Köşe Yazıları

İçimden Ne Geldiyse 2…

yazar-banner-sinem

Resmi olarak yaz mevsiminin bitmesiyle birlikte benim de ruh halim hava durumu gibi oldu. Genelde güneşli ama ansızın gelen sağnak yağmurlarla karışık durumdayım. Ben kesinlikle yaz insanıyım. Zaten yazın sonunda doğmam beklenirken güneşli günleri kaçırmamak için en uzun gün olan 21 Haziran’da doğmuş olmam bunun en büyük kanıtı. Daha doğarken tavrımı belli etmişim.

Her yaz ayının sonunda ben de bir telaş başlıyor. Havalar tam soğumadan yapmam gerekenler listesi kafamda dönüp duruyor, uykular kaçıyor. Bu derece bir panik hali. Daha çok yüzmeliydim, daha çok boğaz kenarında oturmalıydım, daha çok piknik yapmalıydım, daha çok vapura binmeliydim, konsere gitmeliydim, yani herşeyi daha çok yapmalıydım, neden yapmadım pişmanlıkları, bu yaz da çok kısa, hiç adil değil kızgınlıkları, şimdi yaz gelsin diye aylarca bekle söylenmeleri… Sanki hayat duracak ve ben kış uykusuna gireceğim.

Aslında hayatın hiç durmadığı hatta yavaşlamadığı bir şehirde yaşıyoruz. Ama yaz aylarında bir başka güzel İstanbul. Gerçekten yapılacak o kadar çok etkinlik var ki. Tabi bunların bir çoğunun açık havada olması beni çok mutlu ediyor. Mesela İstanbul’un vazgeçilmez en güzel yaz etkinlikleri arasında bence konserler geliyor. Yıldızların altında sevdiğiniz insanlar yanınızda sevdiğiniz sanatçıların şarkılarıyla vakit geçirmek çok keyifli. Çok da güzel konser alanlarımız var.

Konserlerden bahsederken ben de bu yaz gittiğim son konserleri paylaşmak istiyorum. Bu yaz ki konser ekibim çok sağlam ve eğlenceliydi. Söz yazarı ve radyo danışmanı Habil Ceyhan ve güzel şarkıcı ve radyo programcısı Emel Yalçın’la beraber önce Yavuz Bingöl, Öykü Gürman ve Serkan Çağrı’nın senfoni orkestrası eşliğindeki konserine gittik. Serkan Çağrı bence son yılların en önemli klarnet sanatçılarından. Gerçekten çok başarılı. Yıldızların altında Orhan Şallıel yönetimindeki senfoni orkestrası eşliğinde Serkan Çağrı’nın klarnet performansıyla konser çok güzel başladı. Ardından Öykü Gürman siyah elbisesi ve siyah uzun saçlarıyla siyah bir kuğu gibi sahneye çıktı. Çok güçlü ve etkili bir sesi var. Ama konserin devamı sahneye çıkışıyla aynı güzellikte devam etmedi ne yazık ki. Her şarkının başında şarkı sözlerinin yazılı olduğu kağıtları repertuar listesinden arayıp bulmaya çalışması ve bu arada ki uzun duraklamalar Harbiye Açıkhava konserine hiç yakışmadı. Seyircilerin bir çoğundan bu konuda ki eleştiriler açıkça duyuluyordu. Tabi bu da seyircinin coşkusunu kaybetmesine neden oldu. Bence Yavuz Bingöl sayesinde kazandığı böyle önemli bir konser alanında sahneye çıkma fırsatını çok iyi hazırlanarak en iyi şekilde değerlendirmeliydi. Tabi Açıkhava gibi önemli bir sahnede ilk defa konsere çıkmanın verdiği heyecanın etkisini unutmamak lazım ama böyle bir fırsat her zaman karşısına çıkmayabilir. Harbiye Açıkhava’da konsere çıkıyorsan şarkıları bir zahmet ezberliyceksin. Yavuz Bingöl’ün yılların tecrübesiyle ve kadife gibi sesiyle sahneye çıkmasıyla bir anda herkes rahatladı. Yavuz Bingöl herkesi öyle duygulandırdı ki arada söylediği birkaç ritmi yüksek şarkı girdiğimiz ruh haline iyi bir ara oldu. Konserin sonunda Yavuz Bingöl ve Öykü Gürman’ın Serkan Çağrı’nın klarneti eşliğinde beraber söylediği şarkılar çok güzeldi. Tabi duygular gerçek olunca hemen seyirciye de yansıyor.

