RadyoYerel

YEREL RADYO PROGRAMCILARININ ORTAK SORUNU : “KAPI KAPI DOLAŞ REKLAM BUL”

Türkiye’de yayın yapan 1148 radyodan 38’i sektördeki toplam gelirin yüzde 73’ünü alıyor. Sponsorluk geliriyle ayakta kalmaya çalışan yerel ve bölgesel radyolarda işe başlamanın yolu, programın maliyetini karşılayacak bir firma bulabilmenizden geçiyor. Ünlü radyocular, herkesin sıraya girdiği mesleğin zorlukları konusunda uyarıyor.

Reklamcılar Derneği Raporu’na göre 2013’te beş .1 milyar liralık reklam harcamalarının sadece yüzde 3’ü demek oluyor ki 186 milyon lirası radyoculuk sektörüne gitti. İşin enteresan yanı, Türkiye’deki 1148 radyodan ulusal yayın yapan 38’i (toplamın sadece yüzde 3’ü) reklam gelirinin yüzde 73’ünü alınca bölgesel ve mahalli düzeydekiler sponsorluğa yönelmek mecburiyetinde kalıyor.

KAPI KAPI DOLAŞ REKLAM BUL

Özellikle mahalli radyolarda koşullar bir hayli zor. Burada çalışan programcılar, sosyal haklarını savunan bir meslek birliği olmamasından şikayetçi. Piyasadaki ezeli rekabetten binaen birçoğu; düşük ücretle çalışıyor, bazılarının maaşı sponsorlar tarafından karşılanıyor ve çok reklam elde etme derdiyle firmaları gezerek gelir sağlamaya çalışıyor. Kısacası, radyocu adayı iseniz sizi uzun bir yol bekliyor. Bu hafta, radyoculuğu ve sektördeki olumsuzlukları şöhretli isimlerden dinledik.

BİR MESLEKTEN DAHA FAZLASI

Radyo TV programcısı Umut Öztürk’ün hikayesi 1997 senesinde hocasının mahalli bir radyoda çalışması için teşviki ile başlar. “İşin sıkıntısını herkes gibi çektim, İki sene hiç para kazanamadım” diyen Öztürk, bir programın tutması ve sektörde pişmeniz için ortalama 6 yıla ihtiyacınız olduğunu söylüyor. Öztürk, radyo programcılığının bir meslekten daha fazlası olduğunu ortaya koyarak , “Her kesimden insan sizi dinliyor, bir ifadeniz bir sözünüz tahmin ettiğinizden daha çok kişiye ulaşır ve onları etkiler. Sorumluluğunuz çok fazla fazladır” diyor.

GİRİŞİMCİ VE SOSYAL OL AMA KADERİ DE ZORLAMA

Sektörde 18 senesi geride bırakan Umut Öztürk, 90’lı seneleri , radyoculuğun altın dönemi olarak tanımlıyor ve mesleğin sırrını, “Girişimci ve sosyal olmak mühim . Samimiyet ve inançla bu işe sarılmak altın disiplin . Bilgini konuşturmak da mühim ” sözleriyle açıklıyor. Yeni kuşak için yolun hem zor hem de basit olduğunu ifade eden Öztürk’e kulak vermek gerek : “Büyük bir radyoda iş bulması zor. Sektörün duayenleri var. Diğer taraftan da basit çünkü sosyal medya ve internet sayesinde sesinizi duyurabilir, şanslıysanız uzun dönemde alınacak yolu kısa sürede katedebilirsiniz.” Öztürk, sektörde yer alanların ancak yüzde 10’unun tutunabildiğini söylüyor ve ‘ mantığa uygun bir idealizm’ tavsiye ederek sesleniyor: “Büyük resmi görmek gerek , Çabalayın fakat olmuyorsa, kaderi de çok zorlamamak gerek .”

SPONSORLUK GEREKLİ

Önceki sene 167 milyon liralık toplam gelir içinde mahalli radyolar 24.1; bölgesel yayın yapanlar ise 21.1 milyon liralık gelir elde edebildi. Toplamda 16.1 milyon lira olan sponsorluk gelirinde bölgesel radyolar için yüzde 17; mahalli radyolar içinse yüzde 6’lık bir artış yaşandı. Konuştuğumuz radyo yetkilileri, radyocu olmanın yeni yolunun programın maliyetini karşılayacak bir firma bulmanızdan geçtiğini belirtti . Şanlıysanız ve iş bulursanız ortalama kazancınızın bin 500 ila 2 bin civarında olacağını belirtmek gerek keza, piyasadan aldığımız ortalama rakamlar böyle.

