“An” albümüyle müzik listelerini kasıp kavuran Edis, Hürriyet Gazetesi’nden Cengiz Semercioğlu’na konuştu.
Oldukça samimi açıklamalarda bulunan Edis, müzik tarzını dünyaya duyurmak istediğini söyledi.
İşte o çarpıcı röportaj,
◊ Yeni albümünün klibi “Roman”, 24 saatte 1 milyon 400 bin kişi tarafından izlenmiş. Yani bu ne demek, beğenildi mi şarkıların?
– Çok büyük bir rakam. Benim için rekor mu bilmiyorum ama böyle bir geri dönüş karşısında çok mutlu oldum. Bu zamana kadar yaptıklarımda da mutlu olduğumu zannediyordum. Ama bu bambaşka bir şeymiş. Tek şarkı için çalışmak farklı mesai, 12 şarkı için çalışmak farklı bir mesai. Son 2 senede çok şey yaşadım ve çok çalıştım. Her şarkı benim için single gibi.
◊ Biz seni single’cı Edis olarak tanıdık. Neden yine single yapmadın?
– Single’cı Edis çok fenaymış… Toplamda 5 single’ım var. Ama bu sefer single yapmak istemedim. Single süreçlerinden beri albüm çıkarmaya çalışıyordum ama bir türlü istediğim formüle gelmediği için hep erteledim. Senede tek şarkı yapmak benim adıma yanlış bir stratejiydi. Çünkü 2014 aralık ayından beri piyasadayım. Albüm geçen çarşamba günü çıktı. Evde mutluluk hormonu salgılamaktan dışarı çıkamadım.
◊ Sürekli YouTube’a ne kadar oldu diye bakıyor musun? Ya da sosyal medya yorumlarına?
– YouTube’a bakmaz mıyım, günde 4-5 kez bakıyorum. Sosyal medyadaki yorumlara o an denk gelirsem bakıyorum. Bazen kendimi kötü hissettirecek mesajların olabileceğini tahmin ediyorum. O yüzden ismimi aratmıyorum.
◊ YouTube’da kısa sürede bu kadar izleneceğini tahmin ediyor muydun?
– Bizim kısık ateşte pişmek gibi bir durumumuz vardı. Hâlâ da kısık ateşte pişmeye devam edeceğime inanıyorum. Geldim zirveye oturdum gibi bir şey yok. Sadece başından beri sunduğum işlerde insanları hep heyecanlandıran bir şey vardı. O durumdan dolayı albümün ilgi görmeyeceğini düşünmüyordum. Ama bu veriler beni gerçekten şaşırttı.
◊ “2 sene boyunca çok çalıştım” dedin. Bir müzisyen nasıl çalışır?
– Besteyi oluşturma süreci var. Sonrasında aranje aşamasında bunu nasıl düzenleyeceğimiz kısmı var. En zor kısmı da bu. Çünkü şarkıyı düzenlemek göründüğü kadar kolay bir şey değil. Bir de tarz oluşturmak için kafa yormak gerekiyor. Bu süreçte şarkıcının aranjöre tam destek olması lazım.
◊ Sen Ozan Çolakoğlu ile çalıştın değil mi?
– Ozan Çolakoğlu, Gürsel Çelik, Mustafa Ceceli, Ozan Bayraşa, Osman Çetin ve Serhat Şensesli ile çalıştık. Hepsine ayrı bir mesai vermek zorundasın. “Al canım bu benim şarkım, bunu yap” diyerek olacak bir şey değil. Çünkü genel-geçere kaçabilir, önem vermediğin hissi yaratabilir.
◊ Mesela Ozan Çolakoğlu’na “Ben bu aranjeyi beğenmedim” diyebiliyor musun?