İkinci gittiğimiz de Söz- Müzik Ali Kocatepe konseriydi. Müzik hayatının 50. yıllını kutladığı konser şarkıcılar ve oyunculardan oluşan ünlüler korosuyla çok eğlenceli başladı. Yüksek Sadakat grubuyla iyice coştuk. Ardından Ali Kocatepe’nin produktörlüğünü yaptığı ve de müzik hayatlarında çok büyük etkisi olduğu şarkıcıları Ali Kocatepe şarkılarıyla dinledik. Kimler yoktu ki… Bülent Ortaçgil, Ayşegül Aldinç, Nuket Duru, Nilüfer, Modern Folk Üçlüsü, Özdemir Erdoğan, Aysun Kocatepe, Pamela, Ayça Tekindor. Tüm bu güzel şarkıları Tarık Sezer Orkestrası eşliğinde dinlediğimizi söylemem lazım. Tabi bu kadar güçlü isim, eski dostluklar ve 50 yıla varmış sanat hayatıyla bu konser zaman yolculuğu gibiydi. Gecede gösterilen İzzet Öz’ün hazırladığı 50 Yılı 7 Dakika isimli kısa film bu zaman yolculuğunu çok iyi özetlemişti. Masis Aram Gözbek yönetimindeki Boğaziçi Caz Korosu ilk kez Ali Kocatepe şarkılarını seslendirdi. Konseri izleyenler arsında Ali Kocatepe dostları diye adlandırdığım Ertuğrul Özkök, Mehmet Y. Yılmaz, Bülend Özveren, Selda Alkor ve Enver Aysever gibi çok önemli isimler vardı. Hepsinin de sahneye tek tek çıkıp anılarını anlatması çok keyifliydi. Bir çok komik ve özel anıyı öğrenmiş olduk. Özellikle Ali Kocatepe’yle ilkokuldan beri arkadaş olduğunu öğrendiğimiz Ertuğrul Özkök’ün okul anıları çocukluk ve gençlik maceralarını birebir kendi ağzından dinlemek çok eğlenceliydi.

Ekip olarak gittiğimiz son konserde Hande Yener konseriydi. Hande Yener’de son yılların modasına uyup senfoni orkestrası eşliğinde bir konser verdi. Son zamanlarda seyrettiğim en iyi hazırlanılmış konserlerden biriydi. Hande Yener yine farklı ve iddialı beş farklı kostümle sahnedeydi. Çok genç olmamasına rağmen azmi ve fiziğine gösterdiği özenle bu iddialı kostümleri çok iyi taşıyor gerçekten. Konserde Hande Yener’in haricinde dansçılarında kostümleri çok farklı ve eğlenceliydi. Zaten hemen hemen her şarkı için hazırlanmış ayrı dans performansı ve kostümler geceye renk kattı. Tabi sürpriz isimler de vardı. İlk olarak Mehmet Erdem sahneye çıktı ve bir şarkıyı beraber seslendirdiler. Ama şarkıyı Hande Yener’in tonundan söylemeleri nedeniyle Mehmet Erdem’in sesi çok pes kaldı. Öyle ki şarkıyı söylemekte zorlandı. Bence sahnenize bir şarkıcıyı davet ediyorsanız şarkıyı onun sesinden okumasınada müsaade ediceksiniz. Sonuçta konser senin zaten tüm gece kendi tonundan rahatça şarkılarını söylüyceksin. Yoksa burda olduğu gibi konuk sanatçıya fayda değil kötü etki oluyor. Mehmet Erdem’in ne dediğini anlamadık bile. Ben olsam bu şekilde şarkıyı okumayı kabul etmezdim. Hande Yener’in Ahmet Kaya’nın bir şarkısını beraber düet yapar gibi seslendirmesi seyirciden güzel tepki aldı. Bir başka sürpriz de Berksan’dan geldi. Düet yaptıkları Haberi Var Mı adındaki şarkıyı ilk defa burda seslendirdiler. Konserin bence en eğlenceli anları ünlü DJ David Vendetta’nın bir anda dj kabiniyle sahnede belirmesiydi. Ayrıca o gecenin doğumgünü olması ve bunun sahnede pastayla kutlanması hoştu. Konserin sonlarında Hande Yener, DJ David Vendetta ve dansçılar sahnede hem dans edip hemde son yılın modasına uyup bol bol selfie çektiler.

İstanbul konserleri de anlatılacaklar da bitmez. Bende sizlerle tecrübelerimi, düşüncelerimi paylaşmaya devam edeceğim. Ama o zamana kadar ne yapıyoruz? Havalar tam soğumadan bol bol parklara gidiyoruz, yürüyüşler yapıyoruz, yıldızların altında şarkılara eşlik ediyoruz, ağaç altında kitap okuyoruz… Bir daha ki yazı beklemek için bol bol güneş ve enerji topluyoruz. İçimizden ne geldiyse yapmaya, söylemeye devam ediyoruz. Sevgi ve iyilik ile olması şartıyla içinizden artık ne gelirse…

Sinem | MüzikOnair 

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu