Seslenen Adam ile Z Raporu; Deli ve Veli ve Dahi ve Aşık…

Seslenen Adam ile Z Raporu 'Deli ve Veli ve Daha ve Aşık'' başlıklı yazı yayımlandı.

Aklın kimyası, simyası ile aşk’ın kimyası, simyası birbirinden çok farklıdır. Akıl ürkek, telaşlı, çekingen, en ufak detayı düşünerek ve hesaplayarak hareket eder fakat aşk doğaçlama yaşamaktır bir anlamda. Aşk aslında bir seferdir. Seferi olan herkes nasıl bir şekilde değişiyorsa, aşk’ı yaşayan da bir şekilde değişmektedir. Aşk çıplak olmaktır! Sözünün özütüyle…

Güzel diyebilene, görebilene, duyabilene, konuşabilene, yazabilene. hülasa gönül gözü güzel olan herkese. Yani sana, yani bana, yani bize… İnsan hiç görmediği, dokunmadığı, koklamadığı birine bu denli özlem duyar mı? Anlamsızlıklar yığını, soru yumağı. Özlemek için alışkanlık duymamız gerektiğini düşündüğümüz o insan, nasıl oluyor da aslında daha yokken, hiç olmamışken bile çok özlediğiniz olabiliyor? Uyurken dünyayı ve zihinlerimizi ne çeşit uzaylılar ele geçiriyor da, gözlerimizi açtığımızda kalbimizde bir sızı, aklımızda tek bir isim ile nefes almaya çalışıyoruz? Nasıl da ağır geliyor her yeni nefes?

Gün içinde delirircesine koşturduğun bir anda hiç koklamadığın kokuyu özlemek ne demek? Gece yastığa başınızı koyup gözlerinizi kapattığınızda önce sırtüstü dümdüz uzanın. Gözlerinizi kapatıp zihninizi boşaltın ki tamamen yer açabilesiniz. Fransızca da “özlemek” yerine eksik bırakmak fiili var. Mesela “Onu özlüyorum” değil de “O beni eksik bıraktı” diyorsun…

Görmek? Görmek başka bir boyutta var olmuştur zannımca. Görmek gerekir mi bir insanı özlemek için? Bana göre gerekmiyor. Görmeden de özlem dolu olabiliyor insan. Görmek için veli olduğuna, yakın olabilmek için düşlerde ruhunu seyyah ediyor bir diğerinin rüyasında yer alabilmek için. Gülüşünü seversin, sesini seversin, sohbetini seversin. Sevmek için illa ki yüzünü görmek şart değil, “yüreğinde duruşunu seversin”. Hiç görmeden sevmek mümkün mü? Hiç koşulsuz, sesini duymadan, yüzünü görmeden, gözlerine bakmadan, ellerini tutmadan. Sadece varlığını hissederek, kalbinde yaşatarak, ona inanarak sevmek. Mümkün müdür böyle bir şey? Ama belki de gerçekten sevmek böyle bir şeydir. Tanrı’yı sever gibi. Ki aşk’ın mecazi ve ilahi olduğu gerçeğiyle.

Ana rahmindeki spermlerin birleşmesiyle oluşan şeklini bile almamış canlıyı dünyaya gelinceye kadar beklemek nasıl bir şey? Tapar gibi sevmiyor muyuz henüz doğmamış cenin’i? Üzerine titremiyor muyuz ona bir şey olacak korkusuyla? Onu tüm yaşamı boyunca da seveceğimize eminiz ve bunun aksi düşünülemez. O yanımızda olmasa da sevmeye devam ederiz, görmeden de severiz tüm hücrelerimizle, bir kere benliğimize girmiştir. Bir daha çıkmamacasına işlemiştir iliklerimize. Evet, gerçekten sevmişse bir insan, gittiyse gelmemek üzere dahi ya da hiç gelemediyse sever tüm benliğince, belli etmeden de olsa yaşamının tüm karelerinde kadraja girmiştir, radara dahil olmuştur bi’ kere