– Tabii ki. Ama ‘beğenmedim’ kırıcı bir laf. Benim şarkıma da biri “beğenmedim” dediği zaman ‘ben bu kadar çabaladım, nasıl olur’ hissiyatına kapılıyorum. Eleştiriye açık olmak ayrı bir şey, bunu beraber çalıştığın insana yapmak ayrı bir şey. Beraber çalıştığın bir insana “Kötü olmuş” diyemezsin. Zaten bu arada çok beğenmeyeceğim örnekler gelmiyor. ‘Ben şöyle bir şey hayal ediyorum’ diyorum ve bazen revize gerekli oluyor.
◊ Sen bu kadar emek verdin ama diyelim ki biz beğenmedik. Bunu söyleme hakkımız yok mu?
– Tabii ki var. Beğenmeyen de oluyor ama Allah’tan beğeniliyor. Benim değer verdiğim kişilerin beğenmemesi daha çok üzer. Onlar beğendiğinde benim için bir kıstas oluyor.
◊ İlk kimlere dinletiyorsun?
– Meltem Özkan’a dinletiyorum. Annem ve babam da aşama aşama dinlerler.
◊ Ailenin müziğe ilgisi var mı?
– Annem zamanında Türk sanat müziği korolarında yer almış. Ama şu anda İzmir’de bir otelin genel müdürü. Birçok organizasyon yaptığı için aslında müzik sistemini biliyor. “Bana yardımı dokundu mu” diye sorarsan “hayır” derim. Çünkü ikimiz de bunu istemedik. Babam da geçmişte tiyatro yapmış. Hatta BBC Türkçe Radyo’da da program yapmış bir adam. Şarkı ve şiir de yazar. Rahmetli dedem Süleyman Kılıç da İstanbul’a gelip Türk filmlerinde bir dönem kötü adamı canlandırmış.
◊ Kaç kardeşsiniz?
– Ben tekim. Ailede sadece iki kuzeniz. O yüzden kuzenime abla diyorum.
◊ Çok para kazanıyor musun?
– İşime çok yatırıyorum. Yeni yeni kazanmaya başlayacağım. Bu albüme çok ciddi bir para harcandı. Arka planında da çok emek verildi. Konser sanatçısı olabilmek adına çok fazla kendimden ödün verdim. Geliri tamamen ekip ve prodüksiyona giden, benim çok cüzi rakamlar kazandığım çok konser var. O nedenle evimi aldım, arabamı aldım durumu yok. Ama mutsuz değilim. Allah güç verirse toplama zamanımız başlar.
◊ Sizin kuşak yine şanslı. Eskiden bir anlaşma yapılıyormuş, 5 sene sürüyormuş. Hatta buna ‘kölelik anlaşması’ diyorlarmış. Sanatçı para kazanmadan sadece yapımcı kazanıyormuş.
– Kölelik demeyelim ona. Ticari anlaşmalar olur. Ben de ticari anlaşmalar yaptım. Sonuçta şirket değiştirmiş biriyim. Uyuşmazlıklar ve ayrılıklar oluyor.
◊ Seninle ilgili bir dava süreci mi vardı?
– Evet devam eden bir dava süreci var. Aslında kişisel olarak çok yorum yapmak isterim.
◊ Niye yapmıyorsun?
– Çünkü kurumlar arası bir hukuk mücadelesi bu. Kişiler arası değil. Benim bu konuyu konuşulur hale gelmesinin sebebi diğer kurumun patronunun ünlü bir kişi olması.
◊ Bu konuşmana engel mi?
– Yanlış bir şey söylemek istemiyorum. Çünkü avukat aracılığıyla giden bir olaya hiç yorum yapılmaması gerek. Kararı yargı verecek. O yüzden kişisel bakmıyorum hiçbir yoruma. Baktığım dönemler çoktan geçti. Yanlış anlaşılmalar oluyor. Magazin tarafında da bunun yanlış ve benim aleyhime görüldüğünü biliyorum.
◊ Şöhreti bulunca şirket değiştirdi gibi…
– Evet. Ama bu albümün enerjisine hiç uyan bir gündem değil.
