MÜYORBİR Yönetim Kurulu Başkanı Burhan Şeşen, CHP’li vekil Sera Kadıgil’e cevap verdi. Şeşen, kaleme aldığı açıklamada, “Kadıgil’in doğumundan çok daha önce halkın gönlüne taht kurmuş Edip Akbayram gibi Belkıs Akkale gibi “kültür mirasları”na sahip bir meslek birliğiyiz. Bunun için de konu ister dilekçe olsun ister mektup, ister mahkeme tutanağı, bu isimlerin “dolandırıcılık, kumpas, bizans oyunu” gibi nitelemelerle aynı cümle içinde bile kullanılması, hem bu ülkenin sanatına hem de halkın iradesine saygısızlık ifadesi taşır” ifadelerini kullandı.
MÜYORBİR Yönetim Kurulu Üyeleri, CHP Genel Merkezi’ne bir mektup göndermiş, bu mektupta da CHP İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil ile müzisyen Ahmet Koç’un birlikte birliği ele geçirmeye çalıştığını, kendilerine iftira attıklarını öne sürmüştü. Mektubun ortaya çıkmasının ardından Kadıgil, bir açıklama yayınlamış ve iddiaları reddetmişti. MÜYORBİR Yönetim Kurulu Başkanı Burhan Şeşen, Kadıgil’in açıklamasına cevap verdi.
Şeşen’in açıklamasının tamamı şöyle:
Bizler MÜYORBİR Yönetim Kurulu olarak Sayın Sera Kadıgil’in doğumundan çok daha önce halkın gönlüne taht kurmuş Edip Akbayram gibi Belkıs Akkale gibi “kültür mirasları”na sahip bir meslek birliğiyiz. Bunun için de konu ister dilekçe olsun ister mektup, ister mahkeme tutanağı, bu isimlerin “dolandırıcılık, kumpas, bizans oyunu” gibi nitelemelerle aynı cümle içinde bile kullanılması, hem bu ülkenin sanatına hem de halkın iradesine saygısızlık ifadesi taşır. Bizlerle davalık olabilirsiniz, hasım olabilirsiniz, hatta ve hatta bize düşman da olabilirsiniz ama hem CHP’den milletvekili seçilip Parti Meclisi üyeliği yapıp sonra da sosyal demokrasi için yıllardır mücadele eden, şarkıları yasaklanan, devletin resmi televizyonlarına çıkamayan, darbe dönemlerinde hapislerde yatan Edip Akbayram, Belkıs Akkale, Burhan Şeşen, Onur Akın, Hüseyin Turan, Tolga Sağ ve Mehmet Gümüş’e mahkeme dilekçelerinizde hakaret edemezsiniz…
Bu yazıyı bizzat ben MÜYORBİR Yönetim Kurulu Başkanı Burhan Şeşen olarak kaleme alıyorum:
Öyle bir sürü bilirkişiden, avukattan, hukuk danışmanından görüş almaya gerek yok. Ben burada 2 bin kişiyi temsilen onların sesi, onların vicdanı artık bir yerde onların isyanı olarak yazıyorum… Ve de tabii ki milyonlarca sanatseverin ortak duygusu olarak… Kurumların sürekliliğidir esas olan. Buraları yöneten insanların para hırsı, bencilliği, cahilliği, egosu bunların önüne geçemez, geçmemelidir. Müvekkilliğini yaptığınız eski MÜYORBİR başkanının “güç zehirlenmesi” yüzünden yaptığı hatalar bu güzide kuruma, Türkiye’nin tek yorumcu meslek birliğine neler kaybettirdi, hiç düşündünüz mü?
Üyelerimizin bir çoğu genel kurullara katılmaz oldu. Genel kurullarda güvenlik hizmeti almaya başladık. Genel kurullar tamamen kaotik bir ortamda geçmeye başladı. Usta-çırak ilişkisi bitti, liste savaşı başladı… Eğer bu kurumu usta-çırak ilişkisini bilen bir başkan yönetseydi, Arif Sağ gibi bir kültür hazinesi meslek birliğinden ihraç edilir miydi?Gelelim biraz da hukuksal durumlara:
1-2014 yılında T.C. Kültür Bakanlığı’nın görevlendirdiği bir müfettiş denetleme yaptı ve bu denetlemeler sonucunda Başkan sıfat ve sorumluluğu kapsamında Ahmet Koç’un usulsüz işlemleri tespit edildi. Ahmet Koç hakkında işlem yapıldı ve de bizler maddi ve idari olarak Kültür Bakanlığı’nın denetiminde olduğumuz için rapor sonucunda ne yapmamız gerekiyorsa onu yaptık. Bu suç mu? Kumpas mı? Bizans oyunu mu?
