Türkçe müziğin gözbebeği Sezen Aksu’nun oğlu olan Mithat Can Özer, aranjelerinin yanı sıra, geçtiğimiz sene yaptığı ve listelerde önemli bir başarıya imza atan “Ateş Böceği” şarkısından sonra Mithat Can Özer, şimdi de bir Barış Manço klasiği “Kara Sevda” ile gündemde.
GZone dergisinden Mert Belli 35 yaşındaki Mithat Can Özer’e en merak edilenleri sordu. İşte içinde ilginç soruların ve ilginç cevapların olduğu bu dikkat çekici röportajın tamamı.
Grubun Piston, solo kariyerin, başkalarına yazdığın şarkılar, aranjörlük derken birçok koldan aynı anda ilerliyorsun. Müzik kariyerin boyunca en çok yapmak, kendi damganı vurmak istediğin hangisi?
Yurtdışı ayağı tabi ki. Solist, şarkı yazarı veya prodüktör olarak dünyaya bir şeyler yapmak için sabırsızlanıyorum. Lakin küçük bir ipucu; şu an bir şeyler yapıyorum. Bunun sebebi ise özgürlüğe duyduğum açlık. Burada çok degerli bir sürü sanatçının harcandığını söylememe gerek yok herhalde. Maalesef talebin azlığından dolayı, yapabileceklerimizin hep altında tutmaya çalışıyoruz üretimimizi. Sanatçılar dedim çünkü,bu ressamı, heykeltraşı, oyunucuyu ve üreten her kesimi kapsıyor..
Müzik bence bir öneridir ve sadece söz ve müzikten oluşmaz. Bir fikirdir o. Ama burada o fikre saygı ve ilgi gösterecek kesim maalesef azınlık. Öte yandan, pastanın diğer tarafında kalanlar için de, yurtdışından onay alınca bir anlam teşkil etmektedir. Ben özgürce kendi önerimi getirebileceğim bir ortam yaratmak istersem, ya yurtdışını hedef almalıyım ya da ülkemizin koşullarından dolayı, burada küçük bir havuzda çalısmalarımı sürdürebilirim. Bu yeterli gelmiyor. Aslında, müziği yaparken duydugum haz yeterli. Farkındaysanız hep orda tutmaya çalışıyorum kendimi.Bu güne kadar bir şekilde oldu. Şimdi daha iyi bir şekilde olması icin çalışacağım
“Bir gün mutfakta şarkı söylerken annem beni duydu ve şoka girdi. Nasıl bizden gizlersin bunu, dedi…”
Aslında biz daha senin sesini hiç duymamışken annen için aranjeler yapmaya başladın. Beraber çalışmaya nasıl karar verdiniz ve oradan şarkı söylemeye geçişin nasıl gerçekleşti?
Benim müzik serüvenim kısaca şöyle gelişti. Çocukluğumda basladım bir şeyler çalmaya ama ne yaptıgımı bilmiyordum. Sonradan fark ediyor insan, sünger gibi icine çektiğini, etrafında dönen-olusan bilgiyi. Yıllarca bu bilinçsizlikle bir şeyler çalmaya, aletleri kurcalamaya devam ettim. Aslında o zamanlar stüdyodaki aletler daha çok ilgimi çekiyordu. Sonra dj dunyasına adım attım ve ses mühendisliği okudum. Bu dönem içerisinde bilgisayar ile müziğin nasıl yapıldığını keşfettim. Kafamdaki şeyi ortaya çıkarmanın tek yolu buydu. Böyle yüzlerce müzik yaptım ve bu konuda çok geliştirdim kendimi. Sonra müzik değişmeye başladı. Canlı enstrümanlardan daha çok zevk almaya başladım ve aranjörlüğe başladım. Hala şarkı söylemek yoktu aklımda. Sonra o geldi; bir gün mutfakta şarkı söylerken annem beni duydu ve şoka girdi. Nasıl bizden gizlersin bunu, dedi. Gizledim çünkü başıma ne gelecegini biliyordum. Kötü de olmadı. Hemen sonrasında şarkı yazmayı denemek vardı. Denedim, oldu ve çok sevdim. Şimdi elimde müzik yapmak icin gerekli bütün malzeme vardı. Gerisi de çorap söküğü gibi geldi zaten…
“Kara Sevda” gibi kültleşmiş bir şarkıyı yeniden yorumlama fikri nereden çıktı? Bu şarkıyla farklı ne yapabileceğini düşündün?
Uzun zamandır bi cover yapmak istiyordum. Bu benim ilk cover çalışmam, o yüzden herhangi bir şarkı olmamalıydı ve gercek bir önerisi olmalıydı. Sürekli öneri diyorum ama, anlatmak istediğim şu; gerçekten iyi bir fikirle özdeşleştirmeyi başarmadan bir cover yapmanın anlamı yoktu ve Kara Sevda hep aklımdaydı. Sonra sevgili Özgür Aras ile bu durumu paylaştım ve fikre bayıldı. Bir deneyelim, dedim. Bakalım yaratıcı bir şeyler cıkacak mı? Çıktı ve çok keyif aldım yaparken. Bazen arar arar bulamazsınız bazen hemen gelir o. Bu hemen gelelerden oldu. Kafamda bir şey çalıyordu ve uygulamaya da iyi gecti. Ayrıca bir Barış Manço şarkısı olması onu çok değerli yapıyor.