◊ İngiltere’de ne kadar kaldın?
– 2 sene. Sonra döndük. Ardından gidip gelmeler devam etti. Ama Londra’yla iletişim anlamında bir bağım yok.
◊ Frankofon musun?
– Frankofonluk liseden geliyor. Fransız lisesinde okudum.
◊ İngiltere mi Fransa mı desem…
– Frankofon… İngiliz kültürü de Amerikan kültürüne nazaran biraz daha ayakları yere basan bir kültür. Ama tabii
Frankofon bir üniversitede okumak biraz daha bizim kültürümüze yakın yapıyor insanı. Eleştirel anlamda bakabiliyorsun dünyaya.
◊ Müzik olarak neye bakıyorsun? İngiltere mi Amerika mı?
– Dünya müziği olarak bakıyorum. Amerika’nın tekelinde değil artık müzik. Bu kesinleşti. Despacito şu an en çok izlenen video. İspanyolca. Bu değişecek. 5 sene sonra daha farklı bir noktaya geleceğimize inanıyorum. Ben ülkemin ve yurtdışında dinlediğim sanatçıların bana kattığı bir şeyi harmanlıyorum.
◊ “Amerika’nın tekelinde değil artık, önümüzdeki yıllarda daha da bunu göreceğiz” diyorsun. Peki Türkiye’den bunu kırabilecek birileri niye çıkmıyor?
– Umarım çıkar.
◊ Mesela senin yurtdışına açılma isteğinin olduğunu biliyorum.
– Planım var. Benim onların endüstrisine yönelik bir çalışma yapmam için çok ciddi bir süre orada kalmam lazım. Benim daha derdim o değil. Yurtdışına açılma dediğim kendi müziğimi yurtdışına açma. Edis olarak yurtdışına açılmak değil. “Ben gidip Justin Timberlake olacağım ya da Justin Bieber olacağım” demiyorum. Dedirtmiyor bana dünya. Öyle bir bakışım yok. Benim dediğim şu: Yaptığım müzikle eşsiz hale geleceğim. Bunu, o eşsizliği, bakalım ne kadar kişiye dinletebileceğim dünyada. Hayallerim eğer gerçekleşirse çok fazla kişiye dinletirim zaten. Ama başka bir yerin parçası olarak değil, buranın bir parçası olarak.
◊ Müziğinin eşsiz olduğunu düşünüyor musun?
– Düşünüyorum.
◊ Hoş geldin Selda Bağcan…
– Kendimi dinlerken tüylerim diken diken oluyor dermişim… (Gülüyor)
◊ Oluyor mu gerçekten?
– Selda Bağcan’a montaj yapmışlar. Ama Selda Bağcan bunu söyleyebilir. Hakkıdır.
◊ Bence de öyle.
– Selda Bağcan yapmayacak da biz mi yapacağız? Benim dediğim eşsizlik, diğerlerinden farklı olması. Şu ana kadar çıkardıklarımdan farklı… Bundan sonrakiler de şu anki çıkardıklarımdan farklı olacak.
◊ Kendi çizginde yani…
– Evet. Başkasını düşünerek gidemem zaten. Başkasını düşünerek gidersem, diğerlerine benzer şeyler yaparım.
◊ İlk önce oyuncu olarak karşımıza çıktın. Tesadüf müydü oyunculuk yapman?
– Aslında tesadüf değildi. Tiyatroya eğilimim vardı. İstanbul’a 17 yaşında Galatasaray Üniversitesi’ni kazanınca geldim. O zamanlar da beste yapıyordum, elimde 8 şarkının demosu vardı.
İstanbul Üniversitesi’nde yarı zamanlı olarak konservatuvar bölümüne de girdim. Ama Galatasaray zor bir okul olduğu için ikisini birlikte yürütemedim ve konservatuvarı bıraktım.
◊ Demolarını dinletmek için kapı kapı dolaştın mı?
