CRI TÜRK FM’den Elif Sevil Orhanlı’nın hazırlayıp sunduğu “Haber Artı” programına konuk olan Kafa Dergisi yazarı Gökhan Dağıstanlı, ilk kitabı “Kimsesiz Mektuplar’a ve yazarlık hikayesine dair açıklamalarda bulundu.
“Yakın dostum Candaş Tolga Işık, bir dergi çıkarmak istediğini söyledi. Derginin içeriğinin ve isminin ne olacağı konusunda fikir yürütmeye başladık. O dönem insanlar arasında trend olan “bu neyin kafası,sevda kafası, mutluluk kafası” gibi cümleler sıkça kullanılıyordu. Buradan hareketle derginin adının “KAFA” olmasına karar verildi ve herkesin hoşuna giden bir isim oldu. İlk sayıyı Süleyman Seba kapağıyla ve siyah beyaz çıkardık. İlk sayıda dergi iki bine yakın sattı bu rakam devamlılık için önemliydi. Candaş Tolga Işık, ikinci sayıyı da çıkarma kararı aldı. İlk sayıda futbol içerikli bir yazıyla okuyucunun karşısına çıkmıştım. İkinci sayıyla birlikte aşk konulu yazılar yazmaya başladım.”
“İÇİNİZDEKİLERİ DOĞRU İFADE ETMENİZ İÇİN ÖNCE KENDİNİZİ KEŞFETMENİZ GEREKİR”
“İlk dönem, yazarlığı profesyonel iş hayatıyla birlikte sürdürdüm ancak zorlandım. Çünkü içinizdekileri doğru bir şekilde ifade etmek için önce kendinizi keşfetmeniz, kendinizle başbaşa kalmanız gerekiyor. İş hayatının rutin akışı içerisinde bunu yapmak çok zor. İşimde başarılıydım ancak çalışma hayatını bu yüzden sevemedim. Diğer yandan Türkiye, yazarlıktan iyi paraların kazanıldığı bir ülke değil.”
“İNSANLARIN YAZILARIMI SEVMELERİNİN TEK BİR SEBEBİ YOK”
“Okuyucular arasında “Ben bu duygu hiç hissetmemiştim, böyle bir his mi var” şeklinde düşünenler olduğu gibi, kendi yaralandığı yerden yaralanmış bir insan olduğunu görüp güçlenenler de oluyor. “Ben de bu duyguyu yaşadım ama böyle anlatamadım” şeklinde yorumlar da geliyor. Ne kadar çeşit insan varsa o kadar çeşit duygu var. İnsanların yazılarımı sevmelerinin tek bir sebebi yok. İnsan, hayatı boyunca kendisine hep bir duygudaş arar. Bunu dile getirmiş biriyle karşılaştığında da o kişiyi duygudaş görüp seviyor.”
“HER SENE YENİ BİR KİTAP ÇIKARACAĞIZ”
“Kimsesiz Mektuplar” dergide çıkan yazılardan oluşan ve mektuplardan oluşan bir kitap. Bazı hikayeleri değiştirdim çünkü yazdıklarımdan memnun kalmadığım zamanlar oluyor.
14 yaşımda Cemal Süreya’nın aşk mektupları üzerine yazılmış kitabını okuduğumda “bu tarz bir kitap yazsam” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Aklımda hep böyle bir tarz vardı. Yazılarım ne roman ne hikaye ne de şiir türünde. Şiir çok okurum ama yazmıyorum. Ben arada bir yerdeyim. Mektup konseptli lirik yazılar yazıyorum. İnsanlar bu tarzı sevdi.
Bu kitap herkese iyi gelmeyebilir çünkü bazı insanlar duygulara takılmadan daha somut yaşamayı seviyorlar. Eleştirmiyorum ama ben de bu tarzı sevmiyorum. Bundan böyle her yıl bir kitap çıkarma hedefimiz var. Sonbahara doğru ikinci kitap gelebilir. Gösterilen ilgiden memnunum.”
“GÜNÜMÜZ İNSANINI MUTSUZ EDEN BİR DÜNYA DÜZENİ VAR”
“Şehir hayatından bunalan insanların hep bir gitme isteği var. İnsanlar çiftlik hayatı kurup daha sakin bir yaşam sürmek istiyor ancak onun da zorlukları var. İş hayatından tamamıyla kopmak mümkün değil çünkü sistem buna izin vermiyor. İş hayatının zorluklarından uzaklaşmak isteyen bir kişi hayatının diğer alanlarında da fedakarlıklar yapmak zorunda. Bu yüzden insanlar bir yol seçerken kazandırdıkları ve kaybettirdikleri konusunu iyi düşünüp karar vermeli.
Örneğin çalışırken tatile gitmek bana hiç iyi gelmezdi. Tatile giderken iyiyiz ama dönüşte kötü bir ruh haline bürünüyoruz. Müthiş bir huzur yakaladığınızda yeni huzur eşiğiniz artık orası oluyor. Bu yeni huzur eşiğiyle döndüğünüz yerden keyif alıp mutlu olamıyorsunuz.
Sanayi devriminden sonra dünyada kurgulanmış bir sistem bu. İnsanlara “çalışkanlık ve çok çalışmak” diye bir şey yüklendi. Diğer yandan insanların çok çalışıp kazandıklarını ellerinden alacak mecralar yarattılar. Bu yarattıklarıyla insanların elinden huzuru, mutluluğu aldılar. İnsanlar buna karşı direnç gösteremedi çünkü önümüze keyifli şeyler koydular. Her yıl yenilenen telefon modelleri, yeni arabalar, moda trendleri… Bunun içerisine hepimizi çektiler ve çıkmak kolay değil. Yakın zamanda hiçbir insanın bunu başarabileceğini sanmıyorum. Bu, günümüz dünyasının en büyük sorunu.”
“BEŞİKTAŞLILIK RUHUNDAN BESLENİYORUM”
Her ay Fitbol Dergisi’nde okuyucuyla buluşan Gökhan Dağıstanlı, Beşiktaş ve Beşiktaşlılık ruhunu kaleme aldığını söyledi.
“Beşiktaşlılık duruşu diye bir kavram var ve bunu çok seviyorum. Sosyal sorumluluk alanlarında etkin bir ruh yapısı var. Beşiktaşlılar bu çember etrafında toplandı. Bu etkinliklerde ben de görev aldım. Takım başarılı olur olmaz, bunlar gelip geçici durumlar. Kazanılan şampiyonluklar değil manevi ruh ayakta tutar ve besler bir takımı.”
Gökhan Dağıstanlı her hafta elmaelma.com sitesinde de okuyucularıyla buluşmaya devam ediyor.