“Dijital platformlar müzik belgeselleri ve dizileri yapıyor. Markalar kültür-sanat alanında en çok müziğe yatırım yapıyor. Müzik piyasası büyüyor da büyüyor. Ancak bugün ülkemizde müzik yayınları bir elin parmaklarını geçmiyor. Müzik bu kadar hayatımızın içindeyken, müzik yayıncılığı nasıl bu kadar geri planda kalabiliyor? Neden efsane müzik dergileri, yayın hayatlarına devam edemedi? Müzik dergisinin yokluğu Türkiye için ne ifade ediyor?“
Yukarıdaki cümleler bana ait değil. Dijital olarak yayın hayatına başlayacak olan yeni bir müzik dergisinin “kültür sanat ve müzik piyasasının içinde olan uzman isimler”le yaptığı soruşturmaya ait sorular. Derginin adı Back On Stage. Sloganı ise: “Her Şeye Alternatif”.
Alıntıladığım paragraftaki ağız dolusu sorunun cevabını (ironik bir biçimde) aslında derginin sloganı kendiliğinden vermiş. Yani aslında “kültür sanat ve müzik piyasasının içinde olan uzman isimler”e sorup soruşturma zahmetine girmeye o kadar da gerek yokmuş.
Nitekim derginin internet sitesinde mevcut “beta” sayısına şöyle bir göz atınca da sloganına sadık kaldığını şüphe götürmez bir biçimde görüyorsunuz. İşte bu yüzden “müzik bu kadar hayatımızın içindeyken, müzik yayıncılığı bu kadar geri planda kalabiliyor.”
İşte Türkiye’de “efsane müzik dergileri” tam da bu yüzden kapandı.
Biraz daha açayım…
“Müzik hayatımızın içinde,” değil mi? Herkes şu veya bu şekilde müzik dinliyor. Kimi bilerek, isteyerek, kimi maruz kalarak… Maruz kaldıklarımızı bir kenara koyarsak, hepimizin bilerek ve isteyerek dinlediği müziklerin ucu bucağı kendi yaşam alanlarımızın çapına sıkışmış vaziyette aslında.
Alternatif dinliyorsanız mesela, size alternatiften öte köy yok. ”Rock” dinliyorsanız ona keza. Kimisi popçu, kimisi alaturkacı, kimisi arabeskçi. Bunda tuhaf bir taraf yok. Beğeni meselesi. Ama iş müziği yazıya, habere dökmeye gelince… Yani bir dinleyici olmanın ötesine geçip bir gazeteci gözüyle müziğe bakmaya başlayınca kendi yaşam alanınızın çapıyla yetinemezsiniz. Yeri gelir popun haberini yaparsınız, yeri gelir “rock”ın. Zamanı gelir alternatif bir isimle röportaja gidersiniz, zamanı gelir bir arabeskçiyle.
Hiç “yabancı edebiyat” dergisi diye bir şey duydunuz mu? Türk yazarların eserlerine yer vermeyen bir dergi mesela? Ya da “komedi filmleri dergisi”? Sadece komedi filmlerini yazan, başka hiçbir film türüne dair haber ya da yazı yazmayan bir dergi?
Vardır belki; yok değildir. Tematik işler elbette yapılır. Ama sadece meraklısına hitap etme riskini göze almıştır o işe girenler. Dolayısıyla alternatif müzik dergisi yapmak da mümkündür. Yaparsınız ama hem yapıp hem de “Türkiye’de niye müzik yayıncılığı bu kadar geri planda?” diye sorarsanız kendinizle çelişirsiniz.
Türkiye’de on yıllardır gerçek bir müzik dergisi yayımlanmadı. Evet, bu hükmüme Rolling Stone, Dream, Blue Jean, Billboard filan da dahildir. Saydıklarımın hepsi belli müzik türlerine odaklanmış, tematik dergiler olarak sürdürdüler yayın hayatlarını. Hiçbiri bu ülkede üretilen ve dinlenilen müziği bir ucundan bir ucuna sahiplenmedi.
Mesela Rolling Stone’un yayımlanmış bütün sayılarına göz atın. O yıllar arasında Türkiye’de “rock” ve alternatif müzik dışında müzik yapılmadığı yanılgısına kapılmanız çok mümkündür. Saydığım ve saymadığım dergilerin hepsi sadece belli bir kitleyi hedef almış ve bu yüzden de batmıştır. Nitekim ülkenin en uzun ömürlü “gerçek” müzik dergisi Hey’in çöküşü de Blue Jean’e özenerek yabancı dergilerden kesip biçilmiş haberlere yüklendiği ve orijinal içerik üretemediği dönemde başlamıştır.
“Biz sadece alternatif müziği görürüz, alternatif müzik iyi diğerleri çok kötü,” derseniz “biz gazeteciyiz,” iddiası da tıkanır kalır. Bu, şuna benzer çünkü: “Deprem kötü bir şey, biz deprem haberi vermeyiz!” E siz o zaman gazeteci değilsiniz. Çünkü gazetecilik böyle bir şey değildir. Çünkü eğer gazeteciyseniz, orta yerde duran, var olan bir olguyu sırf siz sevmiyorsunuz diye görmezden gelemez, yok sayamazsınız.
Türkiye’de müzik dergisi adı altında yayımlanan dergiler yıllar boyunca hep aynı taş çatlasın yirmi kişinin elinden çıktı. Hey gibi, Boom Müzik gibi, Roll gibi kapsam dışı birkaç dergi dışında içerikler hep benzerdi çünkü bu içerikler hep müzik beğenileri Akmar Pasajı ile Kemancı arasında sıkışmış bir tayfanın elinden çıktı. Sadece kendi sevdiği ve dinlediği müziği yazan, haber yapan bir tayfanın. Onun için de edebiyat dergileri yaşadı, sinema dergileri yaşadı ama müzik dergileri yaşayamadı.
Bugün sadece internette yazan ama hem iyi gözlemleyen hem de iyi yazan bir dolu “gazeteci olmayan” genç var. Hiç bohem kaygıları, takıntıları da yok onların. Dolayısıyla o tekel çoktan tarih oldu. Ve ben iddia edebilirim ki bir gün eğer “gerçek” bir müzik dergisi yapılır ve uzun soluklu olursa, bu hayal ancak o gençler gibilerle hayata geçecek. “Her bi’ şeye alternatif” olanlarla değil.
NOT: Bu yazı tamamen Türkiye dinamikleri düşünülerek kaleme alınmıştır. Yoksa dijital
yayıncılığın basılı dergi yayıncılığının sonunu getirmesi, dünyada da dergilerin bir bir kapanıyor
olması filan ayrı bir yazının konusu ki burada yazdıklarımla hiç alakası yok.
Yavuz Hakan Tok/ MüzikOnAir