– Birkaç kişiye dinlettim. Ama sesim o dönemde henüz oturmamıştı. Bu yüzden de çok fazla kaale alınmadım. Bu da benim motivasyonumu düşürdü. Okula odaklandım. Bir oyunculuk ajansında staja başlamıştım. Seçmelere girdim ve beni seçtiler. Haftalık 1250 lira aldım. Öğrencilik için çok iyi paraydı.
◊ Sadece iki dizide mi oynadın?
– Evet. “Dinle Sevgili” ve “Hayatımın Rolü”. Oyunculuk, çevre yapmamı sağladı. O sayede menajerimle tanıştım. Ve müzik yolu açıldı.
◊ Tekrar oyunculuk yapar mısın?
– Arada çok canım çekiyor. Kendi çapımda senaryo da yazıyorum. Oyunculuktaki pratiğim, müziğe göre çok daha az. Yapsam yaparım ama müzikte çok hayal ettiğim bir yerdeyim. Eğer oyunculukta hayal ettiğim gibi bir şey gösteremezsem tırnak içinde söylüyorum, Edis markasına zarar verir. Mutsuz olurum.
◊ Konserde ya da sahnede istediğin bir şeyi yapamadığında çok mutsuz oluyor musun?
– Özür dileyerek söylüyorum ama yapamadığım bir şey olmuyor.
◊ O kadar kendine güvenir misin?
– Niye güvenmeyeyim? Bu iş güvensiz yapılır mı?
◊ Mesela bir şarkıda yanlış nota basarsın, detone olursun filan…
– Benden çok detone olan bulamazsınız. İlk akustik canlı performansım online olmuştu. Orada normalinden çok daha fazla detone duyulan bir şey var. Bu video hâlâ YouTube’da duruyor. Ben onların silinmesi için 2 senedir yalvarıyorum. Çünkü benimle alakası olmayan bir durum var ortada.
◊ Kaldırtamadın mı hâlâ?
– Kaldırmıyorlar. Diyorlar ki ”İzlenmesi iyi”. “İzlenmesi iyi de çok hata var” diyorum ama dinlemiyorlar.
◊ Kendinden önceki kuşaklarda kimleri kendini yakın görüyorsun?
– Tarkan, Kenan Doğulu, Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Burak Kut, Justin Timberlake, Britney Spears, Micheal Jackson… Hepsine yakın görüyorum. Yakın görmek zorundayım. Neden? Çünkü ben onlarla büyüdüm. Yakın görmeme ihtimalim yok. Öbür türlü hiç kimsenin müziğini dinlemeyip benim gaipten seslerle ve sadece enstrümanla şarkı yapıyor olmam lazımdı.
◊ En çok kimi beğeniyorsun bu saydıklarının içinde?
– Hepsinin yeri ayrı bende.
◊ Sende kırılma noktası yaratan biri vardır ama…
– Bende kırılma noktası yaratan Britney Spears. O kadar âşıktım ki ona… Kırılma noktası o. Barış Manço ölünce de çok ağladım. Barış Manço ile çocukluğum geçti. Britney Spears o dönem Doğu ezgilerini kullanarak pop yaptı. Bizim Ortadoğu’nun ezgilerini alıp, sanki kendi müzikleriymiş gibi bize sattılar. Benim kırılma anım da öyle başlıyor zaten. Bir de Sertab Erener’in Eurovision sevinci dünyayla ilgili hayaller kurdurmuştu.
◊ Kaç yaşındaydın o zaman?
– 12 yaşındaydım Sertab Erener Eurovision’da 1’inci olduğunda. Tarkan’ın “Kuzu Kuzu” dönüşünü hatırlıyorum. Mesela Sezen Aksu’nun ailem üzerindeki etkisi çok büyük. Ben hayatımda en çok Sezen Aksu konserine gittim. Sezenciler olur ya ailem öyleydi.
◊ Peki o kuşaktan dostluğun ya da hukukunun olduğu kim var?
