Moral FM Yönetimi, düzenlediği basın toplantısından sonra şu açıklamayı yaptı :
“Türkiye’nin ilk özel radyolarından biri olan Moral FM yönetimi, son zamanlarda hakkında çıkarılan dedikodulara düzenlediği basın toplantısı ile cevap verdi.
Radyonun satıldığı/satılacağı ve devlet içindeki paralel yapılanma ile irtibatı olduğu hakkında öne sürülen iddiaları kesin bir dille yalanlayan Moral FM onursal başkanı Mehmet Fırıncı, yayılan haberlerin tamamını dedikodu olarak nitelendirdi.
Satılık radyomuz yoktur!
Geçtiğimiz günlerde medyaya yansıyan Moral FM in satılacağı ya da satıldığı bilgilerinin gerçekle bir ilgisi olmadığını belirten Mehmet Fırıncı, “Biz bu radyoyu Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi’nin ‘Risale-i Nurlar gün gelecek radyo lisanı ile neşredilecek’ müjdesine mazhar olmak için kurduk. Hiçbir dünyevi, ticari ve nüfuz elde etmek gibi bir niyetimiz olmadı. Amacımız sadece Rıza-i İlahiyi kazanmaktır. Dolayısıyla imkânlarımızı son raddesine kadar kullanıp bu hizmetin radyo lisanı ile devam etmesini diliyoruz. Dünyevi olarak çok cazip teklifler gelmesine rağmen, çok zor şartlar altında hizmet etmemize rağmen tüm imkânlarımızla bu hizmeti devam ettireceğiz.
Dolayısıyla radyomuzu satmayı, bu frekanstan başka bir sesin yükselmesini istemiyoruz.” dedi.
Paralel yapı ile irtibatlıyız söylentisi tamamen bir iftiradır.
Moral FM in kuruluşundan itibaren günlük yorumlar yapan Yavuz Bahadıroğlu ise, Hükümet ile Gülen hareketi arasında yaşanan gerginliklerin mahiyetine yorumlarında sık sık değindiğini, gerek dershaneler, gerekse 17 ve 25 Aralık operasyonlarının nasıl okunması gerektiği hususunda Moral FM in görüşlerini çeşitli yayın kuruluşlarında açıkladığını, nereden/kimden gelirse gelsin, ülkeye ve hükümete yönelik her türlü komplonun karşısında olduklarını, meşru iktidarı desteklediklerini defalarca ifade ettiğini belirtti.
Yavuz Bahadıroğlu: “Buradan siz meslektaşlarım aracılığıyla tüm kamuoyuna bir kere daha sesleniyorum: Devleti yönetmek seçimle işbaşına gelmiş hükümetlerin görevidir. STK’larla yayın organlarının görevi, kanaatlerini dillendirmek ve tavsiyelerde bulunmakla sınırlıdır. Devleti ele geçirmeye kalkışmak, bu olamayınca hükümeti gayrimeşru yollardan devirmek üzere komplo kurmak, ne hakkımız ne de haddimizdir. Bu yüzden ben ve mensubu bulunduğum Moral FM, dershane tartışmalarıyla başlayıp 17 – 25 Aralık operasyonlarıyla devam eden çatışmalarda, seçimle işbaşına gelenlerin ancak seçimle devrilebileceği anlayışı içinde hareket ettik. Ne var ki, cemaatin masum kanadının zarar görmemesi için de azami hassasiyet gösterdik. Duruşumuz daima demokratik çizgide oldu. Bu çizgiyi koruduğum için de kitaplarıma ambargo kondu, Gülen hareketine bağlı kitapçılardan kaldırıldı…
“Hizmet’i önceleme iddiasında bulunan bir cemaatin, devr-i iktidarında camilere kilit vurmuş, ezanı kaldırmış, ayrıca da her türlü iman hizmetine mücrim muamelesi yapmış ya da o karanlık devrin tekrarından ibaret olan 28 Şubat sürecini desteklemiş CHP’yi ve CHP’nin cumhurbaşkanı adayını desteklemesi, ‘hizmet’ mantığına sığacak bir şey değildir. Bu kararı kim vermişse dünyada ve ahrette bunun vebalini taşıyacaktır. Böyle bir anlayışa katılmamız şöyle dursun, gölgesinin dahi üstümüze düşmesini istemeyiz.
“Buna rağmen, bizi Gülen hareketiyle birlikte göstermeye çalışanlar gaflet, hatta dalalet içindedir.”
Tüm vesayetlere karşı dik durduk ve bu uğurda bedel üstüne bedel ödedik
20 yılı aşkın süredir aynı çizgide devam ettirdikleri yayıncılığın bedelini her daim ödediklerini belirten Yavuz Bahadıroğlu; “güle oynaya radyoculuk yapmıyoruz, ağır bedeller ödüyoruz.” ifadesini kullandı.
“ Büyük zorluklar çektik, içeriden ve dışarıdan her türlü güç odağının saldırılarına maruz kaldık. Zaman oldu, çorba paramızı bile yayınlara harcadık. Ama hiçbir gücün önünde eğilmedik. Darbelerle, darbecilerle ölümüne mücadele ettik. Darbeden darbeye çöpe atılan milli iradeyi yeniden siyasete hâkim kılmak için savaş verdik. Bediüzzaman öğretisinin temeli, hizmetimizin temeli oldu, bu konuda hiçbir taviz vermedik… Kurulduğumuz günden bugüne, demokrasiden, özgürlüklerden, insan haklarından, hukuktan, adaletten yana duruşumuzu koruduk. Atananları yahut kendi kendilerini atayanları desteklemedik. Tüm vesayetlere karşı dik durduk ve bu uğurda bedel üstüne bedel ödedik. Siyasetten asla beslenmedik. Devletten ne iane, ne iaşe, ne de ihale almadık. Siyaseti dizayn etmek, devleti ele geçirmek gibi ihtiraslarımız ve kalabalıklaşmak gibi dertlerimiz de olmadı. Nasılsa Allah kaç kişi olduğumuzu değil, nasıl yaşadığımızı soracaktı. Daima meşru zeminde kalmayı seçtik. Seçilmişlerin arkasında durduk. Hiçbir kargaşaya prim vermedik. Bu net duruşumuzdan ötürü zaman zaman baskıya uğradık, yayın organlarımız defalarca kapatıldı, defalarca sorgulandık, yargılandık, kara listelere alındık, ambargolara muhatap olduk. Siyasal ve ekonomik anlamda zaman zaman kuşatıldık, envai çeşit iftiralara uğradık, iflas ettirildik. Ancak pes etmedik, vazgeçmedik, kıble istikametinde yürüyüşümüzü sürdürdük ve hamdolsun bugünlere geldik. Belki çok büyüyemedik, gelişemedik, önemli bir ekonomik güce dönüşemedik; çünkü bu dünyevi kavramları umursamadık… Asıl olan “Kıble ekseni” nden sapmamak, helâle haram katmamak, boyunduruk takmamak, güce teslim olmamaktı. Sanırım bunu başardık. Bu tavrımız bazılarına ters geldi, eleştirildik, “Herkes Mersin’e giderken siz tersine” gidiyorsunuz dediler. “Zaman en iyi müfessirdir” diyerek sabrettik.
Bugün içinden geçtiğimiz durumda da tereddütsüz aynı pozisyonu koruyoruz. Seçimle işbaşına gelen kadroları tasfiyeye yönelik kumpaslara karşı çıkıyor, “Yeni Türkiye” oluşturma yolunda yapılan mücadeleyi takdirle karşılıyor ve karınca kararınca katkı sunmaya çalışıyoruz.”