“Kalem kılıçtan keskindir,” derdi eskiler. Yazmanın gücünü anlatırdı bu söz. Bir de tehlikesini.
Elinize bir kılıç alır sağa sola şuursuzca sallarsanız, hiç istemediğiniz birilerini, hatta kendinizi bile yaralayabilirsiniz günün birinde. Elinize bir kalem alır, şuursuzca yazarsanız da öyle.
Şimdilerde herkesin elinde kalem var. “Eli kalem tutmak” tabiri mecazi anlamını yitireli çok oldu. Eli kalem tutsun tutmasın, (eli telefon tutan) herkes yazıyor. Yani ortalık sağa sola şuursuzca sallanan kılıçtan geçilmiyor.
Hadi sosyal medya çağındayız buna alışmaktan başka çaremiz yok diyelim. Peki ya yazmayı meslek edinmişlere ne demeli? Medyanın köşe başlarını tutmuşları, adının başına “gazeteci” unvanını kondurmuşları? Onların da sağa sola şuursuzca kılıç sallama hakları ve özgürlükleri var mı?
Ya da olmalı mı?
Şarkıcının biri adamın radyo programına konuk gitmemiş; adam da köşesinde vermiş veriştirmiş. O şarkıcı aslında şişirilmiş bir balonmuş. Başka bir adama konser davetiyesi gitmemiş, öbürü albüm lansmanına çağırılmamış. Ertesi gün yazdıklarına bakılırsa o konser boş geçmiş, o albüm de berbatmış.
İnsanız; adalet duygumuzu kişisel meselelerimizin üstünde tutacak kadar tekâmül edebilmek hiçbirimiz için kolay değil. Kırılırız, kızarız, küseriz bazen. En çok da önemsenmediğimizi düşündüğümüzde, kendimizi değersiz hissettiğimizde.
Uzun yıllardır müzik dünyasında olan biten, üretilenler üzerine yazıyorum. Eleştiriyi anlayan da oluyor anlamayan da, kabullenen de oluyor kabul etmeyen de, teşekkür eden de oluyor sonra, saydıran da…
Bunlar işin doğasında var.
Derken gün geliyor benim de tek tük de olsa bir sebeple kırıldıklarım, kızdıklarım, küsmek değil belki ama soğuduklarım oluyor. Öyle durumlarda o kişi hakkında hiç yazmamayı tercih ediyorum. Yazarsam adil olamam, insan kusuruma yenilirim diye. Kalemimi kılıç niyetine kullanmak için…
Sana verilmiş kalemi (adının başına kondurulmuş payeyi) öç almak için, karşı tarafa kasıtlı olarak zarar vermek için kullanmak büyük ahlaksızlık değildir de nedir?
Bazı yazılar okuyorum ve aslında niye yazıldıklarını anlıyorum. “Sen bana bunu mu yaptın, dur bak.
Ben de senin hakkında bir yazı döşeneyim de gör gününü!”
Herkesin zekâsı var; eminim bir tek anlayan da ben değilim. İşte o dakika o yazıyı yazanın, elindeki kılıcı aslında kendine sapladığını fark etmiyor olmasına şaşırıyorum en çok.
Kalem kılıçtan keskindir evet ama kalem kılıç değildir. Kalem bir silah değildir. Kalem doğruları yazdıkça, doğru yazdıkça keskinleşir evet ama yine de kesmez, öldürmez; aksine yaşatır, büyütür, bütünler, birleştirir, değiştirir, güzelleştirir…
Adınızın başında bir unvan olsun ya da olmasın, bir köşe başını tutmuş olun ya da olmayın… Siz siz olun ne yazdığınıza dikkat edin yine de. Neyi ne için yazdığınızın şıp diye anlaşılabildiği, yazılan hiçbir şeyin kaybolmadığı ve dahi tamamen silinemediği zamanlardayız artık. Pembe renkli, sakız kokulu silgiler çoktan tarih oldu.
Yavuz Hakan Tok | Müzik OnAir