ALEYNA’YLA DÜET YAPMAM ÇÜNKÜ AĞZIM YANDI BİR KERE”

◊ Sosyal medya ile aranız nasıl?

– Ben hiç bilmem. Ferhan görür, bana gösterir. Sosyal medyadaki gençler çok zeki. “Aleyna Tilki’nin yaşlısı” esprisi kırk yıl düşünsem aklıma gelmez. Çok hoş bir espri. Fakat son röportajdan sonra yazılanları görünce ben de kendi kendime “Ne antipatikmişim” dedim.

◊ Aleyna Tilki bilmiş bilmiş konuştuğu zaman size antipatik gelmiyor mu?

– Beğeniyorum onu. O da beni çok sevdiğini söylüyor.

◊ Beraber düet yapar mısınız?

– Kimseyle düet yapmıyorum artık.

◊ Neden?

– En son Mahzuni’nin tribute albümünde “Yuh Yuh”u söyledik Mabel Matiz’le. Fakat başarılı olmadı şarkı. Bir de en sona atmışlar albümde. “Ayıptır, Mahzuni’nin bir numaralı şarkısı budur. Mahzuni denilince ‘Yuh Yuh’ gelir akla, sen bu şarkıyı nasıl harcadın?” dedim yapımcıya.

◊ O zaman mı bıraktınız düet yapmayı?

– O gün noktayı koydum. Burcu Güneş benimle “Minnet Eylemem”i söylemek istedi. Dedim ki “Yavrucuğum, ben Minnet Eylemem’i bir kere stüdyoda söyledim. Bir daha da mümkün değil. ‘Sen oradan al benim sesimi, kendinle montaj yap”

◊ Niye bir daha söyleyemem diyorsunuz?

– O günkü duygularla şimdikiler farklı. Öyle bir ses yok artık.

◊ Eski sesim yok mu diyorsunuz?

– O günkü sesime göre ben kendimi yeterli görmem. Çok mükemmeliyetçiyim. En son Zülfü Livaneli’nin albümünde söyledim. Ama bak, ne söylemek! İşte burada övüneyim biraz.

 “2 MiLYAR KREDiYi 44 MiLYAR ÖDEDiM, iNTiHARI DÜŞÜNDÜM”

 Yeni albüm hazırlığınız var mı?

– “40 Yılın 40 Şarkısı 1” 2014 yılında çıktı. Şimdi 2’ye hazırlanıyoruz. İlk albüm hâlâ satıyor. Büyük bir başarı elde etti. Ramazan Bayramı’ndan 15 gün önce “40 Yılın 40 Şarkısı 2” çıkacak.

 Hangi şarkılar olacak?

– Yine çift CD olacak. Birinci bölüm sırf rock. Ne rock’lar söylemişim ben zamanında arada kaynamış yasaklı yıllarda. O kadar güzel rock şarkılarım var. İkinci bölümde sırf deyişler olacak. Tam ters köşe yani. İsteyen olursa bu şarkılarımı kullanabilir. Sadece MESAM, telif hakları vs. prosedürleri var.

 Çok para istiyor musunuz bu şarkılara?

– Asla çok para istemem. Kapanın elinde kalıyor. İstemiyorum para falan. Dizilerden isteyenler de oluyor filmlerden de.

 Şarkılarınız çalınsın diye mi yapıyorsunuz bunu?

– Yok. Tamamen vicdani.

 Ama o diziler trilyon kazanıyor…

– Neredeyse hepsi arkadaşımız. Unkapanı’ndayız. Unkapanı’nda olmasa belki bir kaşımız kalkacak ama… Hepsi arkadaş. En son Kalan Müzik’te Suat var. “Dam Üstüne Çul Serer”i istedi. Kalan Müzik istiyor diye geldi. Meğer Yılmaz Erdoğan filmi içinmiş. Adam trilyonlarla oynuyor. (Gülüyor) Bedava verdik. Ne yapayım?