Video klip için Nihat Odabaşı ile çalıştın. İlk anda sanki çok uyumlu bir ikili olmayacakmışsınız gibi geliyor. Onunla çalışmak nasıldı, sonuçtan memnun kaldın mı?
Neden uyumlu olmayalım ki? Önyargı bu, ve yaptıgımız şey iş. 1-2 toplantı yapınca basıma geleni anladım. Süper zeka bir insan Nihat ve bir o kadar da deli. Ama beni asıl etkileyen yaptığı işe olan bakış acısı oldu. Ben şahsen pop biri degilim. Ters tarafa çekiliyorum hep, müzikten de belli zaten. Bıraksanız çok daha çılgınca soundlar pesinde koşma potansiyelim var. Kara Sevda da öyle oldu. Bu noktada Nihat’ın devreye girmesi bize çok büyük fayda sağladı. Rock şarkıya biraz pop bir enerji kattı ve bence son derece homojen bi sekilde bu uyum sağlandı. 2 gün surdu çekim. Zorlu yerleri vardı, tatlı yerleri vardı. Sonuç mükemmel. O çok nev-i şahsına münhasır biri. Ben de öyle severim zaten :)
“Türkiye’de herkes başkaları icin yaşıyor. Kendini hep başkalarıyla kıyaslama durumu var…”
Sen kimleri dinliyorsun? Müzisyenliğin ve şarkıcılığında seni en çok kimler etkiledi bugüne kadar? İdollerin kimler?
Ben çok fazla müzik dinliyorum. Hele yeni teknolojiler sayesinde bu olay tavan yaptı. Yeni müzikleri kovalıyorum. Yeni grupları, şarkıcıları. Tur derseniz her şey var ama ağırlıkla rock dinliyorum. Beni en çok Onno Tunç etkiledi sanırım ve annem tabi ki. Ama dünyaya bakarsak daha çok isim sayarım; Metallica’dan vazgeçmem. Prince beni bayağı etkilemiştir. Stevie Wonder, Michael Jackson. Hepsi karışıyor icerde yavaş yavaş kendi oluyor insan. Olgunlaşıyor ve değişiyor-muş. Şimdi daha iyi anlıyorum bunu.
Müzisyenliğin kadar yakışıklılığın ve tavrın kadar da ilgi çekiyorsun. Yeni jenerasyonun en cool erkeklerinden olmayı nasıl başarıyorsun?
Çok teşekkür ederim. Cool olmak ne demek acaba? Bence cool olmak kendin olmakla alakalı. Türkiye’de herkes başkaları icin yaşıyor. Kendini hep başkalarıyla kıyaslama durumu var. Belki de sizin deyiminizle beni cool yapan seyin bunun tam tersi oldugunu söylemek mümkün olabilir. Kendim olmaya çalışıyorum ama hep onaylanma arzusu ve var olma çabası ile büyük resme olan bakış açısını kaybediyor bence insan. Herkes olduğu gibi güzel bence. Ha tabi kapitalizmin bunun tersine olan olağanüstü katkısı inanılmaz bir boyutta. Biraz bu sekilde düşünmeye başlayınca insan etrafı da kendi de daha güzelleşiyor ve hafifliyor insan. Bu hafiflik çok iyi ve o ne kadar iyi ise obur caba bi o kadar kötü.Kendimizi sevmemiz lazım en çok ki, başkalarını da sevelim.
Bizce fazlasıyla seksi bir erkeksin. Peki seksi olmanın sırrı nedir? Kendini seksi buluyor musun?
Ah tekrar teşekkür. Bilmem ki nasıl yanıtlanır bu? Aslında mütevazi olmak lazım ama madem sordunuz boş verelim bence :)
Yine de net bi cevabı yok bunun ama şöyle bi soz var ya İngilizce’de; get a life. Benim mottom bu. Sürekli aktif olmamın sebebi de bu.İşim keyifli, bir sürü hobi ile ilgileniyorum, öğrenmeye açım hep, bunları bir araya getirince belki de “unsexy” olmaya vakit kalmıyor belki. Ama güzel giyinmek, düzenli spor yapmak, kısacası kendine bakmak oldukça etkili sanırım sexy olmakta. Kendimi seksi buluyorum, yakışıklıdan çok seksi hatta. Bir insan çok yakışıklı veya güzel olabiliyor ama içinden o enerji çıkmaz ise seksi olamıyor. Bence güzellik zaten ışıktır ve insanın içinden gelir.
Annen Türkiye’nin müzik, felsefe ve benzeri birçok konuda en önemli ikonlarından biri. LGBT bireyler için de ilham kaynağı olmuş bir düşünür. Peki Mithat Can’ın LGBT bireylere bakış açısı nasıl? LGBT bireyler tarafından oldukça beğeniliyorsun, bunu neye bağlıyorsun?
