Başarılı şarkıcı Ece Seçkin, Hürriyet Gazetesi’nden Hakan Gence’nin sorularını yanıtladı.
İşte o röportaj;
Arka arkaya birçok single çıkardınız. ‘Dibine Dibine’ de yine bir single. Bu dönemde albüm yapmaya cesaretiniz mi yok?
– Cesaretle alakası yok. Türkiye şartlarında albüm yapmak kârlı değil. Ben de çalışmalarımı zamana yaydım. Altı yıl boyunca şarkı topladım. Bu da albüm öncesi son single’ım.
Adınızı kliplerinizin 100 milyonun üzerinde tıklanmasıyla duyduk. Bu milyonluk izlenmeler ne hissettiriyor?
– Dijital ortamda en çok dinlenen popstarlardan biri olmama rağmen benim için artık kıstas bu değil. Tıklanma sayılarını artık eskisi kadar önemsemiyorum.
Neden?
– Başlarda adını, şarkılarını duyurma kaygısıyla yaptığın işler oluyor. Orayı atlattıktan sonra daha cesur olmaya başlıyorsun. Ben de şu an o noktadayım, kendimi çok cesur hissediyorum. ‘Dibine Dibine’ şarkısında da zaten sound’um belli bir yere gitti. Şarkı başladığında bir yanıyla “90’lara mı dönüyoruz”, bir yanıyla “elektroniğe mi gidiyoruz” dedirtiyor.
Size cesur hissettiren ‘Dibine Dibine’ şarkısının hikâyesi ne?
– Normalde sistem şöyle işler; bir besteci ve söz yazarıyla konuşur, hayalindeki şarkıyı anlatırsın, sonra da klip çekersin. Bu sefer her şey tersten gitti. Afrika’da bir klip çekmek için tutturdum. Müziğin de öyle olmasını istiyordum. “İyice delirdin” dediler. Ama durmadım ve hayalimdekine uygun bir şarkı seçip Ozan Doğulu’ya götürdüm. Vokal olarak en çok zorlandığım şarkılardan biriydi. Sözlerde de “Gidiyorum cehennemin dibine” demek zordu. Ama ortaya; hayatın, eğlencenin, gezmenin tozmanın dibine vurmaktan bahseden bir şarkı çıktı.
Ama sosyal medyada şarkının sözleri erotik bulundu...
– Açıkçası ilk dinlediğimde öyle algılanacağına dair tereddütlerim vardı. Ama şarkıyı bütünüyle değerlendirince öyle algılanmıyor. Kısaca şarkı erotizmin yakınından bile geçmiyor.
Peki bu Güney Afrika tutkusunun sebebi ne?
– Hayalim Johannesburg’da bir teneke şehirde, gettoda klip çekmekti. Araştırdıktan sonra teneke şehir denen Soweto’nun en uygun yer olduğuna karar verdim. Dünyanın en tehlikeli bölgelerinden biri. Polisler bile korkudan giremiyor. Ekibim “Sen canına susamışsın” dedi. Ama sevgilim (Çağrı Terlemez) “Bunu hayal ediyorsun, bir şekilde senin için yapacağım” diyerek orada yaşayan Göktay İkizler’le irtibata geçti. İzinleri aldı. Koruma olarak üç sivil polis ayarlandı. Oraya gitmeden bir gün önce ekibe benim yüzümden bir şey olacak diye anksiyete krizi geçirdim ve sonuçta 11 kişi oraya gittik.
Nasıl bir deneyimdi?
– İlk gün içimden dualar ederek çekim yerine gittim. Ama hiç korktuğum gibi olmadı. Bar sahnesi çekeceğimiz alandakilerin hepsiyle ‘kanka’ya bağladım. Beş gün boyunca Afrika’da hayatımın devrimini yaşadım.
Neleri değiştirdi sizde?
– Bakış açımı… Beklentinin ne kadar az olursa mutluluğun o kadar büyüyeceğini gözlemledim.
Klibin bir kısmını Güney Afrika’daki Zulu kabilesinde çektiniz. Geleneklerine sadık kalan nadir kabilelerden. Neler yaşadınız orada?
– Hâlâ mızraklarla avlanıyorlar. Geceleri büyük bir ateş yakıp yemeklerini onun üstünde pişiriyorlar. Teknolojiyle hiçbir bağlantıları yok. İki gece orada kaldım. Gördüklerim beni ruhen sadeleşmeye götürdü.
Orada bir de evlilik teklifi aldınız. Neler yaşandı?
– Klibin son sahnesini çekiyorduk. Yönetmenimiz Murad Küçük, “Dizlerinin üzerine otur, kabilenin şifacısı geliyor” dedi. Dev bir ateş yaktılar. Bütün saçları boncuklarla kaplı gerçek bir şifacı geldi ve bir seremoni başladı. Şifacı, “Geleceğini görüyorum, çok büyük bir aşk yakalamışsın” dedi. Kafamı bir kaldırdım Çağrı, gerçek kabile kıyafetleri giymiş, bir yüzük kutusuyla evlenme teklif ediyor. Ortalık çılgınlar gibi dans eden kabile üyeleriyle bir parti alanına dönüştü. Kabile reisi orada nikâhımızı kıyıp bizi karıkoca ilan etti.
Yani siz artık evli misiniz?
– Afrika âdetlerine göre ben artık evliyim.
Kimdir müstakbel eşiniz Çağrı Terlemez?
– Bir pilot.
Nasıl tanıştınız?
– Uçakta tanıştık. O da yolcuydu. Son dakika bindi uçağa. Onu gördüğüm an, “Ben bu adamla evleneceğim” dedim.
Neydi size bunu söyleten?
– Onu önceden tanıyor gibiydim. Sanki beynimde bir şey hazırmış ve onu bekliyormuş.
Kim ilk adımı attı?
– Çağrı’nın yanında ekibimden biri oturuyordu. Uçak yerdeyken mesaj attım, “Hemen yanında oturan adamla tanış ve beni tanıştır. Onunla evleneceğim” diye. Arkadaşımla telefon alışverişi yapmışlar. Ertesi gün arkadaşımı arayıp bana el yapımı bir hediye yaptırdığını söylemiş. Ardından WhatsApp üzerinden yazıştık. Liseli âşıklar gibiydik. Yaşadığımız, aşkın da ötesinde; arkadaşlık, abi-kardeşlik, her şey var ilişkimizde. Bu yüzden onu sadece eşim ya da sevgilim diye adlandırmak aramızdaki şeyi küçümsemek gibi geliyor.
Minyon olduğum için beni tatlış buluyorlar
Şöhret bir illüzyon. Binlerce insana şarkı söylüyorsun, ışıklar üzerinde parlıyor ama eve gittiğinde tek başınasın. Aslında çok yalnızsın. Şöhret insanları yalnızlığa iten bir şey.
Yurtdışında makyajsız bir bara gidersem pasaportsuz giremiyorum. Minyon olduğum için beni tatlış buluyorlar. Özür dilerim ama sence de tatlı değil miyim? Tatlıyım.
mAşkı bulsam da giderli şarkılarım devam edecek. Ben kızların ve erkeklerin sözcüsüyüm; intikam dolu ve laf sokan. Şarkı söylerken içimdeki küçük cadı çıkıyor, bir süpürgem eksik.
Kaynak: Hürriyet