 Peki diğer taraftan popçular bir konserden 150 bin lira falan alıyorlar.

– Bana da yazdılar 300 bin lira alıyor diye.

 Doğru mu bu rakamlar?

– Yok. “300 bin lirayı bir arada görmedim” dedim. Sosyal medya çalkalandı.

 Görmediniz mi gerçekten?

– Gerçekten görmedim.

 Yatırımlarınız yok mu?

– Bodrum’da evim var. Bir de Etiler’de evim var. Şu an bulunduğumuz bu ev kira.

 Kira mı?

– Maalesef. Böyle bir ev trilyondan başlıyor artık. Alma şansımız yok. Ben döviz kredisiyle ev aldım 1993 yılında. Döviz kredisi olduğu için 20 yıl bütün kazancım, sahip olamadığım o evin borcuna gitti. Neyse ki Etiler’deki evi kurtardık. 50 metrekare bir evimiz var orada.

 20 yıl kredi ödediğiniz evi alamadınız mı?

– 2 milyar kredi almıştım döviz bazında. 44 milyar olarak ödedim. 44 milyarı ödeyebilmek için başka bankalardan borç almıştım. Bankalar sattırdı o evi bana. 20 yıl benim olmayan evin borcunu ödedim. Türkiye’de dövizzedeler bu durumda işte. Dokuz kişi intihar etti o dönemde. Ben intihar etmediysem hayata bakışım protest olduğu için. Güçlü bir kişiliğim, şuyum buyum her neyse… İntihar etmeyi düşünmedim değil.

 O kadar büyük ekonomik sorun yaşadınız yani.

– Çok büyük bir sıkıntıydı. Sonra albümüm de toplatıldı. Ahmet Kaya “Başkaldırıyorum” dedikten sonra “Özgürlük ve demokrasi sizin neyinize lan” diye yanıt verdiler.

Benimkini de topladılar. O gün özgün müziğe devlet nokta koydu.

“Hâlâ özgün müzik var mı” diyorsun ya… Bir tek ben varım, ben kaldım. Düşünebiliyor musun?

1972’den 1992’ye kadar 20 yıl yasaklıydım TRT’de… TRT tek kanaldı o zaman. Ben bütün bunlara rağmen o dönemde kasetlerimi sattırabildim.

◊ O dönemde siz hep sol duruşunuzla ön plandaydınız. Hep ön saflarda yer aldınız.

– Ben dünya çapında meşhur oldum diye herkes “Aa, siyaseten döndü” dedi bana…. Niye döneyim? Türkiye döndü mü ki ben döneyim? Türkiye’de her şey eskisi gibi; özgürlük yok, demokrasi yok, adalet yok, işsizlik had safhada. Ben niye döneyim.

◊ Siz aynı yerde duruyor musunuz?

– Tabii duruyorum. Bir de ben aynı şarkıları satıyorum şimdi de…

◊ TRT 200’den fazla sanatçının şarkısını yasakladı…

– Ben var mıyım?

◊ Müjdeyi vereyim. Yoksunuz.

– Demek ki o yasaklar biraz müstehcenlikten. Benim şarkılarımda müstehcenlik yok. Tam tersine bir protest duruş var. Bütün şarkılarımda var. TRT’den davet de geldi bana.

◊ Öyle mi?

– “Harman Yeri” programına. Daha önce çıkmıştım. O kadar güzel bir programdı ki şimdi karpuz gibi bölündüğümüz için çıkamıyorum… Herkes “Aaa oraya çıkamazsın” diyor. Çevrem de “hayır” diyor. Oysa TRT her zaman iktidarın sesiydi.

Yeni bir şey değil. Ayrıca bu bir müzik programı. Müzik programında bir konuşma yok. Sadece müzik yapacağım. Halk türküleri söyleyeceğim. 3-4 sene önce çıkmıştım. Fakat o günden bugüne o kadar karpuz gibi yarıldık ki… Düşünebiliyor musun mahalle baskısını?

