TRT Kent Radyo İzmir 99.1 frekansında her Salı 23:30’da İzmir’den Gurbete adlı radyo programını hazırlayıp sunan başarılı radyo programcısı Zeynep Kökçü, geçtiğimiz hafta İzmir’in güzide dergilerinden Diva Magazin’de “Radyocu” adlı köşe yazılarını paylaşmaya da başladı.
Bu haftaki yazısında radyoculuktan bahseden Zeynep Kökçü’nün, “Radyoculuk Nedir, Ne Değildir?” başlıklı yazısını aşağıdan okuyabilirsiniz…
“RADYOCULUK NEDİR, NE DEĞİLDİR?
Herkese merhaba ;
İlk yazım (röportajım) ile hızlı bir giriş yaptık köşemize ‘’ Radyocu’’ nedir kimdir ?
Bu hafta biraz anlatayım istiyorum
Radyocu kelimesi, bir radyo programcısını rahatsız etmiştir aslında her zaman..
Peki neden ?
Radyocu; biz radyo satmıyoruz der bazı meslektaşlarım kısmen doğrudur ama benim görüşüm biraz farklıdır bazı meslektaşlarımdan. Radyo bu sektörde olan diğer yayın kuruluşları gibi reklam geliri ile ayakta duran bir iş sektörüdür..
Evet biz radyo satmıyoruz ama radyo saatlerinin pazarlanmasında büyük rol oynuyoruz. Kabul etmeliyiz ki fiyatları biz ve yaptığımız programların kalitesi belirliyor.
-İş Sektörüdür !
Üstelik çok ciddi bir iş sektörüdür, radyoculuk denildiğinde akla ilk gelen keyif, müzik, eğlence gibi duygulardır, evet doğrudur ancak diğer yayın kuruluşları kadar, yoğun emek, ciddiyet, ve bilgi birikimi gerektiren bir alandır.
Program içerikleri değişir, yayın saatleri değişir, hatta bunlarla birlikte bir radyo programcısının sesindeki tonlama, hareket, ve vurgularda değişir. Ama programcıdır asıl olan ! formatlar gelir geçer ..
Bu işe ilk başladığım yıllar da, 1998 yılı bir nisan ayı idi ve Yurt dışından Türkiye’ye dönüş yapmıştım… Güzel ülkem canım Türkiye’me !
Batı Karadeniz’in demir sanayii bölgesi denildiğinde akla ilk gelen bölgelerinden olan Karabük ili ve dünya miras kenti, minik ve efsunlu ilçesi Safranbolu da ilk radyoculuk deneyimine başlamıştım, Türkçem de aksamalar ‘’ S ‘’ ve ‘’R’’ harflerinden çektiğimi, çekmemiştim şu hayattan
Ama serde Ankara’lılık olunca ve üstüne güzel ve etkili konuşma sanatı kursu ile birlikte değişip şekillenip ciddileşmeye başlamıştı yaptığım iş…
Ve ardından ilk transferim gerçekleşmişti radyodan tv’na ana haber bülteni spikerliği..
Tv da uzun yıllar haber ana haber bülteni sunma işi evet keyifli ve bir o kadar da tatmin edici idi.
Ancak radyo ah o radyo mikrofon tozunu yutmuştum bir kere, ve her ne işi yapıyorsam yapayım radyo olmalıydı hayatımın tam merkezinde. Ve oldu da .. Çünkü en çok sevdiğim, en çok istediğim, aşk yaşadığım, işim, mesleğim, tamamlanmam, bütünlenmem herşeydi benim için bu meslek.
Mikrofon başında olduğunuzda tüm dünya ile iletişim halindesinizdir. Bu ne internette search yapmaya benzer, ne de sosyal medya da yaptığınız paylaşımlara.
Bildiğiniz en doğruyu ve en güzeli aktarmak zorundasınızdır. Ve her ne olursa olsun 7,4 şiddetinde bir depremde bile o mikrofon başında ( elektirikler varsa tabii ) sakinliğinizi korumak zorundasınızdır.
