“Sertab’ın Müzikali”yle, yeni kurduğu rock grubu Oceans Of Noise ile sık sık konuşulan ve son günlerde altın çağını yaşayan Sertab Erener, Sözcü Gazetesi’nden Özlem Gürses’e röportaj verdi.
EP’sini çıkarmak için şarkı çalışan Erener, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisini röportajında paylaştı.
İşte o röportaj;
Napıyorsun bu aralar ?
Çok çalışıyorum, deli gibi koşturuyorum. Çalışarak ve spor yaparak eğleniyorum…
İçki yok, hep sağlıklı beslenme.. kendini hiç bırakmaz mısın sen ?
Sahnede bırakıyorum, şarkı söylerken, bambaşka bir evren orası benim için, meditasyon alanım. Kafam güzel iniyorum sahneden !
Memleketle aran nasıl ?
Doğduğun yerin koşulları bazen şansın oluyor, bazen de seni aşağı çeken bir pranga… Gerçi buradaki bu mücadele hali bir yandan da iyi geliyor insana. Bu kaotik haller aslında yaratıcılık için çok elverişli bir ortam. Ama ekonomik sıkıntılar insanların medeniyet çizgisini değiştiriyor. Yani senin ürettiğin işlerin alıcısını bulmak, onu inşa edebilmek, o inşa ettiğin şeyi dünyaya açacak endüstriyi kurmak, parayı büyütebilmek filan çok zor hale geliyor.
Geçenlerde Mazhar Alanson dedi ki “Sertab’ın Eurovision birinciliği politik…”
‘Mazhar Ağabey işte’ dedim geçtim… Çok iyi tanıyorum çünkü onu ben, bir şeye sinirlenmiştir, bir şey olmuştur, seviyoruz biz Mazhar Abiyi ! Zaten her yıl Eurovision kendi içinde “En İyi 10” “En İyi 5” listeleri filan yapıyor, benim şarkım “EveryWay That I Can” hala o listelerde ilk 3’te. Şarkının gücü ve başarısı ortada. Bir ay susturalım müziği tüm yeryüzünde, delirir insanlar bence. Düşün bak, hayal et, hiçbir yerde müzik yok ! İmkansız. O yüzden aslında o kadar büyük bir ihtiyacın çıktısı ki yaptığımız iş… Onsuz yaşayamıyoruz ama enflasyona uğradı müzik. İyi bestenin, iyi sözün, iyi vokalin değeri her zaman değeri var. Müziğin tüketilme şekli değişti, biz bu oyunu bilmiyoruz. Evet, genç bir çocuk internete bir şarkı koyup, bir anda tanınır hale geliyor. Ama bir artistin kariyerini 30 yıl devam ettirebilmesi başka bir emek.
Kimdir en yakın dostların?
Biri bütün hayatım boyunca her zaman yanımda olacağını bildiğim Sezen Aksu. Onunla ben dedikodu da yaparım, hayat felsefesi de. Daha dün sabah beraberdik, o benim sırrımı bilir, ben onun sırrını bilirim… Canımın içi o benim. Bir de benim ilham vermeye çalıştığım, çok severek desteklediğim Fatma Turgut var, Model grubunun eski solisti. Biz böyle 3 kuşak yan yanayız… Sezen, ben, Fatma.
Emre var tabii, eşim. Ve Nil var elbette, ben onun eltisi mi oluyorum ?! Nil’le de hayat konuşuruz, müzik konuşuruz. Yeğenimin annesi.
Kaç yaşında şimdi Aziz Arif ?
3 buçuk. Benim 20’li yaşlarda iki yeğenim daha var biliyorsun; Emine ve Ali Ömer.
Hangisi sana benziyor ?
Hepsi benziyor bana sorarsan ! Ama Aziz Arif kesin müzisyen olacak, çift taraflı genetik, hem anneden hem babadan. Ali Ömer ise müthiş bir yetenek, ressam oluyor. Şu anda dünyanın tüm sanat okullarından kabul aldı. Abim gururdan ölüyor !
A, resim tutkusu nereden ?
Annem ressam benim. Ama yapmamış, bundan da üzüntü duyuyor… Şimdi evde yağlıboya çalışıyor.
Peki çocukluk kahramanın kim ?
Benim kahramanım abim. Ben ona aşık, o bana aşık büyüdük biz. Birbirimizi çok koruyan iki kardeştik, nerdeyse hiç kavga etmedik…
Seçtiğin adamlar ona mı benziyor ? Uslu, usturuplu…
Yok, asla, uslu hiç bana göre değil ! Bir çatışma gerekiyor bana ama o çatışmada orta bir yerde buluşabiliyorsak, işte o en güzel çatışma… En sıkıştığımız anları çevirebiliyorsak, güzel olan o.
Sertab’ın Müzikalini yaptın…
Aylarca çalıştık bu müzikale, tabii ben bir Madonna değilim. Bu hayale inanan 50-60 kişi vardı, adım adım büyüttük bu hayali 3 yılda ve nihayet “müzikal yapıyoruz” dediğimiz bir noktaya getirdik. Konser hala dünyada müzik endüstrisinin en önemli değeri, burada öyle değil maalesef. Ben son bir yılda 80’e yakın konser yaptım inatla, çok önemli bir rakam. Ama bunun asıl işim olduğunu biliyordum ve sponsorsuz yaptım tümünü de, sadece biletle. Çünkü asıl mesele seni yıllardır dinleyen kişilere ulaşabilmek.