TRT’ye türkü programına gideceğim ama “Gitme” diyorlar. Mahalle baskısı işte.

◊ Gerçekten gitmeyecek misiniz TRT’ye?

– Gitmeyeceğim.

◊ Lütfen gidin, sizin gibi sanatçılar bu bölünmüşlüğü ortadan kaldırılabilir ancak.

– Ne yapayım, geldiğimiz nokta bu. Mahalle baskısı yüzünden gidemiyorum.

“YURTDIŞI FESTİVALLERİNDEN ÇOK PARA ALMIYORUM”

◊ Dünyada pek çok festivale gidiyorsunuz. İyi paralar kazanıyor musunuz?

– Oralardan çok para almıyoruz. Çünkü o festivallerde 200 sanatçı oluyor bazen. Mesela Barselona’yı düşün. Ne kadar çok sanatçı vardı. 9 ayrı sahne.

◊ Peki yabancı seyirciye söylediğiniz konserler daha mı etkili? Nasıl bir deneyim oluyor?

– Çok enteresan bir şey. Bir defa şarkıları biliyor olmaları çok önemli. Barselona’da, Primavera’da “Yaz Gazeteci”ye eşlik ettiler. Ondan sonra Krakow’da 40 bin kişiye konser verdim. Bir tek Türk yoktu. “Yaz Gazeteci” ile çıktım alkış koptu. “Mehmet Emmi” ve “İnce İnce Bir Kar Yağar” şarkılarımı da biliyorlar. İnanmazsan YouTube’da var izle.

“KENDİMİ 50 YAŞINDA HİSSEDİYORUM AMA AJDA’YLA YARIŞAMAM”

◊ Sanat camiasından hak ettiğiniz ilgiyi ve saygıyı görüyor musunuz?

– Görüyorum. Daha ne isteyeyim? Yine aynı şeyi söylüyorum. Kardeşim ben 1971’de çıkmışım. 2018’deyiz. 47 yıllık sanatçıyım. Ve bu arada gerçekten halkımdan çok iltifat gördüm. Beni sahiplendiler. Özellikle yasaklı yıllarda o kadar albüm milyonlar sattı. Halkın sahip çıkmasıyla olur bütün bunlar. Ama son 10 yılda dünyada ilgi görünce herkes “Şimdi oldu” diyor. Yok öyle bir şey.

◊ Kendi dünyanızda yaşayan biri gibisiniz. Doğru mu?

– Evet. Kendi dünyamda ve kalabalıklardan sıkılan biriyim. İçime kapanıktım… Açılmam da şöyle oldu: Firma var ya bizim… Orada çek senet peşinde koşmaktan açıldım. Biraz yırtıldık. O yüzden birazcık dışa dönük oldum. Firmamız açılmamış olsa yine içine kapanık biri olurdum.

◊ 70 yaşına geldiniz mi?

– Evet yeni girdim.

◊ Maşallah. Bir Ajda Pekkan değişmiyor, bir de siz…

– Asıl o değişmiyor canım, o muhteşem görünüyor her zaman. Onunla hiçbirimiz yarışamayız.

Ama siz de baksanıza maşallah hiç yaşlı değilsiniz. En fazla 55 gibisiniz.

– Evet. Yaşlı gibi durmuyorum. Kendimi 50 gibi görüyorum.

◊ Kendinizi beğeniyorsunuz da…

– Ego tavan yaptı ya. (Gülüyor) Yok yok öyle birisi asla değilim.

◊ Spor mu yapıyorsunuz?

– Spordan nefret ederim. Sadece konser öncesi ciğerlerimin açılması için yürüyüş yapıyorum. 3-4 kilometre yürüyorum konser öncesi.

◊ Sigara içiyor musunuz?

– Asla. Hiç içmedim. Bir de asitli şeyler içmiyorum. Kola çok severim. Günde 10 tane olsa içerim ama içemiyorum.

Soda bile içemiyorum asitli diye. Birayı da severim ama onu da içmem. Her şey oda sıcaklığında olacak benim için. Tam bir işkence.