Velhasıl; tamamen lisan-ı aşk modunda gözlerinizi, gözlerinden ayırmayarak, saçlarını ellerinizle değil gözlerinizle tel tel okşayarak, gözlerine parmaklarının ucuyla dokunarak, avuç içlerine buseler kondurarak, teninin kokusunu içine çekerek ve hiç konuşmadan sadece vücut dilinizin lisan-ı aşk konuşturması daim olsun özlemlerinizde ve sevi’nizde…

Z Raporu Şarkısı:

Sema Moritz – Fikrimin İnce Gülü

Fikrimin ince gülü

Kalbimin şen bülbülü

Fikrimin ince gülü

Kalbimin şen bülbülü

O gün ki gördüm seni

Yaktın ah yaktın beni

O gün ki gördüm seni

Yaktın ah yaktın beni

Z Raporu Kitabı:

Müjde Alganer – Ziziro

“Çevreden topladığım ve algıladığım her bilgi, beynimin içindeki bulanık denizde, sersem balık misali dönenip duruyor.Görmek ve düşünmek istemesem de durduramıyorum.Beynime zorla giren, görüş alanıma tecavüz eden, hayatımın resmini anbean değiştiren uyaranların yarattığı dağınık çağrışımlar, başkalarını yaratıyor.Onlar da utanmadan, arlanmadan, yenilerini davet ediyor.Ve onlar da yenilerini.Ve tekrar…Tekrar!”Kitabın açıklama kısmında; “Sıra dışı bir kadının içten duygu ve düşünceleriyle örülmüş, zamansız bir yolculuk vaat eden, zeytinli ve cırcırböcekli  bir hikayeye davetlisiniz. Bu hikayeyi bir bitki yazdırdı. Şaka değil… Bitkiler canlıdır ve hafızaları vardır.“ diye başlıyor. Aynı bilimsel gerçeklik su’yun hafızası olduğu gerçeğiyle. Suyun hafızası olduğunu düşünenlere göre su, yüzlerce yıllık birikimi ve o anki titreşimleriyle insan hayatını etkiliyor. Yazarın da aynı minvalde bir hafızası olduğunu düşünüyorum. Ve kelimeler yan yana geldiğinde kendi anlam ışında etrafınızı buhurdanlıklar içinde buluyorsunuz. Gizil bir enerjinin kalemine şahitlik ediyorsun!

Alfa Kitap

Z Raporu Film:

Cesaretin var mı aşka? – Love me if you dare (2004)

Fransızca fonetik ses bilimi ve duygu geçisi olarak çokça romantik, şiirsel gelir bana. Fransızca bu yapım; az, biraz “war of the roses”, bi’ tutam da “amelie” esansında bir film. Lakin sürreal olmuş ve filmdeki surrealizm filmi muazzam bir masalımsı havaya sokmuş. (bkz: magic realism)

Film, senaryosu ve karakterleriyle değil özgün tarzı ile aşkın anlam karşılığını anlatıyor. Özetle; bu filmi izlemek aslında ilk kez aşık olmakla eş değer bir duygu:

Sophie: Büyüyünce ne olacaksın?

Julien: Ben diktatör olacağım, ya sen?

Sophie: Ben turta olacağım.

*Aşk’ı, sema’da seyreyleyin…

boxofficeturkiye

Z Raporu Olumlama:

Zihnim her koşulda rahat ve huzurlu, karşılaştığım her durumu tüm gerçekliğiyle görüyorum.

Yazının mottosu: “Parmak uçlarını, ellerini, avuç içini, köprücük kemiğini, omzunu, kulak arkası ve boynunu, yanaklarını, alnını, varsa benini, şakaklarını, saçlarını öpün, koklayın mübalağa edin…”

Sizi seviyorum ve bunu sık sık yapacağım… Çokça hoş kalın!

Exit mobile version