– Saydığım isimlerin hepsiyle tanıştım. Çok da güzel konuşmalar yaşadım. Zaten benim ilk demomu yapan insan Kenan Doğulu’dur. Çok büyük emeği var. “Benim Ol” şarkısıyla ilk şirketimle ticari anlaşmamı yaptım. Onun sayesinde aslında. Hep de teşekkür ederim. Ona bir mail atmıştım çıkmadan önce. O belki unutmuştur. “Benim Ol çıkıyor, böyle bir şey oldu, şöyle aşamalar geçirdim, çok teşekkür ederim abi” diye. Şimdi konserine gidiyorum, konuşuyorum. Yeni albümüm için de tebrik etti.
◊ Sizin kuşak birbiriyle kavga etmiyor. Derya Uluğ, Simge Sağın filan hep birbirinize destek misiniz?
– İlyas Yalçıntaş ve Mahmut Orhan da var.
◊ WhatsApp grubunuz filan da var mı?
– Var. Eklenerek de devam ediyor. Biz yeni nesil olarak kavga etmiyoruz. Eski neslin yaşadığı bir gazino kültürü durumu var. O gazino zamanları sanırım biraz ateşli ve entrikalı geçmiş. O yüzden kişilik bölünmesi olmuş ya da güven azalmış. Bizim dönemimizin o hissiyatta olmamasının sebebi, aslında ekmeğimizi her yerden yiyebiliyor olmamız.
◊ Ama hepinizin egosu var.
– Belki egoyla hareket eden kendi içinde yaşıyordur ama şunu yaşamıyoruz; atıyorum benim çıktığım yerde, benim alt kadromda bu çıkacak gibi bir durum yok.
◊ Evet. O gazino kültürü yok sizde.
– O kültür yok bizde. Herkesin kendine para sağlayabildiği, ilgi alabildiği, iyi müzik yapabildiği mecralar var. Ben Ozan Çolakoğlu müzik direktörlüğünde çalışıyorum ama x kişisi y nesilden başka birinin müzik direktörlüğünde çalışıyor ve çok mutlu. Kavga olmamasının sebebi bu. Çünkü kavga edecek bir konumuz yok. Benim şahsen yok.
◊ Kimler var iyi arkadaşın az önce saydıklarından?
– Mahmut, İlyas, Aynur Aydın ve Onurr. Ayşe Hatun Önal ile de çok konuşuruz. Solo müziğe döndüğü için yeni nesile koyuyorum onu. İrem’i severiz. Simge’yi çok seviyorum. Simge ile sürekli konuşuyoruz. Çok tatlı. Ece Seçkin, Derya, Buray, Cem Belevi…
◊ Geçen İrem Derici de sahnede “Karılar birbirlerini yemekten” dedi…
– Karı lafı biraz tuhaf olmuş ama İrem dobra bir kız. Normal hayatında kimse kimseye mi karı demiyor konuşurken? Ama yanlış bir söylem. Neden? İdeolojik olarak kadına karı olarak hitap etmek yanlış. Yoksa laf arasında karılar diye herkes konuşur. O bence espri maiyetinde yapılmış bir şey.
◊ “Benim Ol”, “Çok Çok” gibi ses getirecek şarkı yazamayacağım diye korkun var mı?
– Var. Olmaz mı?
◊ Mesela Teoman’ın ilk yıllarına bakıyorsun bir de şimdiki haline bakıyorsun. Müziği bırakma noktasına geldi…
– Onu zaman gösterir. İleride nasıl bir psikolojide olacağımı bilemem.
◊ Böyle bir kaygın var mı?
– Gelecekle ilgili şimdi o kaygıyı yaşayamam. Zaten albümün ismi “An”. Hayata bakışımda gelecekte kötü ihtimali düşünerek kaygılanmak yok. O zaten şu anki zamana çok ciddi anlamda etki eder.