◊ Canan Karatay’ı dinliyor musunuz?

– Bayılıyorum ona. Çok seviyorum. Aynı benim gibi. Hart hurt bildiğini konuşuyor. )

 “2.5 SENE VATAN HAİNLİĞİYLE SUÇLANDIM VEBALI GİBİ KAÇTILAR BENDEN”

◊ Mesela Ruhi Su Türk müziğine büyük şeyler vermiş bir isim. Siz de öyle. Neden sizin arkanızdan başka Selda Bağcan’lar, Ruhi Su’lar gelmiyor?

– Faturalar pahalı ödeniyor çünkü. Bir şey yaptığında yallah içeri. Hele bu dönemde. Aman Allah’ım sorgusuz sualsiz… Ruhi Su ile tanışırdık. O dönem başka bir dönemdi zaten. O dönem gelmez bir daha geriye. Solun yükseldiği, sol potansiyelin yükseldiği…

◊ Siz de yargılandınız…

– 2.5 sene vatan hainliği ile yargılandım üstelik. Hepsinden beraat ettim. Ama o 7 yıl çektiğimi düşünebiliyor musun? Toplasan 10 tane konser yapmamışızdır.

◊ Peki gönül koymadınız mı o dönemde size sırt çevirenlere? Vebalı gibi kaçtılar sizden?

– Tam da öyle oldu, vebalı gibi kaçtılar. Gönül koymadım da kızmadım da çünkü… Ben solcu arkadaşlarıma kızdım daha çok…

◊ Arif Sağ yine bana verdiği röportajda “Dünyada 7 milyar insan var. Ne demek bütün dünya tanıyor” dedi sizin için.

– Bütün dünya nasıl tanısın? Okuma yazması olmayan birçok insan var. Açlıktan kırılıyor insanlar. Dünyada 1 milyardan fazla aç insan var. Kalkıp da kaset mi CD mi dinleyecek ya da sosyal medyaya mı bakacak? Kaç kişinin tanıdığı önemli değil. Müzikle ilgili olanlar tanıyor. Bu önemli.

“TARIK AKAN’I ÇOK BEĞENiRDiM”

◊ Bir kitap hazırlığınız var değil mi?

– Benim bütün yaşamımla ilgili çok güzel bir kitap yazılacak. Nehir söyleşisi gibi. İyi ki bunu ben yazmıyorum. Yoksa kendimi methetmek zorunda kalacaktım. (Gülüyor) Başka birisi yazıyor. Benimle röportaj yapmaya gelen arkadaşlara da bu çok faydalı olacak. Buradan okuyacaklar sonra takıldıkları şeyleri gelip soracaklar. Artık röportajlarda kendimi paralamayacağım kendimi anlatmak için. Mesela “Müziğe nasıl başladınız?” en kızdığım laftır. Yani sen 47 yıldır benim müziğe nasıl başladığımı bilmiyorsan ben ne diyeyim? (Gülüyor)

◊ 70 yaşına geldiniz. Geriye dönüp baktığınızda pişman olduğunuz bir şey var mı hayatınızda?

– Hiçbir şey yok ama bazı şeyleri daha farklı yapabilirdim. Plak şirketiyle ilgili… Bazı insanları gücendirdik. Gücendirmezdim şimdiki aklım olsa. Bir de Pamukbank’tan döviz kredisiyle ev almak gibi bir hata 20 yılımı kahretti. Hiç birikim yapamadım.

Şeker hastası oldum. İntihar etmedim ama şeker hastası oldum. 20 yıl tüm kazancım gitti ve dolayısıyla birikimim yok benim. 300 bin lirayı bir arada gerçekten görmedim. Bugün buldum bugün yerim…

◊ Kimleri gücendirdiniz?

– Tanınmamış bazı isimleri. Tanınmışları gücendirmek birazcık sıkar. Cem Karaca mesela benim arkadaşım. Onu nasıl gücendiririm?