YÜKÜ ÇALIŞANLARIN OMZUNDA

Özellikle internet radyoculuğu ile geliri düşen mahalli firmalarda, işin hatta sektörün bütün yükü radyo çalışanlarında. İletişim fakültesi mezunu, yetenekli ve azimli olmanı-zın çok önemi de yok. Kısacası, sektördeki rakamlar ve ayrıntılar kulağa pek hoş gelmiyor.

ÜLKEMİZDEKİ DURUM DEĞİŞİK

Alaturka FM’de Program Yapımcısı Tuğba Saraçlar “Hikayem hususunda şanslı olduğumu düşünüyorum. Zira iletişim mezunu olup da bu sektörde çalışabilmek artık zor gibi. Ama ben bunu başardım ve 8 yıldır işimi severek yapıyorum” diyor. Saraçlar, sektörün diğer ülkelerden farkını şu şekilde anlattı: “Geçen sene Orta Avrupa’ya gittiğimde ‘radyo kültürü’nün her yönden çok fazla değişik olduğunu gördüm. Yalnızca yayıncılıktan ne kadar kazanıldığını duyunca o anda susmuştum. Ülkemize gelecek olursak, sektörde reklam geliri mühim ve maalesef radyonun payı en sonda ve çok fazla düşük Elbette reyting kaygısını da eklersek, gerisini siz düşünün… “

Tuğba Saraçlar, genç adaylara anonsunu yapmakda : “Radyoculuk gönüllülük işi derler fakat hayat çok fazla gönüllü olarak gönül vermiş davranmıyor bize. Sanıldığı kadar iyi para kazanılan bir meslek değil. Hayal kırıklığı olabilir. Günümüzde radyo yayıncılığı dışında yaptığımız ekstra faaliyetler de olağan . Organizasyonlarda sunucu; dizilerde oyuncu olabilir, basın danışmanlığı yapabilirsiniz.” Son olarak Tuğba için radyonun anlamı: “Başladığım andan şu zamana kadar ne çok fazla şey katmış hayatıma. Radyo dinlemek candır.”

SEKTÖR TEKNOLOJİYE YENİK DÜŞÜYOR

Hikayesinin 1994 senesinde başlayıp, hala aynı heyecanla devam ettiğini açıklayan , Kral FM’de program yapımcısı Afrikalı Ali, “Mesleğin zamana, teknolojiye yenik düştüğüne inananlardanım. Ama biz eski radyocular için maddi-manevi eksik bir yanı yok. Zamanla yeni sektörler popüler oluyor bizde yeniliklerin takipçisiyiz” diyerek sektörü anlatıyor.

90’LAR MASALDI

Afrikalı Ali radyoculuğun en gizemli halinin 90’lı yıllar olduğunu belirtiyor ve o döneme olan özlemini dile getiriyor “Dinleyiciniz sizi görmeden sadece sesinize duyduğu hayranlıkla binlerce mektup yazıyordu. Müzikle buluşma noktasıydık. Teknolojinin gelişmesiyle radyolara olan ilgi zamanla düştü . Bizim de gizemimiz ortadan kalktı. Artık internet ortamında bizi görebiliyorlar, sevdikleri şarkıları aracısız teknolojik aletlerle dinleyebiliyor. Her ne kadar teknoloji sürat ile ilerlese de bendeki mikrofon aşkı bir başka. Radyodan emekli bir programcı olmayı ümit ediyorum.”

MUHTEREM SAMİİN

“Allo allo… Muhterem samiin (dinleyiciler)… Burası İstanbul Telsiz Telefonu… Şu anda akşam neşriyatımıza başlıyoruz” anonsu, 6 Mayıs 1927’de radyolarımızın ilk spikeri Sadullah Gazi Evranos tarafından yapıldı. Sirkeciden yayın yapan şirket, çalışanlarına ücret ödeyemedi. Elektrik borcundan binaen sesi kesilse de, hikayesi dilden dile anlatılıyor. Sektörün gerçekleriyle hayaller arasındaki mesafeyi açmadan, kaderle de arayı iyi tutup denemek gerek belki. Serbest Piyasa’daki 60’dan çok mesleğe dair hikayeden akabinde , 90’lardan bir şarkıyla neşriyatımızı bitiriyoruz: “Umut dünyası bu dünya. Herkes kendi dünyasında herkes kendi hülyasında…”

Orhan Orhun Ünal / Serbest Piyasa – Yeni Şafak

Daha Fazla Göster
Başa dön tuşu