◊ Teoman neredeyse tükenme noktasına geldi ama…
– Teoman’ın özel yaşamını bilmediğim için o noktaya nasıl geldiği konusunda bir fikrim yok. Sadece ilgi belki azalabilir. İlgi azalırsa da kendi bestelerimi şarkı söyleyeceğim diye tutturmam. Başkasıyla çalışabilirim. Zaten çalışıyorum ortak olarak da. Kendi bestemi kendim yaparım gibi bir derdim yok. Zaten öyle bir derdin olursa yanarsın.
◊ Müzik dışında ne yaparsın? Futbol ya da PlayStation merakın var mı?
– Halı saha maçı yapıyoruz arada.
◊ Kim var kadroda?
– Kadro çok komik. Profesyonel milli takımdan kızlar ve erkekler karışık oynuyoruz. Ama kızlar çok fena. Geçen ben çok sert girdim diye beni attılar. Başka sanatçılar da var ama isim veremem. Onların özeli. Erkek-kız maçlar çok komik oluyor.
◊ Sizin kadroda kimler var?
– Arkadaşlarım.
◊ Tabii bizim tanıdığımız isimler değil.
– Ünlü kız futbolcular genelde çok fazla bilinmez. Erkek olarak da bildiğimiz sanat camiasından çok yok ama işte benim normal çevrem, reklamcılar vs. falan var. Ama futbolu hobim olarak saymıyorum. Spor çünkü yaşam biçimi. Hobi değil.
◊ Çok spor yapıyor musun?
– Yapıyorum. Salonda çalışıyorum. Çok yüzüyorum. Omurga çok önemli. O yüzden karma bir şey yapıyoruz. Pilates-yoga arası. Bazen pilates bazen yoga gibi. Çünkü şişmek ayrı, omurga kasları ve iç kaslar için sağlıklı yaşam ayrı. Sporsuz yaşam yok. Yürüyüş bir kere her şeyin başı. Sabah yürüyüşümü mutlaka yapıyorum.
◊ Galatasaraylı mısın?
– Galatasaraylıyım. Ama Galatasaray Üniversitesi’nde herkes Galatasaraylı olacak diye durum yok. Futbol meselesine bile eleştirel bakan bir öğrenci kitlesi var. Futbol; kapitalist sistemin uyutucu bir aracıdır falan diye… Katılmıyorum buna. Bir ara PlayStation’a sarmıştım. Ama iş hayatım başladıktan bıraktım. Benim en büyük hobim seyahat etmek. Sık sık seyahat etmeye çalışıyorum.
◊ Nereye gittin en son?
– Budapeşte’ye gittim. Yılbaşında. 3-4 gün. Normalde şu an benim en az iki yere daha gidiyor olmam gerekirdi. Albüm sebebiyle gitmedim. Mesela gidiyorum Londra’ya, kalıyorum uzun bir süre. Orada müzisyenlerle tanışıyorum, tatil yapıyorum. Paris de çok sevdiğim bir yer.
◊ En son aldığın pahalı şey ne?
– Klipteki takımımı aldım.
◊ Ne marka o?
– Gucci. Pahalı bir takım. Şimdi onu kullanacağız.
◊ Hakkını ver paranın.
– Ama şöyle, niye kullanacağız? Çünkü bir stil yaratıyorsunuz. Konserde de onu giyeceksin ki, klipteki canlandırmayı tekrar yapacaksın. Diyorlar ya hani, “Aynı kıyafeti 10 kere giydin”. Herhalde giyecek. Nasıl giymesin? Bir hikaye anlatıyor sana.
O takımın öyle olmasının belki bir sebebi var. Bilmiyoruz.
◊ Yılmaz Erdoğan’ın kızı Berfin’le yakın arkadaşsınız değil mi?
– Çok yakın arkadaşız hem de.
◊ Sevgili haberleri de çıktı ama…
– Çıkar.
◊ Arkadaşlığınız nereden geliyor sizin?