Bu sorunun cevabını az çok biliyor oldugunuzu düşünüyorum ama ne derecede muhtemelen bir fikriniz yok. Yakın gey arkadaşlarımın var ve evet çok yakın gey arkadaşlarım var ama bu soru sorulunca iyice derinleşesim geliyor. Şöyle, benim için sadece cinsel yönelim değil, ırk, renk, din ve bunlar gibi insanları gereksizce sınıflandıran hiçbir olgu var olamaz. Kalbe bakarım ben, zekaya bakarım. Bunun sebebi de çocukluğumda aldığım eğitim olsa gerek. Bunun mimarı da tabi ki annem.Tabi insanın ici de etkili. Beğenilme konusuna gelince, öncelikle çok teşekkür ederim. Herhalde o da yukarıda bahsettigim doğal olma ile alakalı olabilir.
“Sanatçı dostlarımızın LGBT konusu ile ilgili bir araya geldigini hiç görmedim. Üzerimize düşeni yapmıyoruz…”
Bir dönem Londra’da yaşadın. İngiltere LGBT hakları açısından en aydın ülkelerin başında geliyor. Peki Türkiye’de LGBT haklarını İngiltere ile kıyaslarsan, mücadeleyi nasıl görüyorsun? Sence neler yapılmalı?
Londra’da 7 sene, New york, Los Angeles’ta 2 sene ve Berlin’de 1 seneye yakın kaldım. Henüz tatmin olmuş da değilim. Londra harika. Burası ile mukayese bile edilemez LGBT ve bir çok konuda. Medeniyetin son noktası ve tabi adalet sistemi çok sağlam degerlere dayanan bir ülke İngiltere. Ama orada da tüm dünyada olduğu gibi ırkçı birtakım akımlardan etkilenen insanlar olabiliyor. Bu bence direk zeka ile alakalı. Yeterince zeki olan degil de, zekasını yeterince kullanan birinin böyle yanlış yola sapması çok zordur. Çünkü zekanın doğasında asilik vardır, kimseyi dinlemez,ona ne yapacagını söyleyen birine asla ihtiyaç duymaz. Şimdi mesela ben sorgulayan biriyim ve hep böyle oldum.E o zaman neden tanımadığım birine gey veya Hristiyan veya zenci diye düşman olayım ki? O yurtdışı yıllarımda bana hep ne kadar Türk olmadığımı ne kadar Türklere benzemediğimi söyleyip durdular. Kendi kendilerine ön yargıya karsı mücadele dersi verdi insanlar. Derdim ki hep hepimiz aynı olabilir miyiz? Cevap ortada.
Burada ise bu kavramlar insanlardan çok uzakta. Sizin mücadeleniz daha gerçek ve çok daha acımasız ve ben tabi ki arkanızdayım. Çok zor bir şey, içinde başka bir şey hissetmek ve dışarıda başka olmak çok zor. Bunu en derinden anlıyor ve hissediyorum. LGBT haklarını İngiltere ile kıyaslamamıza imkan yok bence. Ne yapılmalı, bu sorunun cevabını vermek de çok zor. Eğitim sisteminden başlayarak çok değişiklik yapmak lazım sanki, ki bu hiç mümkün görünmüyor.
Müzik ile LGBT ilişkisini nasıl buluyorsun? Dünyada birçok popüler sanatçısının LGBT hakları için birlikte mücadele ettiği bir dönemdeyiz, Türkiye’de popüler sanatçılar bu konuda üzerlerine düşeni yapıyor mu?
Bir önceki soruyu cevaplarken bunu düşündüm. Bilmiyor olabilirim ama ben sanatçı dostlarımızın bu konu ile ilgili bir araya geldigini hiç görmedim. Geldiler mi? Geldik mi? Sanmıyorum. Üzerimize düşeni yapmıyoruz. Çünkü muhtemelen yaparsak bizi de gey zannederler diye korkuyoruz. Bunun başka bi sebebi olamaz. Bu algı da çok yanlış. Sanki kötü bir şeymiş gibi bir algı var. Dikkat edin, bir oyuncu veya müzisyen sarkıcı vs parladığında hemen bu aslında geymiş, diye dedikodusu çıkar. Bu bir lekeleme operasyonudur ve özünde kıskançlık-imrenme yatar ve sizin hisleriniz hiçe sayılır, klasik!
İleride çocuğun eşcinsel olursa, Türkiye’de eşcinsel olmakla ilgili ona nasıl bir bakış açısı yüklemek istersin? Öğretin ne olur?
Bunu düşündüm yıllar önce. Benim için bir sakıncası yok. Kesinlikle ama zaten hayatımın sonuna kadar burada yaşamayı düşünmüyorum, siz de anlamışsınızdır ki hiç bir yerde çok uzun kalamıyorum. Oğlum veya kızım oldugunda burada olacağımı sanmıyorum. Burada olursak şayet, ona bana anlatılanların benim süzgecim ve tecrubemden geçmiş versiyonunu anlatırım. Seçim onun. Her konuda istediğini seçebilmesi ve yapabilmesi icin ona her turlu destegi veririm. Yeter ki iyi bir insan olsun. Dünyasına iyi davransın. İçi sevgi dolu olsun. Bu bana yeter.