Medya Alemi yazarı Erkut Aktaş Türkiye’deki radyoculuğu konu edindi.
Erkut Aktaş bugünkü köşesinde, Türkiye’de radyonun bir tanımı olmadığını ve herkesin içi boş cümlelerle radyo programı yapmalarını kaleme aldı.
Türkiye’de radyonun tanımı yok. Radyo programcısının görevlerini net bir şekilde açıklayan bir belge yok, görev tanımını açıklayacak bir kurumda yok. Devlet nezdinde radyo programcılığının kabul görmüşlüğü de yok. Radyo programcısının kriterlerini belirleyecek bir babayiğit meslek birliği de yok.
Bütün bu yoklar arasında kendi kişisel merakıyla radyo mikrofonuyla tanışmış radyocular var.
Bu radyocular hobilerini meslek edinmiş, hiçbir eğitim almamış, kendilerine garip isimler takmış ve dinleyicinin sempatisini kazanmaya çalışmışlar. Hiç kimsede çıkıp bunlara siz ne yapıyorsunuz gençler diye sormamış!
Bu terk edilmişlik radyocularda, dinleyicilerin istek şarkılarını çaldırmak adına yaptıkları iltifatları bir başarı kriteri olarak görmelerine neden olmuş ve nereye gideceği bilinmeyen bir macera içine atılmış sektör.
Kriteri olmayan her işte olduğu gibi radyoculukta da her meslek grubundan insanlar kişisel merakları sonucunda radyo programcısı olmayı denemiş ve birçoğu da bu sektörde takılıp kalmışlar. Tabi kriteri ve eğitimi olamayan radyoculukta, ilkokul mezunundan, üniversite mezununa kadar, iletişim ve medya dünyasından bir haber radyocular yarım yamalak bilgileriyle ve hiçbir kaynağa dayanmayan düşünceleriyle radyo mikrofonundan kitlelere seslenmişler, güven endeksi en yüksek iletişim aracı olan radyoyu bir müzik kutusu haline getirmişler.
Televizyon, Dergi, Gazete, ve hatta sosyal medya dahil olmak üzere en az takip edilen mecra olan Radyo’nun ekonomik olarak da diğerlerinin çok gerisinde kaldığını ve reklam verenler tarafından tercih edilmediğini de belirteyim. Radyocuların gelirlilerinin çok düşük olduğu için çalıştığı radyoyu kullanarak ek işler yaptığını ve bu şekilde geçinmeye çalıştıklarını da üzülerek belirteyim.
Peki Biz Nasıl Bu Hale Geldik?
İnternetin hayatımızın her alanında kullanılmaya başlamışından sonra O radyoda Ahkâm kesenlerin aslında söyledikleriyle kültürel olarak eşleşmediklerini gördük.İçi boş kelimelerle büyük halk kitlelerine hitap etmenin mümkün olmadığını gördük.
Komedi ve mizahın bir kültür olduğunu ve günümüz gençlerinin beğeni ve tercihlerine tamamen radyocuların yabancı kaldığını hala 90’lı yılların etkisinden kurtulamadıklarını gördük.
Radyocuların kişisel gelişimde sınıfta kaldığını gördük.
Radyo programcılarının maaşlarının düşük olmasından dolayı, üç kuruş kazanmak için yaptıkları işin hakkını vermediklerini, şurda, burada sunuculuk, PR işleri kovaladıklarını ve maalesef bu işleri yaparken bir pazarlamacı edasıyla sosyal medyada kendilerini kötü bir imaja büründürdüklerini gördük.
Radyo patronları için radyoculuğun önemi ve değerinin olmadığını, radyo sahiplerinin de radyo kültürüne hâkim olmadıklarını gördük.
Meslek birliklerinin radyo sektörü için çalışmadığını, radyo yöneticilerinden oluşan meslek yöneticilerinin kendi radyolarının çıkarları için o dernekte olduklarını gördük.
Kendini geliştiremeyen ve devamlı kan kaybeden bir sektör gördük ve maalesef bizim bu gördüklerimizi herkes gördüğü için de değerini kaybetti.
Kaynak:Medya Alemi/Erkut Aktaş