– BKM’de oyuncu olan arkadaşlarımın vasıtasıyla tanıştık. Sonra süre gelen zamanda, karşılaştığımız yerde ne kadar aynı kafada olduğumuzu anladık ve dost olduk.
◊ Kız arkadaşın var mı?
– Şu an yok.
◊ Ne zaman vardı en son?
– İki ay önce.
◊ Niye ayrıldın? Albüm çıkacak diye mi?
– Yok ya alakası yok. Zaten 10 senelik bir mesele bu. Liseden beri vardı biri.
◊ Çok uzun değil mi?
– Çok uzun.
◊ Şöhret olunca erkekler böyledir. Önce arabayı sonra sevgiliyi değiştirirler…
– Alakası yok. İnsanlar da boşanıyor 10 sene sonra. Lise 2’de tanıştım.
◊ O nerede yaşıyor?
– Akyaka’da. Doğaya sardı. Değişik kafada biri. Yogalar, kendi ürününü kendi yetiştirmeler, organik tarım… Aslında bu kafalar doğru kafalar ama şehir hayatına çok uymuyor. Gelip gidiyor ama birlikte değiliz.
◊ Ayrıldınız yani.
– Evet.
◊ Neden ayrıldınız desem?
– Benim hayatım çok yoğun geçiyor. O da zaten yakın zamanda eğitim için Amerika’ya taşınacak. Konuşmaya devam ediyoruz. Bu çok garip bir şey değil, sonuçta 10 sene geçirdik.
◊ Sizin jenerasyon apolitik bir jenerasyon mu?
– Apolitik bir jenerasyon olmasının mümkünatı yoktu eskiden. Artık apolitik olduklarını düşünüyorum. Ama kendi jenerasyonum adına şunu söyleyebilirim ki, medeni haklara ve hukuka sahip çıkan bir nesiliz. Herkesin mutlaka kendini yakın hissettiği bir ideoloji vardır. Sonuçta oy kullanan bireyleriz.
◊ Peki bireysel özgürlükler, kadın meselesi, LGBTİ hakları… Nedir mesela buralardaki yaklaşımın?
– İdeolojik olarak, bireysel özgürlüğü esas alan ama her konuda nefret söylemlerinden kesinlikle sakınan ve cinsiyet eşitliğine inanan biriyim. Kendi hayatımda sinirlenirken bile edebileceğim küfürlere dikkat ediyorum.
◊ Erkek söylemi kendi hayatından da çıkarman lazım zaten…
– Tabii ki. Birine sinirlendiniz, küfür ederken, kadını düşünerek küfür etmek bile aslında eşitsizliğe yardım etmektir.
◊ Doğru söylüyorsun.
– O noktada dahi dikkat etmek lazım ama dikkat etmeyenler de suçlu değil. Çünkü her toplumun da kendi içinde evrildiği dönemler var. Bu farkındalıklar dünyada da yeni.
◊ Çocukluğunda kavga ettin mi hiç?
– Ettim.
◊ Kavgacı bir çocuk muydun?
– Hepimiz kadar… Benim çok ciddi üç tane kavgam var. Üçünde de beni polis götürdü. (Gülüyor)
◊ Polislik oldun yani.
– Maalesef. Gençlik ateşi diyelim. Şimdi hayatta kimseye ne şiddet hissedebilirim ne de başka bir şey. Bunlar tamamen yanlış öğrenimler.
◊ Nasıl oldu anlat bakalım…
– Genelde dışarıda olduğu için polisin gelip ya da bir güvenlik görevlisinin gelip müdahale ettiği durumlardı. En son kavga ettiğimde 18-19 yaşındaydım. Ama hiçbir zaman ben başlatmadım.
◊ Herkes “Başlatan ben değildim” der…
– Gerçekten öyle. Dövüş eğitimi aldıktan sonra şiddetin olmaması gereken bir şey olduğunu anladım.
Kaynak:Hürriyet/Cengiz Semercioğlu