◊ Sevgiliniz, erkek arkadaşınız olmadı mı hiç? Arşivlere baktım baktım bulamadım ben…

– Erkek arkadaşlarım oldu şüphesiz ama beni beğenenleri ben beğenmedim. Benim beğendiklerim de beni beğenmedi. Bir araya gelemedik. (Gülüyor) Bu çok doğru bir laf. Bir daha söyleyeyim. Bu bir slogandır. Özellikle evlenmeyen, evde kalmış kızların sloganı bu. Benim beğendiklerim beni beğenmedi.

Mesela Tarık Akan’ı çok beğenirdim ama hiç yollarımız kesişmedi. (Gülüyor) Kartpostal gibi bir adamdı. Evde her yere posterini asmıştım.

◊ Sizi beğenenlerle peki? Keşke onlarla kesişseydi.

-Beni beğenenleri de ben beğenmedim. Bir de evliydi namussuzlar.

“ÇOCUK SEVGİMİ KEDİLERE VERDİM, 42 KEDİM VAR”

◊ Hadi ya…

– Evet. Yüzüğünü saklamış. Ben de evlilik niyetim olmadığı için parmaklarına bakmam kimsenin.

Meğer evliymiş. (Gülüyor) Çocuk isterdim ama… Ben çok anaç biriyim. Şimdi bütün anaçlığımı kedilere vermiş durumdayım.

◊ Kaç kediniz var?

– Evde iki tane var. 20 tane de kapıda… Bodrum’da da 20 tane…

Bahçeye geliyorlar. Başıma gelene bak kediler yüzünden. Zaten ölümüm onların yüzünden olacak büyük ihtimalle. Çanakkale’ye konsere gittik.

Ben yemek topladım bunlara bir tencere. Masalarda kalıyor ya kuru etler falan tencereye doldurdum. Ertesi gün de kedilere yemek vereceğim. İndim merdivenlerden. Aman Allah’ım ayaklarıma daldılar. Ayaklarına basmayayım diye tencere bir yere gitti Bodrum’daki evde, ben yere yapıştım. Kalkamıyorum. Bağırıyorum ama kimse duymuyor.

Neyse daha sonra menajerim fark etti. Geldi aşağıya. Ama kaldıramıyor. Bahçıvanı çağırdık. Sonra ambulans geldi. Üç yerden omzum kırılmış. O gün hemen ameliyata aldılar. Platin taktılar. 5 gün hastanede kaldım.

“MAHALLE BASKISI YÜZÜNDEN AVM’DE KONSER VEREMİYORUM”

◊ Yakın zamanda yeni konseriniz var mı?

– 30 Mart’ta Bostancı Gösteri Merkezi’nde var. Brüksel’de 24 Mayıs’ta bir konserim olacak. Bunun dışında rock festivalleri oluyor birçok şehirde. Bir de bazı belediye konserlerine gidiyorum. Mesela AVM’lerden konser teklifleri geliyor. Ama onu da mahalle baskısı nedeniyle çıkmıyorum. Çünkü “Seni orada görmek istemiyoruz” diyorlar. Ben aslında istiyorum. Sonuçta para da kazanmam gerekiyor.

◊ Onu diyorum ya 150 bin liraya sahneye çıkıyorlar popçular…

– Bizde hiç 150 bin falan yok. Şimdi 100 bine çıkarmaya çalışıyoruz sahne ücretimi ama yemiyorlar. (Gülüyor)

◊ 100 bin değilse de 70 alıyorsunuzdur.

– O kadar da alalım. En son 80 bine çıktık. 100 bine çıkmak istiyorum. AVM olursa 100 veya 150 bin olacak. Ama popçular tamam da bizim şarkılar biraz ağır gelir AVM’ye…

◊ Yılda kaç konser veriyorsunuz?

– 30-40 civarı. Ben konser vermek istemiyorum. Hem sesimi saklamak açısından hem de ofisim için. Ofiste muhasebeye ben bakıyorum. Çaycılığı da ben yapıyorum, yerleri de ben siliyorum.