Dijital platformlarla aran nasıl ?
Geçen gün Avrupa’daki temsilcim Spotify’daki dinlenme profilimle ilgili bir mesaj attı. Hiç bilmiyordum ama beni dinleyen yaş aralığı 18-22 imiş, yüzde 40 yani ! İnanamadım buna, ama durum bu. Bu kuşakla aramda 30 yaş var, buna rağmen demek ki benim ürettiğim iş hala genç, söz dili eskimemiş. Yaşlanan sözler var, bazı kelimeler artık tükendi. Bu çağda yeni bir şey bulmana imkan yok ! Her yaratıcı fikir bulundu. Yeni bir keman yapamazsın, sesler belli, konumuz aşksa Shakespeare’e ne katabilirsin ? Tek numara yepyeni kombinler yapmak. O lafları hala edebilen genç kuşaktan insanlar var, ben onlarla çalışıyorum.
Az önce şahane bir yeni şarkını dinlettin bana, albüm mü yapıyorsun ?
Kendi EP’mi yapıyorum şimdi, yani Expanded Play, 4 ya da 5 şarkı. Benim dinleyicim genellikle kadın. Okumuş, hayatla ilgili dertleri olan, kendi ayakları üzerinde duran kadın. Ve onun yanında getirdiği sevgilileri, arkadaşları ! Yeni şarkımda tüm meseleyi kadınlar üzerine kuruyorum. 8 Mart’a yetişmez şarkı ama hiç derdim değil, çünkü o bir tek gün, oysa bu konu her gün konuşulmalı. Sözlerini Sibel yazdı yine, coşkulu bir kadın şarkısı olacak, bir Hint bestesini cover yapıyoruz…
Başka.. ?
Mayıs’ta Amerika’ya gidiyorum, dünya projesini yaptığım Oceans Of Noise grubumun kayıtları için… hep bir grubun şarkıcısı olmak istemiştim, bugün bu hayalime kavuştum. Dünya dijital platformlarında şarkılarımız çok sevildi, lansmanımızı yaptık Londra’da, hem de yapımcımız 7 Grammy’li bir isimdi. Şimdi de 9 Mart’ta Facebook Londra binasının stüdyolarında online canlı konser yapacağız ! Çok heyecanlı bir iş.
Ülkede olup bitenler için ne diyeceksin ?
Hepimizin dertleri var, tüm dünya çok zor zamanlardan geçiyor. Tek dertlendiğim mesele, doğduğum yerde en temel sorunlarını çözmüş, sanatla, kültürle, başka konuları düşünebilen bir toplum olabilmesini çok isterdim..
Bunda kimin sorumluluğu var ?
Hepimizin. Bir arada yaşamanın kimyasını kurabileceğimiz, bu adımları atabileceğimiz bir yerde değiliz. Burada hepimize pay düşüyor. Yurtdışında da yaşadım, ama hiçbir yerde arabaların insanların üzerine üzerine geldiğini görmedim mesela ! Umurumuzda değiliz birbirimizin… bunu anlayamıyorum ben. Birbirimize saygı sınırını çoktan aşmışız, kimsenin kimseye toleransı yok. Çok ciddi bir sevgi eksikliği var buralarda…
Bu nasıl enerji ! Telomerler çok uzadı anlaşılan…
İnan bu kadar çok işe koşabilmemin tek nedeni o, telomer tabletlerim. 8 aydır kullanıyorum, harika hissediyorum.
Denesem mi ?
Bence dene ! Ama bu “hapı aldın, mucizeler oldu” filan değil. Yaşı geriye almak diye bir konu var şu anda ve bu tıbbi olarak da kanıtlanabilen bir şey. Benim bir doktorlar grubum var, bütün bu konuları sürekli sorduğum konuştuğum. Onlar bir dernek kurdular ve bana da gel asil üye ol dediler, tek doktor olmayan kişi benim dernekte ! İki genetikçi, bir biyolog, bir kardiyolog, bir ilaç bilimci, bir de ben… Biliyorsun değil mi, Google şimdi “Death/Ölüm” adlı şirketlerinde “ölümsüzlük hapı” bulmaya çalışıyor. Hatta açıklama yaptılar “2023’te biz bu işi çözeceğiz, yeter ki siz sıkı durun, sağlığınızı koruyun.”
Ölümsüz olmayı ister miydin ?
İsterim tabii. Üretebildiğin ve kimseye muhtaç olmadığın sürece niye olmasın ?
Neyi görmek isterdin ?
Uzun yaşayıp bu “insan” denilen varoluş şeklinin zekileşmesini görmek isterdim. Çünkü bence çok ilkel bir aşamadayız şu an, teknolojisi ilerliyor insanın ama kendisi hala çok ilkel, varoluşsal farkındalığı çok kıt. Ben insanoğlunun evrimiyle ilgili bir devrimi görmek istiyorum, o da bir ömre sığmayacağı için tek umudum ölümsüzlük hapı !
Kaynak:Sözcü/Özlem Gürses