“Yıllarca Beni Konuşturmadılar, ‘Şarkı Söyle, Otur Yerine’ Dediler”

“Konu Sen Olunca” albümüyle hazır yürekleri bir kez daha titreten İntizar, dünden bugüne, isyan ettiklerinden “çok şükür” dediklerine her şeyi anlattı…

İşte o röportajdan dikkat çeken satır başları;


◊ İntizar Hanım, ben röportajlarıma genellikle çocukluk yıllarıyla başlamayı tercih ediyorum. Bugünkü başarının temelinde nelerin yattığını çocukluk yılları ele veriyor çünkü…

– Ne güzel, çok sevindim buna… Çünkü genelde beni şarkı söyletip yerime oturturlar hep. Şarkı söyle yerine otur, şarkı söyle yerine otur (gülüyor). Kimse geçmişi sormuyor.

◊ Müzik dünyasının önemli seslerinden birisiniz. Kaç yıldır şarkı söylüyorsunuz? Bu tutku ne zamandır var?
– Kendimi bildim bileli. Tipik Anadolu ailelerini getirin gözünüzün önüne; evde mutlaka bir bağlama olur, duvarın bir köşesinde asılı durur. Herkes şarkılar, türküler söyler. Bizimki de öyle bir evdi işte.

◊ Kimleri dinlerdiniz mesela?
– Neşet Ertaş’ı çok severdim, Allah gani gani rahmet etsin. Ali Ekber Çiçek’i çok dinlerdik. Nuray Hafiftaş, Belkıs Akkale… İlk paramı “Dağlar Seni Delik Delik Delerim”le kazanmıştım mesela çocukken.

◊ Konservatuvara gittiniz mi?
– Yok. Notanın “n”sini bile bilmem. Hem de hiç anlamam. Şu an 5 yaşındaki çocuk bile benden iyi nota bilir, o derece.

◊ Müzik alanında kariyer yapmak planlarınızda yoktu o halde…
– Onun ilginç bir hikayesi var. Muğla’da Pınarbaşı diye bir yer vardır. Yatağan’da. Orada da devasa bir çınar ağacı… 800-900 yaşında bir ağaç… Bir gün yine oynuyordum onun altında, bir ses geldi.

◊ Ne diyordu o ses?
– “Büyüyünce sanatçı olacaksın”… Koşa koşa ablamın yanına gittim, “Abla ben büyüyünce sanatçı olacakmışım” dedim.

◊ İnandı mı?
– Güldü tabii ki, “Tamam ablacım” deyip geçti. Yıllar sonra o hatırlattı bana ama… “Hatırlıyor musun, sen çocukken böyle böyle söylemiştin” dedi. Belki o olay şuur altıma işlemiştir, bilemiyorum.

◊ Şarkılar yazılıyor, şarkılar söyleniyor tamam ama ya albüm serüveni? Kim sürükledi sizi bu maceraya?
– Ahmet Selçuk İlkan’ın bir askerlik arkadaşı bizim yakınımızdı. Kendi şarkılarımı yaptığımı duymuş. Sonra o kaydı Ahmet abiye dinletmiş. Sibel Can’la Ferdi Tayfur da o CD’yi bir Avrupa turnesinde dinlemiş. Ferdi abi hemen ardından benim için “Çağırın bu kızı gelsin” demiş… Türk filmi gibi işte.

◊ Koşa koşa gittiniz mi?
– İnanmadım ki! Aradılar beni, “Herhalde biri dalga geçiyor” deyip kapattım yüzlerine telefonu. Sonra bir arkadaşım aracılığıyla haber gönderdiler.

◊ Ondan sonra koştunuz…
– Hayır… Dedim ki “İstanbul ürkütür beni, ne işim var böyle şeylerle?” İstanbul’dan çok korkardım gerçekten.

◊ Bu arada Ferdi Tayfur’un dinleyip de çok sevdiği o şarkı hangisiydi?
– “Uykum Firari”.

