Bodrum’da açtığı kafe ile ilgilenirken müzik çalışmalarına devam eden Zeynep Casalini, Sabah Gazetesi’nden Oguzhan Toracıya konuştu…
Müzik sektörünü çöp yığınına dönüştürdüler. Bu yüzden onların içinde olmak istemiyorum. Ben işimi yaparım; isteyen görür, istemeyen görmez. Beni milyonlar sevsin gibi bir derdim yok
Biz, müzik dünyasına kazandıracağınız şarkıları beklerken, Bodrum’da vejetaryen ve veganlara özel bir kafe açmışsınız….
Evet, Bodrum’da Vegalini kaferestoranı açtım ama asıl söylemem gereken şey şu: Şarkıcılığı bırakmadım. Ben de bir veganım; bu benim için zorunluluk değil, seçimdi. 10 yıldır et yemiyorum, devamındaki birkaç sene içinde de yoğurt, peynir gibi hayvansal ürünleri tüketmeyi bıraktım. Evde büyük bir zevkle çocuklarıma ve arkadaşlarıma vegan yemekler yapıyordum, ‘Bunu neden mekan haline getirmeyeyim’ diye düşündüm ve bir şekilde hayalimi gerçekleştirmiş oldum.
Mekan açmak, sizi müzik dünyasından uzaklaştırmadı mı peki?
Hayır, hiç uzaklaştırmadı. Çok şanslıyım ki bugün hâlâ sahneye çıkıyorum. En çok sahnede olmayı sevdim ama hiçbir zaman starlığa oynamadım.
Daha çok sahneye çıkmayı ya da daha geniş kitlelere hitap etmeyi kim istemez?
Yapamıyorum, olamam; ben bu kadarım. ‘Daha büyük isim olsaydın’ın sonu yok ama bedelleri var. Onları da ödemedim, ödemem de… İyi ki de ödemedim, çünkü spontane gelişen çok iyi bir hayatım var. Kesinlikle çok memnunum; gereksiz hırslara gerek yok. Biliyorsun ki hırs, yedi günahtan biridir.
Kendinize izole bir hayat kurmak, sizi sevenlere haksızlık olmuyor mu?
Olmuyor, çünkü ben müzik adına da yeni şeyler yapmaya devam ediyorum. Geçen sene iki şarkı çıkarıp iki de klip çektim; merak edenler YouTube’da görüyor. Konserlerim oluyor. Galiba sonbahara doğru yeni bir şeyler çıkaracağım.
ESKİLER BAŞKA
Türkiye’de müzik algısı değişti ama yine de iyi şarkılar hep eski isimlerden geliyor, değil mi?
Sezen Aksu, Tarkan, Kenan Doğulu, Sıla, Mor ve Ötesi, Şebnem Ferah gibi isimler iyi işler çıkarıyorlar; çünkü kimsenin yalakası değiller. Başka sayabilir miyiz, çok az. Müzik sektörünü çöp yığınına dönüştürdüler. Bu yüzden onların içinde olmak istemiyorum. Denedim ama vallahi olmuyor; tüylerim diken diken oluyor. Ben işimi yaparım, şarkımı çıkarırım; isteyen görür, istemeyen görmez. Beni milyonlar sevsin gibi bir derdim yok, istemem.
Bodrum’da da yaşasanız ara ara hep magazine konu oldunuz. Bunlar rahatsız etti mi?
Bodrum’a çalışmaya gelmiştim, ikinci kızımın babası Tahsin Berk’e aşık olmuştum ve evlendik. Düğünümüz magazin için olay oldu, kıyametler koptu. Tahsin zaten sudan çıkmış balık gibiydi, o da anlam verememişti ve sürekli röportajlar yapıyorduk. Bunları yaparken eğleniyorduk, çünkü tiye de alıyorduk. Benim hayatta ciddiye aldığım iki şey var; kızlarım Ceren ve Daphne.
Neden müzik dünyasının kalbi İstanbul’a dönmediniz?
Bodrum benim toprağımdır. Bodrum’a ilk olarak 2 yaşında, dedem Vedat Türkali ve anneannem ile geldim. Çocukluğum, gençliğim hep burada geçti. Evlenince burada kalmam bir tesadüf değildi, hep burada yaşamak istemiştim. İş için İstanbul’a gidiyorum; Bodrum’dan İstanbul’a gitmek bir saat sürüyor ama havaalanından eve varmak üç saati buluyor. O yüzden uçaktayken, İstanbul’a her geldiğimde gökyüzünden, “İşte yine geldik; bir an önce işlerimi bitirip eve dönmeliyim” diyorum.
Tahsin Berk ile evliliğinizin bitmesi sizi nasıl etkiledi?
Çok kötü, bunu da sadece çok yakınlarım biliyor. Hâlâ burnumun direği sızlıyor ama kötü şeyleri kabul etmek gerekiyor. Artık şunu çok iyi biliyorum; hiç kimse değişmiyor, sadece dönüşebiliyor. Temelde aynı noktadan çıkmıyorsan, bir şeyleri değiştiremiyorsun; sadece aşk onu kaplıyor.
Aşkı seven bir kadın olduğunuzu görüyoruz. Yeniden aşık olur musunuz?
Olmadığımı nereden biliyorsun… (Gülüyor) Ama artık aşk şekil değiştiriyor. Aşkı kovalamam ama gitmemesi için elimden geleni yaparım.
Türkali olmak ve üreten bir aileden gelmek nasıl bir his?
İnsan olarak harikalar, beni böyle bilinçli yetiştirdikleri için çok müteşekkirim ama bir yandan da ‘Keşke hiçbir şeyi bilmeseydim’ diyorum. Bazen o noktaya geliyorum ve hayatla savaşıyorum ama hep geriye çekilmeye çalışıyorum. Aktivist olmak benim kanımda var. Annem, Atıf Yılmaz ile evliyken Türkan Şoray, Sezen Aksu gibi misafirler gelirdi, benim için doğal bir durumdu, bu yüzden şanslıydım.
MUTSUZ VE DEPRESİF BİRİ OLARAK ALGILANDIM
Küslükleriniz var mı?
Kimseye küsmem; zaten ölüp gideceğiz, niye küseyim! Bu konuda benim için Sezen Aksu çok önemlidir ve her zaman ona sarıldığımda, “Sen olmak ne kadar zor” derim. Hayatımda en eğlendiğim, hüzünlendiğim, keyif aldığım şey Sezen’in vokalisti olmaktı.
Açık söylemek gerekirse, benim bilinçaltımdaki Zeynep Casalini daha gergin bir kadındı ama yanıldım. Neden böyle algılanıyorsunuz? Haklısın, öyle zannediliyorum. Çünkü ben özel hayatım dışında sululuk yapmıyorum. İnsanlarla samimi bağlar kurabilirim ama laubaliliği sevmiyorum. ‘Duvar’ klibimde mutsuz ve depresif görünüyordum; dolayısıyla ondan etkilenenler oldu. Özel hayatımda elbette depresif anlarım oluyor ama sürekli de öyle değilim. Ama çocuklarım olmasaydı kafayı yerdim.
Kaynak: Sabah Gazetesi