◊ Eleman alsanıza.

-Asla! Aldım dilim yandı. Artık eleman almıyorum. Bir de ona öğretirken daha zor oluyor. Yine sen yapıyorsun neticede.

◊ Kimleri dinliyorsunuz peki? Var mı beğendiğiniz isimler genç kuşaktan?

– Var tabii. Şarkıcılar değil de şarkıların bazıları çok güzel.

◊ Mesela Sıla’yı beğeniyor musunuz?

– Sıla’yı beğeniyoruz tabii. Onu beğenmeyeni döverler. Demet Akalın’ı da beğenirim.

◊ Gerçekten mi?

– Herkes de buna çok şaşırıyor. Onun söyleyişinde bir naiflik var. Kendisi apaş olabilir ama. (Gülüyor)

◊ Apaş ne demek?

– Bilmiyor musun? Sen öyle yaz anlarlar… Külhanbeyi, serseri, söylemlerinde sert olan manasında. Demet’in kendisi öyle olabilir ama sesi çok naif. Söyleyişi çok hoş. Şarkılarının bazıları çok güzel. Ben bunu dedikçe millet başlıyor mahalle baskısına…

◊ O zaman Serdar Ortaç’ı da beğenirsiniz.

– Söyledim bunu da. Ertuğrul Özkök yazdı. Aman Allah’ım. Troller yine başladı onu nasıl beğenirsin diye. Adamın bazı şarkıları güzel. Hepsi değil ama bazıları güzel. Ne yapayım?

“TROLLER YÜZÜNDEN DOĞRU BİLDİĞİMİZİ SÖYLEYEMEZ OLDUK”

◊ Niye Serdar’ın Demet’in şarkılarını söylemiyorsunuz o zaman?

– O kadar da olmasın artık…

◊ Kim bilir o şarkıları söyleseniz nasıl mahalle baskısı olur.

– Yandık… Bu sefer sol troller çıkar karşıma.

◊ Troller maalesef her zaman olacak…

– Saldıracaklar ama ne yapayım? Üzülmemek elde değil. “Koçero” seni çarpsın diyor. Ben her şeyi göze alarak Koçero gibi bir beste yapmışım. Troller yüzünden doğru bildiğimizi söyleyemez hale geldik. Her kesimin kendine göre trolleri var. Yeter artık bunlardan çektiğimiz.

Hepsi birden hücum ediyor bu sefer artık. Bir de şöyle zannediyorlar; dünya çapındayım ya çok para kazanıyorum, döndüm.

Cem Karaca’nın bir şarkısı var böyle. “Döndüm ulan döndüm be!” diyor. Ben asla dönmek niyetinde değilim. Tam gaz devam. Bu dönem daha lazım benim gibiler. Bu dönemin en önemli meselesi adalet.

Selda Bağcan BBC’ye bunları söylemişti

 Ben hep ünlüydüm. İnternet 70’li yıllarda olsaydı ben şimdi herhalde aya falan çıkmıştım.

 Sesim çok enteresan. Bulunmayan, hemen fark edilen, duyar duymaz insanların “işte bu Selda Bağcan’dır” diyebildiği bir ses, çok farklı…

 Bir de ben dişlerime falan baktırdığım zaman diyorlar ki, “ağzının içi çok küçük ya…” Ben de yeni fark ediyorum bunu. Ya diyorum, “bu ses bu ağızdan nasıl çıkıyor!” Yürekten geliyor, o yüzden.

 Bana diyorlar ki, “seni dinlediğimizde tüylerimiz diken diken oluyor.” Ben kendi sesimi dinlediğim zaman da tüylerim diken diken oluyor.

 Günlük hayatımda çok mütevazı birisiyim. Ama sahnede hindi gibi kabarıyorum.

Kaynak:Hürriyet/Cengiz Semercioğlu

Exit mobile version