2- Sonrasında da güç zehirlenmesi diye tanımladığım, görevi kötüye kullandığına karar verdiğimiz bu şahsı başkanlık görevinden aldık…Bu da tüzükte var zaten. Yönetim Kurulu Başkanını yönetim kurulu seçer… Bunu bilmiyor musunuz Sayın Kadıgil? Nerede kumpas? Nerede Bizans oyunu?
Keza Ahmet Koç’un üyelikten ihracı ve hakkında açılan davalar da Kültür ve Turizm Bakanlığı müfettişlerince yapılan teftiş neticesinde gerçekleşen hukuksal işlemlerdir. Sera Kadıgil’in “sadece hukuki değil aynı zamanda ahlak yoksunu” dediği rapora karşı Ahmet Koç’un açtığı dava Ankara
3.İdare Mahkemesi tarafından reddedilmiş, temyiz neticesinde de karar onanmış ve böylece yargı incelemesinden geçerek kesinleşmiş bir teftiş kurulu raporudur.
Şunu sormak isterim; “Ahlak yoksunu” dediğiniz bu rapor (Umarım siz dememişsinizdir) T.C. Kültür Bakanlığında çalışan mesleğinde uzman bir müfettişin hazırladığı bir rapordur. Müvekkiliniz Kültür Bakanlığı Folk Müzik Topluluğu’nda sanatını icra ediyor. Biraz karışık bir durum değil mi? İnsan aynı kurumda çalıştığı insanlar için böyle cümle kurar mı?
İşin üzücü tarafı mahkemeye sunulan dilekçelerin bilimsellikten uzak, sadece görevden alınan şahsın öfke ve hezeyanlarıyla yazılmış olması.
Bunda Sayın Kadıgil’in sözlü olarak meslek birliğimize hukuk danışmanlığı yapmak istemesini bildirmesi ama bunun kabul edilmemesi var mı onu bilemem… Ettiği bir takım mesleki yeminler, verdiği bir takım sözler vardır sanırım dilinden düşürmediği “meslek etiği “ne göre.
3- Bizim babanıza, ailenize hakaret etmek gibi bir düşüncemiz olamaz; zira güzel sanatlarla iştigal ediyoruz. Babanızın 35 yıllık hukukçuluğuna saygı duymamızı istiyorsanız mahkeme tutanaklarınızda Edip Akbayram’dan, Belkıs Akkale’den incelikle zarafetle söz edeceksiniz. 50 yıllık sanat geçmişleri var zira…
4- Bizim haksız uygulamalarımızdan sonra Ahmet Koç’un yargı kararıyla üyeliğe iade edildiğini beyan etmişsiniz. Keşke daha samimi bir şekilde tam olarak doğruları söyleyebilseydiniz. Ahmet Koç, sizin de çok iyi bildiğiniz gibi, tedbiren üyeliğe iade edildi. Kendisinin açmış olduğu üyeliğe iade davası henüz devam ederken, geçmişe yönelik hak kaybetmemesi ve seçime girme hakkını yitirmemesi adına mahkemenin verdiği bir tedbir kararıydı bu. Ama üyeliğe henüz iade edilmemişken, sadece yukarıda belirttiğimiz koşullardan dolayı tedbiren böyle bir karar verilmişken, sizin bunu bir zafer gibi yorumlayıp olayı maniple etmenizi de kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.5- 26 Mart 2019’da yapılan Olağan Genel Kurulumuza bir futbol takımı fanatiği gibi değil de sanata, sanatçıya, üretilen eserlere saygılı bir hanımefendi gibi bir ricayla girmeye çalışsaydınız, en azından size ikram edecek bir çay-kahve bulurduk… Ama siz “Ben milletvekiliyim, her yere girerim” mantığıyla bizlerin vekili olduğunuzu unuttuğunuz için, yeriniz bir sandalye değil hak ettiğiniz gibi salonun dışı olmuştur…
6- Sizce son olağan genel kurulda bir usulsüzlük olmuş mudur? Sayın müvekkiliniz seçimin en başından (baklava-börek dağıtarak broşürler bastırarak), son oy sayılana kadar zaten oradaydı. Eğer yanılıyorsam düzeltin lütfen; seçimlere itirazın 30 gün içinde yapılması gerekmiyor muydu?
3 ay sonra birden “aydınlanma” mı yaşadınız da itiraz ettiniz ve de kurumumuza müfettiş geldi?
Son bir şey daha… İstanbul Barosu’nun düzenlediği Adalet Nöbetinde meslek birliğimizden naçizane ben, Belkıs Akkale, Hüseyin Turan ve Mehmet Gümüş de oradaydı… Niye? Hukukun üstünlüğüne inandığımız için… Üstünlerin hukukuna değil….
Kaynak: Sözcü