Seçilmiş insanlar diyorum ben gerçek radyocu meslektaşlarım için..
Seçilmiş insanlarız çünkü, hepimiz aslında mikrofon başına geçtiğimizde kendimizden bir şeyler paylaşırız. Gözlemlerimizi ekler hayatlara dokunuruz. O kadar sayısız hayatlara dokunuruz ki bazen kendimiz bile şaşırıp, mesleğimize her defasında bir kere daha bağlanırız. Bağlanırız çünkü insanlar da bize bağlanır, özellikle radyo tarihinin geçmişinde inanılmaz hikayeler vardır. Evlerde radyoların hüküm sürdüğü dönemler, evdeki ses, evde ki nefes, arkadaş, aileden biri olmuşuzdur biz hep. Güvenilen, inanılan, ve bazen yol gösteren…
Zordur Radyocu ‘’ol’’mak !
Türkiye’de radyoculuk mesleği çok büyük sınavlar dan geçmiştir, ve belki de hala bir yerlerde geçmeye devam ediyor…
Radyo yöneticilerinin bir dönem biz radyo programcıları üzerinden edindiği servet, mal , mülk bilmem ki geçiyor mu boğazlarından!
Radyocu acıkmaz, radyocu susamaz, radyocunun kirası yoktur, radyocu tatil yapmaz, ilk yıllar da e bende az çekmedim hiç para almadan geçirdiğimiz o yıllar, mesleğe olan aşkı zaman zaman ızdıraba dönüştürebiliyordu tabii…
Hala var mı ? böyle radyolar bilmiyorum …
Gerçi şimdi yeni akım, bal ve cinsellik hapları üzerine ..
Hani hiç olur mu canım dediğiniz kurumsallaşmış radyolar bile maalesef prim veriyor bu reklam programlarına..
Çünkü iyi para getiriyor bu reklamlar… ve maalesef dinleyicilerde o radyo’ya ve o radyonun programcılarına olan güven duygusu ile satın alıyorlar bu ürünleri…
Çok yazık… Kazık !
Peki ya radyoculuk ?
Evet maalesef radyolar da nasibini aldı bal dan hap dan ama güzel şeyler olmuyor mu peki ?
Tabii ki oluyor önceki yıllara kıyasla radyoculuk çok iyi bir nokta da artık Türkiyem de. Çünkü radyocular araştırıyor, yazıyor, bazen bir gazeteci, bazen bir yazar, bazen psikolog, yani üzerine düşen her durumda mikrofon başında oluyor. Ve artık kıymetimiz biliniyor.
Biliniyor çünkü, her gün yeniden kendini reset- leyip ve her yeni günde yep yeni bilgiler ve güzel kullandığı Türkçesi ile, örnek teşkil ediyor..
Neredeyse nesli tükenmekte olan, ana dilimizi güzel ve etkili konuşan kaç kişiyiz şunun şurasında ..
Biraz sert bir eleştiri oldu farkındayım, toplum olarak artık, nbr, ii, ok, gibi harflerle yaşadığımızı göz önünde bulundurursak, meslektaşlarımı çok övdüm belki ama, haksız mıyım ?
Radyoculuk bir çok rengi barındırabilmenizi, güzel ve etkili konuşmanızı, kültür seviyenizi sınayan bir meslektir ama en çok da aklınızı sınar durmadan, eskiden yayına faks, mektup gönderirdi dinleyenler, dinlendiğimizi anlardık, ve kendi kendine konuşan bir deli olmadığımızı kanıtlardık.. şimdilerde internetin nimetlerinden faydalanıyoruz.. Ama kendi adıma deneyimlediğim bir durum var ki … Aslında radyoculuğa başladığım o ilk günden bu yana deliymişim.. Akıllı amcalar, ablalar…. Lütfen dokunmasınlar radyomuza ….
Zeynep Kökçü
Diva Magazin Köşe Yazarı
TRT Sunucusu”