◊ Belli ki Ferdi Tayfur’un müzikal yolculuğunuzda önemli bir yeri var.
– Doğru, bana çok destek verdi. Belki medyadan bu kadar uzak durmama sebep de odur.

◊ Nasıl yani?
– Bana ilk söylediği söz, “Kamerayla gelen kamerayla gider, sen halkın sevgisini kazan, basına mesafeli ol”du. Çok da doğru geldi bu söylediği. Ama artık albüm tanıtımı dönemlerinde basının desteğine ihtiyacımız var.

◊ Eskiden böyle değil miydi?
– Değildi. Çünkü eskiden çok fazla televizyon programı vardı, radyolar vesaire. Şimdi popüler kültüre döndü iş, acımasız ve zor bir savaş yaşanıyor sektörde. Yani sizin çok iyi beste yapmanız, çok iyi bir sese sahip olmanız değer görmeyebiliyor.

◊ Siz hak ettiğiniz değeri gördüğünüze inanıyor musunuz?
– En başta da söyledim ya, beni bugüne kadar çok fazla konuşturmadılar. Hep şarkı söylettiler. Şarkı söyle, otur yerine… Bir dakika bir konuşayım değil mi? Ben de bir bireyim ve kendini gayet iyi izah eden biriyim aslında. Buna rağmen hep acıların kadını gibi, bir nevi Bergen muamelesi gördüm. Bana konuşma fırsatını çok az tanıdılar.

◊ Albüm demişken… Son albümde Serkan Kaya ile yaptığınız “Asla Bitmiyor” düeti gerçekten çok başarılı. Size gelen tepkiler nasıl?
– Şahane ötesi. “Bir kadın ile bir erkeğin sesi ancak bu kadar yakışabilir birbirine” diyorlar. Çok yakıştırdılar bizi. Hatta ortak bir televizyon projesi bile konuşulmaya başlandı. Bakalım. Nasip kısmet.

◊ Ferdi Tayfur’dan başka kimlerden destek gördünüz?
– İbrahim Tatlıses’ten. “İbo Show” zamanlarında, her albümüm sonrası beni mutlaka iki üç kere programına çıkarırdı. Onunla da ilk Ferdi abi tanıştırmıştı bizi. Sonra onun firmasındaki birkaç sanatçıya besteler verdim. Çok severiz birbirimizi.

◊ Bir “İbo Show” eksikliği hissediliyor değil mi?
– Lokomotifti müzikte yani, normaldir.

◊ Neden iki albüm arasında bu kadar uzun zaman var? Yanlış hatırlamıyorsam sevenleriniz 5 yıldır yeni albüm bekliyordu sizden…
– Evet 5-6 yıl. Firma değiştirdim. Sonra menajer değişti. Ben de o süreçte beste olayına çok daldım.

◊ Elinizde çok beste birikmiştir o zaman.
– Doğru, epey birikti. Hatta albümün bu kadar gecikmesinin bir nedeni de şarkıları seçemememiz. Bu arada arabesk bir albüm yaptım ama öncesinde daha akustik bir albüm hazırlamıştım.

◊ Neden fikir değiştirdiniz?
– Yaptığım şarkıları dinlerken dedim ki “Bir dakika ya, biz en iyisi arabesk albüm yapalım”… Madem artık popçular bile arabesk okuyor… Ki eskiden bizi aşağılıyorlardı arabeskçiyiz diye!

◊ Genç yeteneklere bir tavsiyeniz var mı?
– Gençlere bu iş çok kolay geliyor ama şunu bilsinler, hiç de kolay bir süreçten geçmedik biz. Bu işi gerçekten yapmak istiyorlarsa üretici olsunlar. Başkasının şarkısını okumak bir yere kadar.

◊ Ama üretmeden popüler olan şarkıcılar da var.
– Mesela Ajda Pekkan… Gerçek bir stardır. Sonra Tarkan… Hiçbir şekilde fotoğrafları çekilmesin, Tarkan Tarkan’dır, stardır. Çünkü ışıkları öyle onların. Keza İbrahim Tatlıses… Star bunlardır işte.

KAYNAK: HÜRRİYET

Exit mobile version